24 Kasım 2017 Cuma

BU GÜN 24 KASIM

      
                              
Bu gün 24 Kasım, ne  büyük bir gün?Cumhuriyetin kurucusu, Mustafa Kemal Atürk’ün yeni  nesli emanet ettiği muallimlerin büyük günü bu gün!.
Bu yolda yürüyen, Cumhuriyete, Laiklik ilkesine; cumhuriyetin Kuruluş felsefesine ve  demokrasiye yürekten inanan tüm öğretmenlerimizin günü…
Öğretmenler günü: öylesine kutlanan, ekonomiye kaynak aktaran  sıradan bir gün değil!

Muhasır medeniyete kapı aralayan, karanlığa mum yakan, ilim, bilm yolunda ter döken ; çocuklarımızın,  gençlerimizin  yolunu aydınlatan çok ama pek çok önemli bir gününün anılması.


Ne mutlu bu kutsal mesleğe gönül verenlere! Ne mutlu çocuklarımıza bir kelime öğretenlere. Bu yolda tavizsiz yürüyen tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü  kutlu olsun!

21 Kasım 2017 Salı

KaRnE

Geçen hafta kaleme aldığım, 10 Kasım 2017 (?) İyi Geldi başlılığı ile yayımlanan makale içinde;  (Mustafa Kemal Atatürk'ü anma etkinliklerini, hem iftiharla, hem de şaşkınlıkla izledik.) cümlesini kurmuştum.
Bu gün “şaşkınlık” kelimesini kullanmaktaki isabeti;  eski Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanının yeniden seçilmesiyle,  üzülerek hep birlikte gördük…
 Keşke yanılsaydık!
Bu sohbette TBMM başkanlığına yeniden seçilen zatın, Atatürk hakkındaki negatif düşüncesi yer almayacak!
Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti hakkındaki bilinen olumsuz fikirleri dile getirilmeyecek!
Daha ilk günden, eski kirli çamaşırlar sepete atılırsa, erken kokmaz okuyucunun burun direği kırılmaz mı?
Kırılır!
Öyleyse bugün ne konuşacağız?  Bu konuda bir çalışma ön hazırlık yapmadım.
Doğaçlama konuya girer, gündemi birlikte yorumlar; muhabbeti kendi mecrasında şekillendiriz diye düşündüm.
Bi bakıma hem nala hem de mıha vuracağız…
İsterseniz bu gün TBMM yapılan seçimi yok sayalım!
Hafta içinde siyasete saç baş yolduran NATO’nun Norveç’te düzenlediği “Trident Javelin-2017” tatbikatta yaşanan rezalete kısaca bir göz atalım.
Niçin kısaca dedim?
Zira bu olay gündemi çok işgal etti. Biz herkesin dikkat çektiği, rezaletten söz etmek yerine; niçin bunları yaşıyoruz sorusuna cevap bulmaya çalışalım.  
Türkiye, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütüne, (NATO)18 Şubat 1952 yılında resmen katılmış.
Şaka bir yana, 28 üye ülkeden oluşan bu uluslar arası ittifakın 65 yıllık üyesiyiz.
Demek oluyor ki, Norveç’te düzenlenen bu tatbikat bizim katıldığımız ilk tatbikat değil.
Öyleyse geriye dönüp bakmak lazım!
Şimdiye kadar yapılan tatbikatlarda, Türkiye ve yöneticileri kaç gez düşman saflarında gösterildi?
Her ne kadar NATO içinde bulunduğumuz ittifak olsa da elbette 28 devletin hepsi dost kabul etmek saflık olur.
Siz ne kadar güçlüyseniz, ittifak içindeki devletler de size gücünüz kadar dosttur.
Ne zaman kan kaybeder ateşler içinde yatağa düşerseniz; bilin ki dost bildiklerimiz de karasinek gibi başımıza üşüşür.
Demek ki bir devlet kendi içinde birlik ve beraberliği sağlarsa; TSK (ORDUSU) güçlü olursa; müttefikleri onu sayar ve dost kabul eder, aksi olursa hem devleti hem başındakileri düşman saflarında hedef tahtasına oturtuverir...
Hafta içinde gündeme bomba gibi düşen, NATO rezaletinin özeti bu!

Durumu, Türkiye’nin üye ülkeler nazarında, durduğu veya görülmek istendiği yer olarak ele almak ve değerlendirmek sanırım yanlış olmaz.
Genel Sekreterin, yazılı ve sözlü özür dilemesi, yapılan yanlışı düzeltmeyeceği gibi,  gerçeği de değiştirmeyecektir.
Keza güdümlü basının “TÜRKİYENİN GÜCÜ NATOYA ÖZÜR DİLETTİ” manşeti Kendi kendini kandırmaktan öteye,  yağcılıktan başka bir anlam ifade etmediği gibi, Türkiye’yi güçlü de kılmaz.
Türkiye, gerçekten güçlü olsaydı bunları yaşamazdı.

 Türk Milleti, Norveç’teki rezaleti fark eden Binbaşı Ebru Nilhan Bozkurt’a ve kadınların önünü açan, Atatürk’e teşekkür borçlu.
Atatürk’ün Kurduğu Demokratik Laik Cumhuriyetin temsilcisi olan Bozkurt ve onun gibi Atatürkçü aydınlara, ihtiyacımız gün ışığı kadar açık değil mi?
On Kasım’da sergilenen tavrın samimiyeti, 21 Kasımda yapılan TBMM başkanlık seçimiyle ilk sömestrde sınıfta kaldı

11 Kasım 2017 Cumartesi

10 Kasım 2017(?) İyİ GeLdİ ::))

       
                                       


Tırnak içindeki "Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok" cümlesini ben kurmadım!
Kim kurdu demeyeceğinizi, kimin kurduğunu ve telaffuz ettiğini bu yazıyı okuyanların cümlesi biliyor.
10 Kasım 2017’İ Mustafa Kemal Atatürk’ü Anma etkinliklerini hem iftiharla, hem de şaşkınlıkla izledik.
Niye mi Şaşkınlık dedim?
Aslında niye dediğimi de siz iyi biliyorsunuz. Yine de birkaç cümleyle açıklayım. Hani Tırnak içinde yazdığım cümleyi kuranlar, renk değiştirdiler. Bulundukları arazi yapısına uygun kamuflaj giydiler.
Nerdeyse, anıtkabirde yatacak, Mozole çevresinde dönecek tavaf yapacaklar.  Yapacaklar diye geniş zamanlı bir cümle kurduğuma aldırmayın.
Aslında samimiyetsizlikleri belgeli olanların, kıvırmaları ne ilk ne son olacak! Kendileri ; demokrasi bizim için araçtır, istasyona varınca ineriz demişlerdi...
Sadece bu cümle mi,” verdikleri mücadelenin iktidara gelmesi uğruna papaz elbisesi bile giyebileceğini” ifade edenler de bunlar değil mi?
Ne değişti de,  Atatürk Anıtlarına saldıranlar, Kemalizm’i yok etmek için seferberlik ilan edenler; okullarımızda Andımızı yasa çıkartarak yasaklayanlar şimdi 1. Numaralı Atatürkçü kesildiler?
Sıkı durun!
Korku dağları sardı.Al Horoz ötmeye başladı. Şafak söküyor gayrı, uykudan uyanma vakti
İyi Parti daha kuruluşunu tamamlamadan, Şeriatçıları ve Osmanlı hayranlarını; Kemalist yaptı.
Kim akıl etmişse “İYİ PARTİ TÜRKİYEYE İYİ GELECEK”  sloganı Türkiye’ye daha iktidar olmadan İYİ geldi…
Geçtiğimiz yıllarda, milli bayramları, 10 Kasım törenlerini görmezden gelen, iktidara yakın(!) basın ve kalemler 10 Kasım 2017’de açılım yaptılar. Arzu eden,  10/11 Kasım 2017 Tarihli gazete manşetleriyle önceki yılları mukayese etme şansına sahip.

Düşünün bir de (İYİ) parti, girdiği ilk genel seçimde, milletin teveccühüne mazhar olur, çoğunluğu sağlar,  iktidara gelirse; işte siz o zaman görün!
Türkiye şimdiye kadar ulaşamadığı muhasır medeniyet seviyesine koşar adım yürür ve kısa sürede hedefi yakalar!
Farkında mısınız? 
Ebediyete intikal eden; Türk’ün ölümsüz lideri Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 79’ncu yılında;  yeni bir zafere imza attı.
Türk milletine kutlu olsun!

10 Kasım 2017 Cuma

ÖZLEDİK

       

                        
Çok özledik hasretiz  yetmiş dokuz yıldan beri
Her sabah ufukta içimize doğuyor mavi gözleri
Dağ Taş, Anadolu Mustafa Kemali Konuşuyor 
Ne O'nu unuttuk, biz  ne de kurduğu Cumhuriyeti



Necati Kavlak

10 Kasım 2017 Manisa

3 Kasım 2017 Cuma

Ekim’de Bitti!


Ekim ayıda bitti! Bu gün 3 kasım! Elektriğimizi Keban Barajın’dan alır, suyumuzu  çubuk barajından içerken; nadas tarlalarımızı ekim ayında kasım gelmeden ekerdik.
Tarla, bazen tavlı olur; tarlaya atılan tokum kasım gelmeden çimlenirdi.
Bazen de yağmur yağmaz, toprak tavlanmaz, kuruya saçılırdı tohum. O vakit, tohumun çimlenmesi geçirkir, filizlenme  ya karın altında gerçekleşir ya da bahara kalırdı.
Hayat bir başka güzeldi o dönemlerde. Kış kışlığını bilirdi, yaz(!)da yazlığını idrak ederdi. İnsanlar azıcık aşım, ağrısız başım der; mutlu mesut çiftiyle çubuğla uğraşır geçinir giderdi.
Türkiye’nin temeline dinamit koymak isteyen, global sermayenin satılmış itleri o zamanda  ulu orta uluyor, hırlıyor dişleri gösterip duruyorlardı.
 Bizim bir atasözümüz var “ISIRACAK İT DİŞİNİ GÖSTERMEZ”  der; işte o  dönemde, o itler hiç ısıramazdı!

Ya bu gün ?
İçeriden ve dışarıdan kuduz köpekler gibi saldırıyorlar. Isıran ısırana. Daha dün  9 güvanlik görevlimizi toprağa verdik.
Milletimizin bağrına  alev alev ateş düştü. Anaların, genç gelinlerin, yetim  çocukların ve gelinlik giymeyi hayal eden yavukluların göz yaşı sel!
Küresel sermaye milletin gözlerinin içine baka baka; tırlarla silah gönderiyor düşmanlarımıza.
Biz ne yapıyoruz?
Biz bir şey yapabilsek zaten, gönderiyorlar cümlesini kurmazdık! Belli ki kapı arkasında çaresizlikten elimizi ovuşturuyor, perde önünde meydan okur gibi ,kahramanlık demeçleriyle ilizyon yapmaya çalışıyoruz.
Keşke kar yağsa, topraklar donsa, dağlar geçit vermese. Eskiden öyle olurdu. Kasım ayında dam boyu kar yağar, sular donar, kurtlar- çakallar  sığınacak mağara arardı. İtler burnunu kuyruğunun altınba saklar kendi soluğyla ısınmaya çalışrdı. Ayı kış uykusuna yatarken,Yılan yuvasından başını çıkartmazdı.

Ya şimdi öylemi?
 Bağda, bahçede hala  açmış gül var. Başıboş  İt/kur- çakal sokata.
Hava bir yaz bir kış!
Mevsim de  kandırıyor milleti.
Eskiden, kimse kimseyi kandırmaz, kimse de bizi kandırdılar diye ortalıkta feryat edip gezip dolaşmazdı.
Kandırmak ne kadar utanç vericiyse, kandırılmak da daha çok onur kırıcı kabul edilirdi.
Kandırılan sokakta başı dik yürüyemez, kandıran el içine çıkamazdı.
Devir baştan sona değişti.
Artık tarlalarımızı sapanla- pullukla  sürülmüyor, sürgüyle sürgülenmiyor. Tohumu tarlaya avuçla saçılmıyor, tırpanla biçilmiyor.
 Sözüm ona çağ atladık.
Çiftçimizi şehirlere topladık. Onların eline bir süpürge bir kova verdik, sokakları temizlesin istedik.
Eskiden Milletin efendisiydi köylü. Öyle demişti Türkiye Cumhuriyetinin kurucu Mustafa Kemal Atatürk!
Milletin efendisi bitti, şimdi şehir sokaklarında, çöpçüler dolaşıyor.
Eli kalem tutanlar,  kendilerini filozaf zannedenler; merciğmeği kanadan,Buğdayı Mısır’dan, Rusyadan, ABD’den aldık türküsü çığırıyor.
Samanı sapı dışarıdan aldık derken, yüzlerinin kızardığını görmemek için ayna küsler …
Baklagillerin anavatanı olan Türkiye, tüm baklagillerin ithalatçısı olmakla övünür hale geldi.
Tarım ve gıda ithalatı için Türkiye yabancı ülkelere millarlarca para ödüyor.  Osmanlı hayranları, imparatorluğun bir İl’inden et ithal ederek et fiatlarını konturol altında tutmak istiyor.
Ya hu elimizi başımzın arasına alıp hiç düşündük mü? Biz neden bu duruma düştük diye kendimize sorduk mu?
Niye soralım ki?
Düşünmek günah!Soru sormak ayıp!Hesap sormak itaatsizlik!Kayıtsız  şartsız boyun eğmek vacip!