İlk hafta Doruk için göz açıp
kapayıncaya kadar gelip geçti! Deyim yerindeyse, taşlar yavaş yavaş yerine
otururken sularda kendi mecrasında akmayı sürdürüyordu.
Okulda öğrettikleri, nazari bilgileri, hızla fiiliyata geçirmenin gayreti içindeydi.
Gelen giden evrak, hizmet dağıtım, daktilo yazma çalışmaları vs mesai saatinin
tamamını doldururken; nefes almaya nasıl vakit bulduğuna kendi bile şaşıyordu.
Buna rağmen hiç şikâyetçi olmadı. İşine dört elle
sarıldı. Mektepte öğretilenleri, bire bir uygularsa; ileride rahat edeceğinin
bilincindeydi.
Her sabah, adli ve mülki görevlerden doğan evrak
infazı için gelen giden vatandaşın haddi hesabı yoktu. İhzarlı, müzekkere ile
çağrılanlar, askerlik şubesinde işi ya da ilişkisi olanlar aklınıza ne gelirse,
sabah erkenden karakola damlıyordu.
Gelenlerin evrakını bulmak, üst yazı yazmak ve
zimmete alıp bölük idari işlere teslim etmek göründüğü ve yazıldığı kadar kolay
değildi.
Doruk karakola gelen her insana, kendi yakını
gelmiş gibi davranmayı; prensip edinmişti. Zira Babası ona okulu bitirdiği gün,
“oğlum biz jandarmadan çok çektik. Sen karakola gelenleri bizim yerimize koy ve
asla onlara kötü söz söyleyip sert davranma” demişti.
Basbaının bu nasihati, hiç aklından çıkmadı ve
meslek hayatı boyunca çıkmayacak şekilde bilinçaltının en kalıcı yerine not
düşülmüştü.
İkinci hafta başında, vaziyet daha da iyi
görünüyordu. Hem mevzuata hâkimiyeti, hem de halkla diyalogu gözle görülür şekilde
ivme kazanmıştı.
Bir tek sıkıntı vardı.
Kendini, İlçenin ileri geleni zanneden, karakola ve
diğer resmi dairelerde, halkın işlerini takip etmeyi iş edinen, bazı kendini
bilmezler vardı.
Bunların ayakları karakoldan kesilmeli, Atatürk’ün
aziz diye tanımladığı ve köylü milletin efendisi dediği köylü kendi işini kendi
görmeli, önünde kimse olmadan, korkusuzca karakola girip çıkabilmeliydi.
Bu düşünce aklına geldiği anda ilk olarak, karakola
gelenleri, bekletmeden odaya almayı, ayakta bekletmek yerine; oturtup çay ikram
etmeyi alışkanlık haline getirmeliydi.
Hal hatır sormalı, kendinin de köylü çocuğu
olduğunu anlatmalı; bir dertleri olduğu zaman çekinmeden gelebileceklerini
duyurmalıydı.
Düşüncesini kendi de sevdi Doruk! İlk karakola
gelenlerde uygulamaya geçti. Yardımcısı Ömer, olup bitene bir anlam
verememişti.
Adam çıkar çıkmaz, komutanım siz ne yapıyorsunuz?
Diye sordu. Gülümseyerek ne yapıyorum
Ömer diye soruya soruyla karşılık verdi.
Siz böyle davranırsanız, millet sizin başınıza
çıkar, görev yapamazsınız gibi laflar geveledi.
Çıkmaz Ömer çıkmaz! Bizim milletimiz kimsenin başına çıkmaz hatta kendi
başına taç yapar. Bundan sonra her kim bu karakola gelirse ona insan muamelesi
edilecek, itilip kalkılmayacak dedi. Ömer bıyık altından gülüyordu, yakında
benim sözüme gelirsin der gibi baktı Doruğa…
Bunlar olup biterken, göz açıp kapayıncaya kadar
bir hafta daha geride kalmıştı. Pazartesi sabahı, daha kargalar yuvasından
uçmadan;, Vali ve İl Jandarma Komutanını taşlatan, kelli felli zatı, Gümüştekin
bir gurup insanın önüne düşmüş karakola geldi.
Doruk Vaziyeti pencereden gördü ve gardını aldı.
Bir daha hiç kimse, kimsenin önüne düşüp gelmeyecek, gelemeyecekti.
Kapıya çıktı, merdivenin başına dikildi! Gümüştekin
merdivenlerden çıktı, komutan sana ihzarlıları getirdim diye sırıttı.
Doruk, teşekkür ederim, sana zahmet olmuş dedi ve
bir daha kimsenin önüne düşüp, karakola getirme.
Karakolu herkes biliyor.
Biz millete hizmet etmek için buradayız. Araya
girmenize tavassutta bulunmanıza ihtiyaç yok. Bundan sonra da hiç olmayacak diyerek
kesip attı.
Gümüş tekin pancar gibi kızarmıştı.
Ne diyeceğini şaşırdı.
Konuşmaları getirdiği köylüler de duymuştu. Peki
öyle olsun komutan, bir aslan yanında bir tilki bulundurmalıdır gibi abuk sabuk
bir şeyler geveledi.
Doruk biz ne aslanız ne de tilkiye ihtiyacımız var.
Burası devlet kapısı herkese sonuna kadar açık!
İsteyen buraya tek başına aracısız gelir ve işini halleder. Edecekte deyip
kestirdi attı.
Bu çıkışın sonrasında olanlar, meydana yansıyanlar
bir başka yazının çatısını oluşturacak ve Kıbrısçık Doruk’la renkli hatta
sinemaskop koca üç yıl geçirecek.
Hatta karakol bahçesinde, arkadaşlarıyla tavla oynarken
görecek, şehir lokalinde briç oynayarak, ilçe ekabirleriyle kaynaşmaları
yansıyacak satır aralarına.
…/…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder