21 Mayıs 2017 Pazar

OPERASYON


 Bu gün yıllar önce okuduğum, Martin Lings’in yazdığı; Peygamberimiz Hz Muhammed’in hayatını anlatan kitaptan söz edecektim.
 Uhud savaşından dem vuracak,  Vahşi’nin savaş meydanına geri dönüşünü, Hz Hamza’nın şahadetini; karnının yarılıp, karaciğerinin çıkartılışını yazacaktım.
 Devlet yönetiminde acze düşen/ ipleri çarşafa dolaşanlar yine gündemi alt üst ettiler.
Gündem değişince, kalemin hayalleri de suya düştü. O yazı başka bir bahara kaldı!
Sözcüye yapılan algı operasyonunun gölgesi,  19 Mayıs Atatürk’ü Anma,  Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının üstüne kâbus gibi çöktü.
Yazılı ve görsel medyanın nerdeyse tamamı; Atatürk'ü anmak 19 Mayıs'ı yâd etmek yerine, gün boyu Sözcü operasyonunu konuştu!
Deyim yerindeyse Sözcüye operasyon yapanlar,  hedefi tam ortasından 12'den vurdu. Dünya basını bile Atatürk yerine, sözcüye yapılan Operasyonu konuştu.
Buna 12'den vurmak denmez de ne denir?  
Biat etmeyen düşünen insansanız; aklınızdan neler gelip neler geçtiğini bilemezsiniz. Hatta arkasından koşsanız yetişemezsiniz.  
Sözcüye operasyon: 19 Mayıs Milli Bayramımızın coşku içinde kutlanmasını istemeyenlerin ekmeğine tereyağlı bal sürdü.
 Pazar günü yapılacak AKP’nin 3. Olağanüstü Kongresinin de dikensiz gül bahçesinden sessiz sedasız geçmesinin önü açıtı.
Operasyon yapılmasaydı; Sözcü pazar günü Türkiye’nin  % 50’sinin Cumhurbaşkanı yok manşetiyle çıkardı.
Hem Türkiye hem de dünya âlem biliyor ki, sözcü gazetesi; yazarı, çizeri her gün Atatürk’le yatıyor Atatürk'le kalkıyor.
Atatürk’ün gölgesinin olduğu yerde, cemaat düşünce ve fikri yaşar mı? 
Havada yaşar, suda yaşar; Ay’da Venüs’te yaşar;  emme Fikri Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür Nesiller arasında  asla nefes alamaz.

                                                            YETMİŞ YIL SONRA  


 Yıl 1946! Celal Bayar, Adnan Menderes ve arkadaşlarının kurduğu Demokrat Parti  “Açık oy, gizli tasnif”  ilkesinin geçerli olduğu demokratik olmayan bir seçimden sonra TBMM girdi   Türkiye çok partili rejimle tanıştı.
Yıl 1947!
İsmet Paşa Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı!  TBMM iki parti var.  İnönü, hem CHP Genel Başkanı hem de cumhurbaşkanı.  Olacak şey mi?  Rahmetli; CHP Genel Başkanlığıyla Cumhurbaşkanlığı görevinin ayrılması gerektiğini düşünür.
Cumhurbaşkanının bütün siyasal partilere karşı eşit mesafede durmasının demokrasinin bir gereği olduğuna inanın ve kabullenir.
Bu düşüncesini CHP içinde paylaşınca, partide onaylayan olduğu kadar karşı olanlarda çıkar. Paşa’nın bu düşüncesi basına yansıyınca,  kamuoyu,  siyaset dünyası ve basında büyük beklentiye yol açar.  Bu beklentiyi, 1 Temmuz 1947 tarihli Vatan Gazetesi:
“Devlet ve Parti Rejiliğinin ayrılması “
“Cumhurbaşkanının Partiler üstünde bir milli hakem rolünü almağa doğru gidişi, yakın siyasi tarihimizin bir dönüm noktası olarak telakki ediliyor.”
İç siyaset hayatımızda yeni gelişmeler İnönü bir beyanname neşredecek”
“Bu beyannamede Cumhurbaşkanının, idare amirlerine, neticeleri bakımından dikkate değer bazı mühim tavsiyelerde bulunacakları bildirilmektedir” diye manşetine taşır
Ve Yıl 2017!
1947’ den Tamı tamına yetmiş yıl sonra;  AKP’nin 3. Olağanüstü Kongresine Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı forsuyla katılır!
Yazık etti Türkiye’ye!
Türk millet bunu hiç hak etmedi.  Şimdiye kadar tarihin geçmişe aktığını kim görmüş! Denizler ne zaman Irmaklara doğru akmış?
Atatürk’ün işaret ettiği Muasır medeniyet, geçmişte değil gelecekte. Türk milleti, bir gün kazanımlarını ve iradesini gasp edenlerden mutlaka hesap soracak rövanşı alacaktır.
Parti bağı olmayan, millet partili bir cumhurbaşkanına nasıl “Cumhurbaşkanım” der? Aklıselim, biat etmemiş hiç kimse demeyecektir


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder