30 Haziran 2017 Cuma

Rüyalarımdan Şiir Yazsam



 Şair olsam ünü sınırlar aşan
Uyansam sabahın seherinde
Efil efil esen rüzgâr gibi
Şiir yazsam rüyalarımdan şiir
Duygu yüklü gök kuşağı gibi renkli
İzlesem Güneş'in doğuşunu sonra
Renklerin kızıllığına övgü dizsem 
Işık vurunca Güneş’in altın saçlarına
Aşı boyalı bir köşk diksem
Cennetten bir bahçe kursam
Mavi ormanın mor çiçekleri arasına
Sessiz akan ılgın ırmakların üstüne
Hayallerin içinde yaşasam öylesine
Ressam olsam bir elimde fırça
Doğarken Güneş ufuktan
Bakabilsem gözlüksüz ona
Gök kuşağı misali
Renk renk ayırsam ışıkları
Bir demet buket yapsam
Kırmızı gül karanfil ve benzeri
Çizsem renkleri parlak ve diri
Yağmur yüklü bulut olsam
Yıldızların koynunda yatsam
Su damlası kar tanesi misali
Nisanda sağanak olup yağsam
Çakan şimşek gürleyen gökle
Düşsem sevgilinin saçlarına
Süzülüp sessizce aksam yüzüne
Okşasam dokunsam tenine
Yaşasam daima rüyalar âleminde





NK

20 Haziran 2017 Salı

Adalet’i Rıza Öldürdü!



Biliyorsunuz, 2002 yılından beri Türkiye'nin  @pi, (!) siyasi (P)adının ilk kelimesi ADALET olan;  iktidar eliyle, çarşafa dolaştı!
Şimdi, bu kör düğümü, kimse çözemiyor.
Kimin eli kimin cebinde; gören, bilen,  yok.
Her şey karma karışık! 
Milattan Önceye dayanan; Türk milletinin devlet  ve imparatorluk  kurma geleneği, devlet  adamı kumaşı  bambu ipliğinden dokunmuş;  hasır (!) adamların elinde, adım adım yok edildi.
Ana muhalefet Partisinin öncülüğünde başlayan, adalet yürüyüşü; adalete susamış, adaletsizlikten bunalmış, halkın katılımıyla her geçen gün daha çok büyüyerek devam ediyor.
Etmeli de!
21. Yüzyılda Adolf Hitler’e  özenenlerin  önünü : toplumun, önce kendi kimliğine, sonra  temel hak ve özgürlüğüne; kendi  sahip çıkarsa o zaman kesilir.
Hepimiz biliyoruz  ki, Türkiyeyi bu günlere;“bana değmeyen yılan bin yaşasın” felsefesi ve  inanç turizmi getirdi.
Bu felsefe baştan sona değişmeli ,yılana güven olmaz bir gün beni de sokar  felsefesi benimsenmeli.
Kemal Kılıçtaroğlu’nun başını çektiği  adalet yürüyüşü; insanların kendi temel hak ve özgürlüklerini; kendi eliyle koruma  amacına yönelik olması   önemli ve de anlamlı.
Dünya kamuoyunun dikkatini , Türkiye üzerine çekmesi ayrı bir mana  ve önem arzediyor.
Haber bültenleri “Adalet”  diye açılıp, yürüyüş diye kapanıyor, bu şartlarda hiç kimse başını yastığa huzur içinde koyamaz..
Koyarsa, uykusu bölünür,kabusla uyanır.
Pekiyi, bu yürüyüş  tek başına ADALET  getirir mi?

Demokrasi kültürüyle yönetilen bir Avrupa ülkesi olsak elbette getir, bizde  tartışılır .
Hukuku iğdiş eden, adaleti isimden ibaret hale düşüren; yürüşle ilgili tepkisini :rahmetli Süleyman Demirel’in siyasete kazandırdığı “Yol Yürümekle Aşınmaz” deyimiyle geçiştirmeye  çalışmış ve yapılan yürüyüşün “adaletin tecellisine katkısı olmayacak” demiş.
Yazık , hem de çok yazık! 
Bu  yaklaşım tarzı  bile, milletin  demokrasiye, insan haklarına ve de  özgürlüğe sahip çıkması için yürüme sebebi sayılmaz mı?
Bal gibi sayılır.
Bu sözlerin sahibi, yakın geçmişine dönüp bir göz atsa; kurduğu cümle  dudaklarından asla  dökülmezdi.
Sözüm ona,   “Mahkeme kararına   itirazın usulü belliymiş”!
Bu gibi absürük konuşmalara rahmetli İsmet İNÖNÜ yaşasa ne derdi?  “ Hadi canım Sende”!!!
O  dediği şey;  yargı bağımsızlığı  sağlanmış, tam demokrasiyi içine sindirmiş;  gerçek devlet adamıyla  yönetilen, çağdaş ülke  için geçerli.
Yakın geçmişte, tuz kokup,  kokusu tapelere döküldüğünde; mahkeme önüne çıkamaya yüreği yetmeyen, birinin  kurduğu bu cümle, ciddi bir anlam ifade etmeli mi?
Nihat Erim’in Kurduğu 33. T.C Hükümetinin Adalet bakanı , İsmail Arar  yaşasa;  güldürmeyin beni derdi.
Türkiye sözün bittiği yerde patinaj yapıyor. Lafı  daha çok uzatmanın kimseye  yararı olmayacak.
 En iyisi biz ADALET ‘İ  biraz magazinleştirelim…
Hem ortam yumuşasın,  hem de Baş rollerini Kıvanç Tatlıtuğ ve Tuba Büyüküstün’ün paylaştığı Cesur ve Güzel dizisinde rol alan ve izleyenlerin,  kulakları çınlasın.

Cesur ve Güzel’de nereden çıktı dediğinizi işitiyorum.
Elbette  baştan sona dizi filmin fragmanını  anlatacak değilim.Diziyi izleyenler hatırlayacak!
Korludağ’ın hukuksuz , adaletsiz adamı Tahsin Korludağ’ın  eczacı  sevgilisi vardı,  adı da  Adalet!
Adalet Hanım dizideki adıyla Tahsin beyin hem karakutsuydu, hemde suç ortağı ! 

Tahsin Korludağ'ın, kanunsuz/ hukuksuz- zorba ne kadar kirli işi  varsa dizinin Adalet’i de bir ucundan tutmuş.
Bu yüzden  öz  kardeşi Rızanın yıllarca ceza evinde yatmasına ses çıkartmamıştı. Gün oldu devran döndü, Rıza ceza evinden çıktı, bu sefer Adalet kendi  itirafı ile ceza evinin daimi misafiri oluverdi..
Gün geldi  o da kardeşi Rıza gibi ceza evinden firar etti.
Etti etmesine de firarının hayatının sonu olacağını hesap etmemişti.  Allah kimseye vermesin ölümü kardeşi Rızanın  elinden oldu.

Dizi filmin ölen ya da öldürülen Adaletiyle  Türkiye'nin iğdiş edilen adaleti arasında bağ kurmakta haklı değil mi kalemim?
Haklı değil diyenler, diziyi bir kere daha izlesin. Senarist belkide Cesur ve Güzel dizisiyle Türkiye'nin ahvalini gözler önüne seriyor.
Son söz!
Bu yaz sıcağında,  yok olan adalete dikkat çekmek için, Ankara’dan İstanbul'a  yürüyen tüm demokratların kutlu yürüyüşüne omuz verenleri alkışlıyorum.
Yürüyüşe katılamayanlar, Cesur ve Güzel’i izlemeli ki Adalet'e ağlayan Tahsin gibi Adaletsiz Milletinde,  göz yaşları hiç dinmeyecektir!






14 Haziran 2017 Çarşamba

Bir Cumhuriyet Kadını Daha Şehit!




Teröre genç yaşta kurban verdiğimiz; müzik öğretmeni Şenay Aybüke Yalçın’ı da törenle toprağa verdik.
Aybüke hocayı hiç görmedim, şehit olmadan önce adını da duymamıştım ve tanımadım.
Tanımadığım, kan bağım olmayan Şenay Aybüke Yalçın ebediyete intikalinden hemen sonra rüyama girdi. Parmaklarını gözüme sokarcasına hüzün ve  öfkeyle durmadan sallıyordu. Songül Yakut Yarbay Cumhuriyet kadını da biz neyiz/ heee biz neyiz diye bağırıyordu.
Neye uğradığımı şaşırdım! 
Ne cevap vereceğimi bilemedim. 
Hocam elbette siz de Cumhuriyet kadını, Atatürk’ün torunusunuz diye kekeledim.
Öfkeliydi ve öfkesi hiç dineceğe benzemiyordu. Helikopter kazasında hayatını kaybeden şehitlerimizin haberini alınca ben de çok üzülmüştüm. Hepsi bir tarafa Songül Yarbaya uğradığı haksızlığı öğrenince daha da çok üzüldüm.
Lakin o kazada şehit olanlara, hem yerel hem ulusal basın, hem de dünya basını geniş yer verdi. 
Sizin blogspot.be- genç yazı ve  BendeYazarim.com  yazdığınız "İşte Cumhuriyet Kadını" başlığıyla yazdığınız sohbeti okuyunca; aklımdan bana bir şey olsa benim içinde basın güzel şeyler yazar mı diye geçirdim. 
Keşke geçirmez olaydım. 
Daha haftasına varmadan kalleş bir kurşunla bende Şahadet şerbetini içtim.
Herkes bizi hiçbir şeyden habersiz zanneder. 
Halbuki şehadet şerbeti içen bizler, dünyada olup bitenlerden yaşadığımız günlerdekinden daha çok haberdarız.
Hakkımızda yazılanları okuyor, söylenenleri işitiyor; üzülenin üzüntüsünü sevinen hainlerin sevinçlerini hissediyor ve görüyoruz.
Özellikle sizden, bir CUMHURİYET kadını daha teröre kurban gitti demenizi çok bekledim. Ne yazık ki beni hayal kırıklığına uğrattınız deyince durduğum yere yığılıp kalmışım.
Özür üstüne özür diledim. Yazı hazır sadece yayınlamadım dediysem de; Aybüke hiç yumuşamadı.
Atatürk “Muallimler yeni nesli sizin eserin olacak” demişti! Siz Atatürk’ün yeni nesli emanet ettiği muallimler siniz diyecektim ki hoca karanlığın içinde kaybolurken bende kan ter içinde uyandım.
Ne deyim?
Türkiye genç yaşta bir Cumhuriyet kadınını daha göz yaşları arasında toprağa verdi.
Üzülmemek, kahrolmamak elde mi?
Şenay Aybüke Yalçın’a Türkiye ağlıyor.  Teröre destek verenler, bir eğitimciyi atadığı yerde koruyamayanlar utansın.
 Biliyorum şehitler ölmez, biliyorum Aybük’ede son peygamber, Hz Muhammed'e komşusu olacaktır.

Allah mekânını cennet, ruhunu şad etsin!

9 Haziran 2017 Cuma

Kur’an- mı İnsan mı?


Vakit tamda  öğlen vaki! Güneş tepeye dikilmiş, gölge küçüldükçe küçülmüş. Çalışma odamdaki kanepeye sırtüstü uzandım.  Göz kapaklarımı kapattım; bilinç altımın derinliğine, kulaç atmaya başladım.  Hedefim  dehlizlere girmek,içimdeki ışığı yakalamak.
Bazen insanın kendi özüyle konuşması, kişiye çoğu zaman yalnızlığını unutturuyor.
Bilinç altımdan, gülümseyen yumuşacık bir ses yükseldi!
 Bilmece oynamayı sever misin?
Çocukken oynardım- dedim.
Hazırlan öyleyse, ilk çapraşık soruyu soracağım dedi! Bu da nereden çıktı  der gibi baktım yüzüne bakışım onu  hiç etkilemedi.
Karalıydı tartışmaya açacağı soruyu  bilmece oyunu kılıfıyla soracaktı.
Sor  der gibi gülümseyerek baktım yüzüne.
Çocuk gibi sevindi.
İslam alemi kutsal bir ayı idrak ediyor.  TV kanalları İlahiyatçıları yarıştırıyor ekranlarda. İzleyenlerde telefonla bağlanıp abuk sabuk sorular soruyorlar.
Hem de birinin sorduğunu hiç duymamış gibi öteki de aynı soruyor ve aldıkları cevapta haliyle hep aynı.
Bende abuk sabuk bir soru sorayım,  nasıl bir cevap vereceksin birlikte görelim diye kıkırdadı.
Gayrı ihtiyari uzatma ne soracaksan sor deyivermişim; birazda bozuk çalar gibi…
Alındı, yüzü düştü, kırk yılda  bir oyun oynamak istedim, beni azarladın diye sitem etti. Gönlünü alana kadar akla karayı seçtim. Nazlanma sor gayrı dedim. Buz gibi bir ses tonuyla İnsan mı Üstün yoksa Kur’an mı daha üstün demez mi!!!
Dünya  yıkılsa  bilinçaltımdan  böyle bir soru  beklemezdim. 
Şaştım  kaldım.
Bilinçaltım ya da zihnim ne yapmak istiyor? Bana ne gibi bir tuzak kuracak, sonra karşıma geçip halime gülecek?
Sonra; belli ki aydınlanmak istiyor diye geçti içimden.
Aydınlanmak dedim de  içimdeki ses, ciddi ciddi kolay mı dedi. Kolay mı zor mu  Vallahi  bilmiyorum!
Bildiğim bir şey varsa; oda  Buda'nın aydınlanmayı basitçe “Istırabın sonu”  diye tanımlaması.
Gerçekten bir insan aydınlanınca ıstırabı sona erer mi, ermez mi yaşayıp birlikte göreceğiz.
Lafı çok uzatmamalıyım. Madem ki biz bir oyun oynayacağız, oyunu boz mamalıyım. Yoksa zihnimin dilinden kurtulamam.
Aslında  bilmecenin cevabını biliyorum.  Lakin cevabın içini doldurmadan ne söylesem; yeni bir soruyla karşılaşırım. Onun için vereceğim cevabın içini doldurmalı, soruya muhatap olmadan işin içinden sıyrılmalıyım.
Dedim ki bu sorunun cevabını biliyorum.
Bilmece biraz heyecan kazansın, aynı zamanda cevapta tatminkar olsun isterim. Onun için bana  biraz zaman ver!
Önce nazlandı sonra peki dedi.
Hepimiz biliyoruz ki İnsan Allah'ın sanatı ve yaratılmışların üstünüdür. Kur’an-da  insanı eşref-i mahlukat olarak tanımlar.
Yani  yaratılmışların en üstünü…
Hepimiz biliyoruz ki, İnsanlık tarihi, dinler tarihinden eski. Kitab-ül Esrar’ın yazarı da  “ Okunacak en büyük kitap insandır” diyor.
Derviş Yunus kendini” Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm! Diye  özetlemiş…
Ahmet Hulisi Yaşamın gerçeği isimli eserinde; “Bütün ilimlerin başı, Allâh’ı bilmektir! “Allâh”ı bilmeyenin ilmiyse, boşa emektir” demiş.
Birde  “Nefsini bilen Rabbini bilir’ hadis-i şerifini göz önüne alırsak; bizim bilmecenin cevabı ayan beyan orta yere çıkmaz mı?
Elbette çıkar ve arif olan anlar! Elbette bizim verdiğimiz cevabı, Haram parayla Kâbe’ye gidilir fetvası verenlerin; Camide siyaset yapanların, Kur’an-ı eline alıp miting meydanlarında sallayanların onaylamasını bekleyecek de değiliz.
Efe Elmas; Kitab-ül Esrar’da “Hayat'a karanlıkta başlarız önce, Bu karanlık sona erer O’na dönünce, Sen içini aydınlatmazsan eğer ; Bu kitabın sayfaları aydınlansa neye değer! Diye seslenmiş.
Haksız mı?
En iyisi yazıya son noktayı, Cemalnur Sargut’un “ İnsan, Allah'ın Sonsuzluğundan Gelir, Birliğine Döner” cümlesiyle koyalım.


5 Haziran 2017 Pazartesi

İşte Cumhuriyet Kadını



Türkiye, Şırnak’ın Uludere İlçesinde düşen helikopterde kaybettiği kahramanlarına ağlıyor.
Yalnız ağlamak mı?
 Hayır hayır!
100 bin kere hayır.
Ağlamak ne kelime, millet; isi üstünde çıra gibi yanıyor. Gözyaşı sicim gibi akacak yer, düşecek yürek arıyor.
Şehitlerimizin acısı, 80 milyon bağrını yaktı.
Sinesini dağladı.
Eline kalemi alan, önünde klavyeyi bulan, milleti gözyaşıma boğan, talihsiz acıyı; dili döndüğü, kalemi yazdı gibi yaşadı/ acı bitmiyor.
Allah’tan dileğim, Türk milletine bir daha böyle acı yaşatmaz!
Ben şairlerin destanlaştırdığı, anaların ağıt yaktığı basının günlerce kahramanlık öyküsü yazdığı,  kazanın başka bir yüzüne neşter vurmak istiyorum.
Önce siz sevgili dostlara, kısa bir hatırlatmam var!
Şehit Yarbay Songül Yakut’a alçakça kurulan kumpas ve verdiği mücadeleyle ilgili; Yılmaz Özdil’in kaleme aldığı 02 Haziran tarihli makaleyi: mutlaka okumalısınız. (Songül başlığıyla kaleme alınan Özdil’in yazısı 35290 okuyucu tarafından paylaşıldı)  O zaman benim yazdıklarımın ayrı bir yeri olacak.
Bu küçük hatırlatmadan sonra, şimdi esas konumuza dönelim.   Hep birlikte başınızı kaldıralım ve Yakut yarbayın üniformalı fotoğrafına uzun uzun bakalım!
Sır bu fotoğrafta!
Öncelikle bu fotoğraf; ben Mustafa Kemal Atatürk’ün, yaptığı İnkılâbım, Türkiye Cumhuriyetinin aydınlık yüzüyüm, “Fikri Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür Nesil” benim diye bağırıyor.
Yakut’un Fotorafı, üstündeki üniforma, Türk kadınının gerçek yeri ve değerini simgeliyor.
 Üniformalı bu resmi, beyninizin kalıcı belleğine nakşedin; bilinçaltınızın en nadide yerine oya gibi işleyin ve hiç unutmayın asla unutturmayın!
Hani Atatürk, “İstiklal Göklerde” demişti ya! İşte Atanın işaret ettiği göklerden yere düşen Helikopter, bize Türk kadının yerini, gücünü; kimlik ve kişiliğini bir kere daha hatırlattı.
Hatırlayalım, ne demişti, Mustafa Kemal Atatürk? “Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.İşte Atanın tarif ettiği Türk kadını resmine baktığınız, ünüforması altında ışıl ışıl duran Songül’dür.Türk’ü Araplaştırmak isteyen, Din’i örtüde zanneden, İslam düşmanlarına inat Songül Türk kadını simgesi olarak milletin sinesinde yaşamalı.


4 Haziran 2017 Pazar

HAYAL DENİZİ




Ellerim uzansaydı, mavi gökyüzüne,
Koparır yıldızları, koyardım önüne.
Batınca Güneş, karanlık çöktüğünde,
Buluttan tül diker, çekerdim pencerene.
Perdenin arkasında, bulutların gölgesinde,
Severdim yıldızlaşan hayalini, Ay ışığında.
Hayal Denizi öfkeli, hırçın, dalgalar çılgın,
İçinde köpük, köpük su, havada uçan martılar.
Uzattım ellerimi, dev dalgaların arasına,
Ellerim boş, hayallerim karanlıkta kaldılar.


Necati Kavlak

1 Haziran 2017 Perşembe

Zihnimde Cirit Atan Sorular





İslam âlemi, 11 ayın Sultanı Ramazan'ı idrak etmenin keyfini, faziletini/ ,
kutsiyetini yaşıyor.
Allah'a  inanan ve Hz Muhammed'i onun resulü kabul eden bütün müminler 

deyim yerindeyse seferberlik ilan etti!
Ramazanı ihya etmek için gece gündüz demeden ibadet etmenin gayreti içinde.
 
Bu meyanda, Devlet Televizyonu TRT1'de bir ilke imza attığını duyurdu. 

Ramazan ayı boyunca,  ucunda büyük ödül olan: 'Kur'an-ı Kerim'i Güzel Okuma 
yarışması'  yapacak ve canlı yayımlayacakmış.
Finalde Kadir gecesi yapılacak 1. Seçilen yarışmacı 50 Cumhuriyet altını ile 

ödüllendirilecekmiş.
Bu haberi ilk okuduğumda, bayağı heyecanlandım. 

Yarışmaya katılacaklar adına da sevindim.
Haberi ilk öğrendiğimde yazsam ve paylaşsaydım, yazdığım makale yağcılık 

yarışmasına katılır TRT1'i övme ödülüne layık bulunurdu. 
Şimdi zihnimde bin bir çeşit soru cirit atıyor! İçimdeki sağduyunun sesi, haberi övmek yerine eleştirmenin daha yapıcı olacağını söylüyor
 Bilinçaltım, Kur'a-nı Güzel Okumak mı önemli, yoksa doğru anlamak,  doğru yaşamak mı diye soruyor...
Tartışmaya değmez mi?
İsterseniz hep beraber sesli düşünelim. Hepimiz biliyoruz ki Kur'an: doğru okumamız, doğru anlamamız, düşüncemiz, doğru yolu bulmamız ve doğru yaşayıp mutlu olmamız için; indirildi.
Öyleyse, Kur'an-ı özgün format'ıyla güzel okumadan önce, doğru anlamaya ihtiyacımız var.
İslam coğrafyasında yaşananları burada tekrarlayıp, ukalalık etmek istemem. 

Yakın komşumuz Irak ve Suriye'de yaşananlara hepimiz canlı şahidiz.
IŞİD denen terör örgütünün yaptıkları ortada. Afganistan'daki Taliban'ın vahşeti yıllardır unutulmadı.
Ve lakin bu gün basına yansıyan bir haber var ki; okuyunca adamın kanı donuyor.  Gözden kaçıranlar için haberi kısaca tırnak içinde hatırlatmalıyım.
Vahşete bakın!
 
 "Kilis'te yaşayan Suriye uyruklu 28 yaşındaki 2 çocuk annesi Raşe Rıdvan, eşi 35 yaşındaki 

Haşish Rıdvan tarafından levyeyle dövüldü, kerpetenle dişleri söküldü. 
Vücudunda kırıklar olan talihsiz kadının Gaziantep'te tedavisi sürerken, kocasından şikayetçi olmadı. 
Dayakçı eş tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı." 
Nasıl buldunuz haberi?
Bu insan müsveddesine sorsanız, elhamdülillah Müslümanım demez mi?
Der!
 
Sizce eşine bu zulmü yapan ve kendini Müslüman zanneden adamın Kur'an-ın güzel okunmasına mı ihtiyacı var, yoksa doğru anlaşılmasına mı?
 
Doğru anlaşılmasına diye bağırdığınızı duyuyorum.
 
Haberde yaşanan olay Türkiye ve İslam dünyası için sıradan bir haber değil mi?
 
Hayır diyen az çıkar!
Öyleyse  milletin katkı (vergi) paylarını alan devlet televizyonu TRT1'in  önceliği Kur'an-ın 

doğru anlaşılması için ödüllü yarışma düzenlemesi daha doğru ve şık olmaz mıydı?
Elbette takdir değerli okuyucunun!