24 Ocak 2018 Çarşamba

SALIM

                         
                                                        

Ben çocukken Anadolu öztürkçe konuşur, yöresel  ağızla anlaşırdı.  Nasıl yani, diyen gençleri  duyuyorum. Anlattığım dönemde, kar  Ekim ayında toprağa düşer, Nisan-Mayıs  gelmeden;lodos esmeden kalkmazdı.
Zemheride yer gök, ırmak-dere donar; aç kurtlar düze inerdi. Kış gelince, gırip/nezle kolgezer; insanlar yorgan döek yatağa düşerdi.
Hapşırma, öksürme başladığı zaman, anam bizi uyarırdı: “oğlum sokağa çok çıkma, ortalıkta salım  dolaşıyor”derdi …
Salım   soğuk algınlının, nezlenin, giripin hatta bronşitin genel adıydı.
Demem o ki Anadolu:  eski dilini,  yöresel şivesini ya da ağzını unuttu!
Geçen hafta durup dururken; bir hapşırma, kuru bir öksürük , sormayın gitsin. Hapşırırken nefesim kesildi, öksürürken karın içi kaslarım söküldü..
Kendi kendime dedim ki, kalk evlat; aile hekimi seni bekliyor.
Apar topar gittim.
Hekiminin kapısını çaldım.
Dr. Hanım, Stetoskobu aldı eline, taktı kulağına, önce  sırtımı, sonra göğsümü dinledi.
Ağızdan nefes al nefes ver !
Biraz daha kuvvetli, falan  fiklan, muayene bitti!
-Ciğerler temiz, bir şey yok!
-Gırip olma ihtimalin var!
-Sana bir ökşürük şurubu yazdım.
- Onu kullanırsın.
-Haa bir de, günde enaz iki kere, su ısıt buharını solu. 
-Zaten gıripin ilacı yok.
Yat- istirahat et, iyileşirsin dedi gönderdi.
Eyvallah dedim.
 Eczaneye uğradım, öksürük şurubunu aldım eve döndüm.
Gelir gelmez , kettle su koydum, kaynatıp buharını soludum.
Sıcak su buharı iyi geldi.
Hem terletti hem nefes almam biraz rahatladı.
Buhar soluyunca,  daha düzgün nefes almaya başladım. Sonra yorgan döşek yattım. Bir gün, iki gün; yattıkça öksürük azalacağına arttı.
Önceleri yalnız karın içi zarları acıyordu şimdi sırttımda da  ağrı başladı. Birde akciğerim biziğm köy meydanında döndü.
Nasıl mı?
Anlatıyım.
Her soluk alıp verişte, ciğerlerimde tilki pavkırıyor.

Enikler  ürüyor.
Uğursuz baykuş ötüyor.
Yalnız  hayvanlar mı?

Ne gezer?
Eskiden her köy evinde el değirmeni olurdu. İnsan gücüyle dönerdi. Aileler bulgurunu onula çeker, yarmasını onunla yarardı. O değirmen taşının seside geldi, bronşlarıma yerleşti.fır fır dönüyor.
Baktım yatmakla olmayacak, kalktım acil servise gittim.
Kaydımı yaptırdım.
Sıram gelince acil hekimi sordu.
Ne şikayetin var?
Hiç düşünmeden ciğerimde hırıltı var dedim.
Dokto,. muayene etme ihtiyacı ve duymadı.  
Çıktı gitti. Biraz sonra  beni adımla çağırdılar. Kalktım gittim.  Sağlık  memuru elinde küçük bir serum bir de barkotla karşıladı
-N.K senmisin?
Benim !
-Şu barkotu al!
Bununla  film çektireceksin. Hemşire hanım kanını alacak kan tahlili yapılacak. Sonra müşade odasında serum takılacak.
Eyvallah dedim.
İstediği tetkikleri tek tek yaptırdım. 
Serumu taktırdım. Serum bittikten sonra, ciğerimde öten baykuş, dönen değirmen taşı üren enikler sakinleşt.
 Kan tahli çıktıktan sonra doktor neticeye bakmış.
Yedi  günlük antibiyotık tedaviyi uygun görmüş. Sağlık memuru elinde barkotla geldi.
-Bu ilacın.
-Hafta içinde de mutlaka dahiliye ve göğüse gideceksin dedi.
Bir yanlışlık olmalı dedim!
-Yüzüme baktı.
Hem dahiliye hem göğüs niye? Mutla ya göğüs ya dahiliyedir dedim. O zaman sağlıkçı düzeltti…
-Göğse git…
Eyvallah!
Her neyse, çok uzatmayım. Acil hekimin verdiği antibiyotik beni baya toparladı.  Hafta içinde de  randevu aldım göğüs polikinliğinde muayene için gittim.
Polikinlik koridoru tıkabasa dolu.
Öksüren, hapşıran inleyen kadın erk sanki bütün şehir hasta.
Bütün şehir dedim de aklıma geldi.
Yalnız İnsanlar mı hasta?
Keşke öyle olsa!
Türkiye hasta.
Ülkenin ciğerlerinde, emperyalizmin ürettiği  mikroplar ülkemizin ateşini yükselti, hem öksürük hemde hapşırık ülke  sağlığını bozdu. İç ve dış güçlerin, atmosfere  enjekte ettiği virüsler; nefes almamızı temiz hava  solumamıza engel.
Geminin kaptan köşkünde, kandırılmaktan yorulmuş, pusala kullanma yeteneneği kaybetmiş; çarçıkı açık sularda rotayı  düzgün tutmakta zorlanıyor.
İşin enteresan yanıda, kendi kaybettiği rotayı düzeltmek için yaptığı dümen kırmaları da büyük bir başarıymış gibi tayfalara miçolara yedirmeye çalışıyor.
Yiyorlar mı?
Yiyen de var, gargara yapıp tüküren de!
Biz aile hekimiyle başladık, acilden geçtik, uzman hekim müdehaleysiyle doğru teşhis ve tedaviyi yoluna koyduk.
Umar ve dileriz ki , Türkiye’de; uzman kadrolarla tanışır,  ehil dümenci, deneyimli  kaptan ve tayfaya kadrosuyla buluşur: Emperyal  mikrop ve virüsleri yok edecek  kalıcı, tedavi edecek ilacı keşfeder  ve sağlığına kavuşur.


7 Ocak 2018 Pazar

Bir Ayet İki Meal

Bu yazı, 2018’in ilk makalesi! Hepimiz biliyoruz ki, geçtiğimiz yıl Türk milleti için özleyeceği- hasretini çekeceği bir yıl değildi...
Hani yüzünü görmek istemediğimiz, sesini duymaktan nefret ettiğimiz insanlar vardır ve o insanlar için  yüzünü şeytan görsün deriz ya; İşte 2017’i   tamı tamına öyle gitsin geri gelmesin;  yüzünü şeytan görsün denilecek bir yıldı!
Hem dünya da, hem de ülkemizde, kan hiç durmadı.
Evlatsız kalan analar, dul kalan eşler, yetim kalan  çocuklar  yine ağladı.
Kısaca ifade etmek gerekirse, gözyaşı  sağanak yağdı 2017’de, gökyüzü hep bulutlu, hava hep soğuktu, iliklerine kadar üşüdü kadın, kız,çoluk çocuk bu millet.!
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun yayımladığı  2017 veri  raporuna göre; 409 kadınımız öldürülmüş, 332 kadınımıza cinsel şiddet uygulanmış; ve 387 çocuk cinsel istismarın kurbanı olmuş.

İşlenen cinayetler,
Yapılan gasp, soygun hırsızlık  ve bunun gibi adli olayların istatistiklerini bulup okumak, hepimize bir tık  mesafede …
 Arzu  eden gerçekleri bilmek, okumak öğrenmek  isteyen, görme şansına sahip.
Öyleyse  ben neden kadına  ve cocuğa  cinsel istismar ve kadın cinayetlerini esas aldım?
Elbette bu önceliğin bir amacı, bir hedefi var!
Kabul edelim ya da etmeyelim,  kendilerini müslüman kabul eden, cemaat, tarikat ağına düşmüş; Şıh’a- Şeyh’e bağlanmış, araştırmaktan uzak, sözüm ona taklitçi müslüman: yanlış yorumlanan Kur’an ayetlerini esas alarak kadını; sadece  uçkurdan ibret zannediyor.
Anasının, eşinin, bacısının, kızının kadın olduğunu unutuyorlar. Kadın olmasa, kendilerinin olmayacağını düşünüp, akıl etecek analizden yoksun.. Bu cümle içine yalnız,  eğitimsiz olanla, az eğitimli olan kesim girmiyor; akademik kariyer yapan okumuş erkekiğim diye kabaran hindiler de dahil!

Düşünebiliyor musunuz?
 Devletin  çocuklarımızı eğitsin diye öğretmen olarak atadığı bir meczup, öğrencisinin eşefman giymesini zina yapmakla eş değer görecek kadar akıl ve fikir fukarası.
Bir başka Prof. Dr. unvanlı bir bilim yuvasının Rektörlük makamını işgal eden  akıl yoksunu “Yabancı bir kadının elini tutmak ateşi avuçlamaktan daha korkunçtur” diyebilecek kadar şuursuz ve idrak yoksunu.

Örnekleri istediğiniz kadar çoğaltabiliriz.

Mesela Diyarbakır’da, İmam hatip lisesinde okuyan 16 yaşındaki A.D.'ye cinsel tacizde bulunan öğre(!?)tmen“Bu suçun Allah'ın şeriati doğrultusunda mahkeme edilmesi gerekir” diyecek kadar ebleh, arsız ve yüzsüz.

Hepimiz, bu cehaletin;  sebebini, nereden beslendiğini , çok yakından izliyor  ve yaslandıkları küçük dağları biliyoruz.
Bilmek yeter mi?
Kesinlikle hayır!
Ne yapacağız?
Mum olup yanacak, güneş olup doğacağız.

Karanlığı hep birlikte aydınlatacağız.
Bu bağlamda,  Cafer iskenderoğlu’nun kaleminden Nisa Suresi-34 ayetin iki mealini birlikte okuyacak ve değerlendireceiğiz.
İşte ilk Meal m (TDV) ait!
“Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.” 
Kadına şiddeti haklı gösterenlerin, Referans olarak aldıkları Nisa Suresi 34’cü ayeti Türk diyanet vakfı tırnak içinde ki mana ve dille çevirmiş.
Cafer İskenderoğlu “Bu ayette geçen, "Darb, Dürub" kelimesinden gelen “vadribühün” kelimesini "Dövme" emri olarak algılayan kaba softalar “Darb” kelimesinin “Kapı” anlamına geldiğinden habersizlerdir.
Adem yani erkek insan zürriyetinin taşıyıcısıdır. Kadın ise insan zürriyetini Ademden alıp dünyaya yani beden alemine getiren “Kapı” dır.  34. ayetinde geçen “medaci” kelimesini “yatak” olarak manalandırmışlar oysa “medaci” kelimesinin asıl anlamı “kabir”dir yani "mezar"dır. Bu manalara göre “fil medaciı vadribuhünn” cümlesinin asıl anlamı; “kabir kapısı”dır. Bu Ayet müteşabih olduğu için “fil medaciı vadribuhünn” cümlesinin Nisa suresi 34. ayetindeki anlamı da; “İnsan zürriyetini Rahim aleminden Dünya alemine getiren kapı” dır. Çünkü Rahim alemi Dünya alemine göre “Kabir”dir. Allahu Teala kadına böyle bir üstünlük ve şerefi bu cümle ile takdir etmiştir.” Diye açıkladıktan sonra: ayeti yeniden çeviriyor.
İşte İskenderoğlu’nun çevirisi!
“Allah, idarecileri erkelerin ve kadınların üzerine üstün kıldı. Onların bir kısmı Allah yolunda mallarından infak ettiler. Allah onları bu sebeple salihler ve salihalar derecesine yükseltip muhafaza etti. Allah onları (salih ve salihaları) gaybından süzüp ard arda yüceltti ve onlara öğüt (ilim) verdi. Bundan sonra kadınlarınıza buğz etmeyin. Onlar ( kadınlar) (zürriyetinizin) geldiği yolun kapılarıdır. Şüphesiz Allah yücelerin yücesi ve sonsuzdur.”
Şimdi elimizi şakağımıza koyalım; iki meali, tekrar tekrar okuyalım ve hangisi Allah’ın bize buyruğu olabilir diye kendimize soralım.
Ben hiç düşünmeden, ikinci meal diyorum, ya siz?








1 Ocak 2018 Pazartesi

Yürü Aslanlı Yolda!

     
       
Bir elimizde  kazma ötekinde kürek kazıyoruz ürkerek
Akan kan  un öğütecek  bu acıya nasıl dayanır yürek
Kim bilir kaç kez kaç kanlı bıçaklı oldu  Mu ile Atlantis
Şeytan  girmese  koynuna yutmaz Deniz sönmezdi ocak 

Tarih unuttu acıyı elemi gömüldü gömüleli okyanusa Mu
Azgın sular karayı yutarken çırpınan bir can kurtuldu mu
Tutunacak  dal  aradı gözleri köpük köpük sular yutarken
Arkasından gözyaşı döken ağıt yakan  cananı oldu mu

Evren var oldu olalı tarih kızılırmak gibi alkan akıyor kan
Anaların gözyaşı hiç kurumadı her zaman yaş kan revan
Olan hep geride kalana oldu çocuk yetim kadın dul kaldı
Görülmedi gidenin geri geldiği  boş yere arama bulaman

Devran sular seller gibi akar geri dönmemek üzere gider
Anddağı doruklarında gezen güneş’in çocukları  ne derler
Her  boy ve soya değişik evsane yazmış onu dinler tarih
Anneler üzülüp gözyaşı dökünce kadermiş ağlama derler

Killere kazınan çivi yazıları silindi kayboldu kara toprakta
Kızlı erkekli küçük çocuklar kurban edilip veriliyor Hak’ka
Değişti eski bidiklerimiz indi atomun  altına  kuantum fizik  
Gönder  bulutları Güneş ışık saçsın yürü sen aslan’lı yolda

Hayal’im  işin ne Mu’da  Atlantis’te İnka’da Eski Mısır’da
Gitme Sümer’e karıştırma Urartu’yu  Aztek’e hiç uğrama
Uzaklaşma  Anadolu’dan Ege’de su ısındı Karadeniz dalgalı  
Kudurmuş okyanus açılma Ak Deniz’e  en sakini Marmara …


Necati Kavlak
23.12.2017 Manisa

NOT:

Yürü  Aslanlı yolda ölçüsüz, uyaklı serbest şiir olarak kaleme alınmıştır.