15 Mayıs 2018 Salı

Ezber Bozmak


Bugün Ramazan’ın ilk günü! Dünya ve insanlık âlemine hayırlı olsun. Âlemde akan kan, dursun ve kökten kurusun!
İnsanlığın başı göğe değsin!
Okumayı sevenler,  araştırmayı ilke edinenler; Hanefi mezhebi imamı, İmam-ı Azamın “Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım başım göğe erer” dediğini hatırlayacaktır.
İmam-ı Azam,  bilmediklerini ayağının altına alınca; başı göğe eriyorsa, okuma alışkanlığı olmayan bizlerin, bilmediklerini ayakları altına alsa; kim bilir başı hangi güneş sisteminde hangi gezeğene değer…
Bu gün sıradan bir yazı yerine, ezber bozmak istiyorum.
İçimden bir ses, yazacağın makale sıradan, herkesin yazdığı bir yazı olmasın, okuyan iki elini başının arasına alsın, düşünsün diyor.
Kolay mı?
Hayır!
Kur’an da, bize “Hâlâ akletmeyecek misiniz?” (Araf, 169 – Bakara, 44)  diye sormuyor mu?
Evet.
Bizde akıl edecek ve deneyeceğiz!
Hem  düşünecek, hem de düşünmeyi, teşfik edeceğiz.
Eskiden  ramazan gelince, tellalar ,davulu omuzuna asar, tokmağı eline alır, mahalle aralarında sokak sokak gezer; “ramazan geldi hoş geldi” manisi eşliğinde , davula tokmağı vururmuş.

Direkler arasına çadırlar kurulur,  çadırlarda karagöz- hacivat oynatılır milletin gönlü hoş tutulmaya çalışılırmış!
Şimdi de öyle değil mi?
Çıkalım  cadde ve sokaklara birlikte bakalımı.
Eskiden meddahların öykü anlattığı, karagöz- hacivat oynattığı çadırlar yerli yerinde duruyor.
Aralarında tek bir fark var!
 Aç açık çoğalmış, sofra büyümüş; karnını doyurmak için  sıraya giren/gelen sayısı çok çok artmış.
Yoksulluk dizboyu.
Memleketin ahvali içler acısı.
Ramazan ayında  ibadet diye oruç tutan insanların %90’ı  zaten açlık sınırı içinde yaşıyor ve yıl 12 ay oruçlu.
Yirmi birinci yüzyılda, dindarlık ölçüsü farklı farklı!

İlk sırada yoksullar:
Namaz
Oruç
Haç
Zekat
Sadaka  kuyruğunda. Bu  ritüellerle Allah’a yakınlaşmak, onun rızasını kazanmak,ve bu ibadetler karşılığında; dünyada elde edemediği cenneti; ebedi hayatı için: “altından ırmaklar akan, içinde yeni bir yaradılışla yaratılmış, bakire, göğüsleri tomurcuklaşmış, saklı inciler gibi iri gözlü, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyaz , yaşıt sevgililerin dolaştığı bir cennet beklentisi.
 İkinci gırupta ise  dünya ahret ceneti isteyen zenginler  var…
Kapı önünde mercedes
Hava alanı pistinde  jet!
Denizde  sayısını bilmediği  filo.
Evde birkaç günde sıfırlanmayacak kadar çok döviz…
Kızdığında bağıracak, yeri gelince tokatlayacak, köle  ve bu düzeni kurabilmek için imanlı görünmek,  İbadet etmeden eder gibi  yapmak.
Dindarlık  görüntüsü altında; hem dünyada bütün makam ve mevkilere sahip olmak; hem de ebediyette cenneti kazandığını düşündürmek.
Biliyorum, bir çoğumuz bu yazdıklarımı abesle iştigal diye değerlendirecek, yorumlayacak olur mu öyle şey diyecek.
Varsın desin.
Demokrasiyle yönetilen ülkelerde  düşünce özgürlüğü var!  Her  insanın  istediği gibi düşünmesi serbest.
İnka’ları, Maya’ları, Eski Mısır’ı Hitit’leri, Urartuları, Babil’i, hatta  Türkiye’nin ilk Sümeroloğu Muazez İlmiye Çığ’ın medeniyet Sümerler’le başlar diye tanımladığı, Sümer’i  inceleyen:benim ifade etmeye çalıştığım gerçeği,  kendi gözleriyle görecektir.
Birkaç hafta önce elime “Sabah Rüzgarı” adı altında neşredilimiş bir kitap geçti; bir solukta okudum.
İyi ki okumuşum.
Şimdi mezhep imamı diye yüceltiğimiz, ilim sahibi  bildiğimiz,  ibadetleri onun istediği gibi ritüelleştirdiğimiz, İmam-ı Azam’ın yaşarken kafir ilan edildiğini, bir rivayete göre zindanda öldürüldüğünü biliyordum. İmamı şafi’ninde zindana atıldığını incelemiştim.

Lakin Enel Hak dediği için öldürlen  Hallac-ı Mansur’dan sonra, Nesimi’nin de diri diri derisinin yüzüldüğünü ve öldürüldüğünü “Sabah Rüzgarları’nı” okuyunca  öğrendim.
Sıkı durun!
Uğrunda savaşlar ettiğimiz, kan akıttığımız ,4 mezhep imamına, yaşadığı dönemde etmedik kötülük işkence bırakmamış, sonrada onları yüceltmek için mehiyeler düzmüş övgüler yazmışız.
Hallac-ı Mansur’u, Nesimi’yi suçlamış diri diri derisini yüzerek öldürmüşüz.
Ve şimdi coğrafyamızda yaşanan, dinsel, mezepsel;  insanlık dışı olaylarla boğuşuyor, akan islam kanı ırmağında yüzüyoruz.
Olup bitenler sadece tesadüf mü yoksa islam alemi kendi karanlığında kendi kazdığı kuyuda  kendi kendini mi boğuyor?
Ne dersiniz?

Küçük Not:
Mezhep imamı: İmam-ı Azam ve İmam-ı Şafiden söz ettim diye;  Kur’an’da  yazmayan ve sonradan dine monta edildiği bilinen “Mezhep’leri” kabullendiğim anlamı çıkmamalı.  Mezhep islamın olmazsa olmazı değil, tıpkı cemaatler gibi  islama sızıntıdır.

5 Mayıs 2018 Cumartesi

Çöz Dilimin Bağını !


                            
     

Çöz  Kadir mevlam şu  dilimin kör düğüm bağını
Mum olup eriyeyim aydınlat kalbimin karanlığını

Sel olsun aksın gözyaşlarım haseretinle yanayım
Gelmek  isterim sana çöz  ayağımdaki prangaları

Akan  göz yaşlarımın her damlasında sen varsın
Ne zaman içim daralsa hüzünlensem yanımdasın

Ben  senmiyim sen benmisin çözemedim bu gizemi
Aklım karıştı eremedim sırra çöz  sen kadir mevlam

Aşkına yanıp kor olmak rüzgarına savrulmak isterim
Sen varsınya ben neyim, varlığında yok olmak  dileğim.


Necati Kavlak
05.05.2018 Manisa


1 Mayıs 2018 Salı

ASLANLI YOL!


             
                                        
Kısa süreli bir seyhate  çıktım. Ankara’da  yaşayan çocuklarımı ve torunlarımı ziyaret ettim. Torunlarım  Ali Efe, Hande Ece ve  Deniz’i  doyasıya sevdim.
Ben çocuklarım ve torunlarımla  hasret  giderir, zaman geçitirken; Türkiye  24 Haziran’da yapılcak baskın seçime kilitlendi.
Baskın seçim kararı  sürpriz mi?
 Elbette  hayır.
Seçime gidileceği zaten biliniyordu.
Siyasetçilerin seçmeni kutuplaştırması, ayrıştırması  aylardan beri devam ediyor.
Yeni olan bir şey yok!
Lakin  baskın seçim ilan edilince; siyaset ve siyasetçiye, her geçen gün daha çok çamur  ve  tezeğe bulaştı.
Ortalık diz boyu  (1)mayıs!
Bu  çamur ve tezek muabettinden nasıl kurtulalım, ya da  bu yüksek gerilimi azaltacak, yok edecek , bir paratuner  nasıl kurarız  diye  düşünürken;  eşim,  Anıtkabir’i gitmeyi, Atatürk’ü ziyaret  etmeyi önerdi.
Bu  öneriye balıklama daldım,  güle oynaya kabul ettim.
Ata’yı ziyaret etmeyeli, kim bilir kaç yıl geçmişti.  
Ben zaman makinesine  takılmış, kendi kendime fikir jimnastiği  yaparken; MP3’te, Yusuf Nalkesen’e ait,  Mediha Şen Sancakoğlu’nun  seslendirdiği “ saymadım kaç yıl oldu sen ellerin oldu olalı”i şarkısı çalmaz mı?
"Saymadım kaç yıl oldu sen ellerin olalı
Bilmem yüzün güldü mü, ayrıldık ayrılalı
Beni sorarsan eğer,gönlüm hâlâ yaralı
Bilmem yüzün güldü mü, ayrıldık ayrılalı"

Nutkum tutuldu!
Şaştım kaldım. Böylesine anlamlı, bu  kadar güzel;  güfte, beste, saz ve sözün:   anıtkabiri ziyaret arifesinde , seslendirilimesi  bir   tesadüf olamaz.
Bunda bir hayır var!
Mutlaka, Türk Milletine  vermek istediği,  güçlü bir mesajı  olmalı…
 Müzik eşliğinde, Aslan’lı yola doğru eşimle el ele yürürken; ziyaretçilerin gidiş ve dönüş parkurunda su gibi aktığını görmek; duygulandırdı bizi.
Her yaştan, bir çok ziyaretçi  üzerinde,  hatıra reyonundan yeni alınmış ve hemen oracıkta giyilmiş; Atatürk baskılı tişörtlerle şen şakrak yürüyorlardı.
Belli ki, insanlarımızın  üstüne  karabasan gibi çöken,  umutsuzluk bulutu; Atatürk’ü ziyaret ettikten sonra,  lodos önünde dağılan sis gibi yok olup gitmişti.

Daha ziyaret etmeden Ata’yı bizim yüreğimizde de bir umut filizlendi …
Mustafa Kemal’in Taş kırılır, tunç erir. Ama Türklük ebedidir.” Vecizesi ve “Cumhuriyet ilelebet yaşayacak.” kehaneti canlandı gözlerimin önünde
Adımlarımızı biraz daha sıklaştırdık.
İstiklal ve Hürriyet kulesi arasında kalan aslanlı yola merdivenleri birer ikişer tırmanarak çabucak çıktık.  Girişte bizi kadın ve erkek heykel gurubu karşıladı.
Aslanlı yol Gizemli ve sırlarla bezenmiş bir yol!
Ben detaylara çok girmek istemem.
Girersem kaybolacağımı da bilirim.  
Lakin Aslanlı yolun simgelerle dolu ve sırlar içerdiğini de ifade etmeden geçmek haksızlık olur.
Bu yolda, 24 Aslan yatar!
Her bir aslan “24 Oğuz Boyunu” aslanların çift olması “birlik ve bütünlüğü”, kedi gibi yatmalarıysa “barışseverliği” temsil eder!
Daha fazla bilgilenmek isteyen, tez zamanda, Atatürk’ü ziyaret etmeli. O muhteşem havayı yerinde koklamalı. Aradığı soruların cevabını Ata’dan duymalı.

Ne demiştik?
Baskın seçim kararı, gündeme bomba gibi düştü.
İşte bu bombanın: ülkeye, Türkiye Cumhuriyetine, laik demokrasiye, parlamenter sisteme zarar vermeden imha edilmesi Aslanlı yolda yürüyenlerin boynuna borçtur.
Siyasi parti, etnik köken, din, mezhep farkı gözetmeden; bu coğrafyada yaşayan: Edirne’den Karsa, Sinop’tan Mersin’e bütün milletin ilk görevi: Türkiye Cumhuriyetine, Parlamenter sistem, laiklik ilkesine sahip çıkmak ve onu ilelebet yaşatmak boynunun borcu olmalı.

Şayet muhasır medeniyete yelken açacaksak, rejime sahip çıkmalıyız. Ulu önder Atatürk’ün bir mesajı ver hepimize…

Atatürk diyor ki,Büyük şeyleri büyük milletler yapar.Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur.

İşte, 24 Haziran  seçimleri bizim için çok çok önemli. Ya  Mustafa kemal’in istediği gibi yükselecek, bulutların üzerinde uçmayı seçeceğiz ya da  irtifa kaybedip, yerin yedi kat altında köstebek gibi eşelenmeyi…
Tercih hakkı hepimizin!.

(1)-“Mayıs” tezeğin kurmamış hali!