Ben çocukken Anadolu öztürkçe konuşur, yöresel ağızla anlaşırdı. Nasıl yani, diyen gençleri duyuyorum. Anlattığım dönemde, kar Ekim ayında toprağa düşer, Nisan-Mayıs gelmeden;lodos esmeden kalkmazdı.
Zemheride yer gök, ırmak-dere donar; aç kurtlar düze
inerdi. Kış gelince, gırip/nezle kolgezer; insanlar yorgan döek yatağa düşerdi.
Hapşırma, öksürme başladığı zaman, anam bizi uyarırdı:
“oğlum sokağa çok çıkma, ortalıkta salım
dolaşıyor”derdi …
Salım soğuk algınlının,
nezlenin, giripin hatta bronşitin genel adıydı.
Demem o ki Anadolu:
eski dilini, yöresel şivesini ya
da ağzını unuttu!
Geçen hafta durup dururken; bir hapşırma, kuru bir
öksürük , sormayın gitsin. Hapşırırken nefesim kesildi, öksürürken karın içi kaslarım söküldü..
Kendi kendime dedim ki, kalk evlat; aile
hekimi seni bekliyor.
Apar topar gittim.
Hekiminin kapısını çaldım.
Dr. Hanım, Stetoskobu aldı
eline, taktı kulağına, önce sırtımı, sonra
göğsümü dinledi.
Ağızdan nefes al nefes ver !
Biraz daha kuvvetli, falan fiklan, muayene bitti!
-Ciğerler temiz, bir şey yok!
-Gırip olma ihtimalin var!
-Sana bir ökşürük şurubu yazdım.
- Onu kullanırsın.
-Haa bir de, günde enaz iki kere, su ısıt buharını
solu.
-Zaten gıripin ilacı yok.
Yat- istirahat et, iyileşirsin dedi gönderdi.
Eyvallah dedim.
Eczaneye
uğradım, öksürük şurubunu aldım eve döndüm.
Gelir gelmez , kettle su koydum, kaynatıp buharını
soludum.
Sıcak su buharı iyi geldi.
Hem terletti hem nefes almam biraz rahatladı.
Buhar soluyunca, daha düzgün nefes almaya başladım. Sonra
yorgan döşek yattım. Bir gün, iki gün; yattıkça öksürük azalacağına arttı.
Önceleri yalnız karın içi zarları acıyordu şimdi
sırttımda da ağrı başladı. Birde
akciğerim biziğm köy meydanında döndü.
Nasıl mı?
Anlatıyım.
Her soluk alıp verişte, ciğerlerimde tilki pavkırıyor.
Enikler ürüyor.
Uğursuz baykuş ötüyor.
Yalnız
hayvanlar mı?
Ne gezer?
Eskiden her köy evinde el değirmeni olurdu. İnsan
gücüyle dönerdi. Aileler bulgurunu onula çeker, yarmasını onunla yarardı. O
değirmen taşının seside geldi, bronşlarıma yerleşti.fır fır dönüyor.
Baktım yatmakla olmayacak, kalktım acil servise
gittim.
Kaydımı yaptırdım.
Sıram gelince acil hekimi sordu.
Ne şikayetin var?
Hiç düşünmeden ciğerimde hırıltı var dedim.
Dokto,. muayene etme ihtiyacı ve duymadı.
Çıktı gitti. Biraz sonra beni adımla çağırdılar. Kalktım gittim. Sağlık memuru elinde küçük bir serum bir de barkotla
karşıladı
-N.K senmisin?
Benim !
-Şu barkotu al!
Bununla film
çektireceksin. Hemşire hanım kanını alacak kan tahlili yapılacak. Sonra müşade
odasında serum takılacak.
Eyvallah dedim.
İstediği tetkikleri tek tek yaptırdım.
Serumu taktırdım. Serum bittikten sonra, ciğerimde
öten baykuş, dönen değirmen taşı üren enikler sakinleşt.
Kan tahli
çıktıktan sonra doktor neticeye bakmış.
Yedi günlük antibiyotık
tedaviyi uygun görmüş. Sağlık memuru elinde barkotla geldi.
-Bu ilacın.
-Hafta içinde de mutlaka dahiliye ve göğüse gideceksin
dedi.
Bir yanlışlık olmalı dedim!
-Yüzüme baktı.
Hem dahiliye hem göğüs niye? Mutla ya göğüs ya
dahiliyedir dedim. O zaman sağlıkçı düzeltti…
-Göğse git…
Eyvallah!
Her neyse, çok uzatmayım. Acil hekimin verdiği
antibiyotik beni baya toparladı. Hafta
içinde de randevu aldım göğüs
polikinliğinde muayene için gittim.
Polikinlik koridoru tıkabasa dolu.
Öksüren, hapşıran inleyen kadın erk sanki bütün şehir
hasta.
Bütün şehir dedim de aklıma geldi.
Yalnız İnsanlar mı hasta?
Keşke öyle olsa!
Türkiye hasta.
Ülkenin ciğerlerinde, emperyalizmin ürettiği mikroplar ülkemizin ateşini yükselti, hem
öksürük hemde hapşırık ülke sağlığını
bozdu. İç ve dış güçlerin, atmosfere enjekte ettiği virüsler; nefes almamızı temiz
hava solumamıza engel.
Geminin kaptan köşkünde, kandırılmaktan yorulmuş,
pusala kullanma yeteneneği kaybetmiş; çarçıkı açık sularda rotayı düzgün tutmakta zorlanıyor.
İşin enteresan yanıda, kendi kaybettiği rotayı
düzeltmek için yaptığı dümen kırmaları da büyük bir başarıymış gibi tayfalara
miçolara yedirmeye çalışıyor.
Yiyorlar mı?
Yiyen de var, gargara yapıp tüküren de!
Biz aile hekimiyle başladık, acilden geçtik, uzman
hekim müdehaleysiyle doğru teşhis ve tedaviyi yoluna koyduk.
Umar ve dileriz ki , Türkiye’de; uzman kadrolarla
tanışır, ehil dümenci, deneyimli kaptan ve tayfaya kadrosuyla buluşur: Emperyal
mikrop ve virüsleri yok edecek kalıcı, tedavi edecek ilacı keşfeder ve sağlığına kavuşur.