Hele durun
telaşlanıp korkmayın! Size nutuk çekmeyeceğim. Sosyal bir yaramıza merhem
sürecek, yaranın iyileşmesine yardımcı olmaya çalışacağım.
Birkaç hafta önce sosyal medyada gezintiye çıkmıştım. Facebook’ta sörf yaparken, üyesi olduğum guruplarda paylaşılan; ilginç paylaşım ve yorumlarla tanıştım.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat kaleme aldığı ve TBMM kürsüsünden, 6 günde okuduğu, Büyük Nutuk’un tanıtımı vardı.
Tanıtımın aktörü, FOX TV Ana Haberi Bülteni Sunucusu Falih Portakal!
Olayın özü “NUTUK” okuma vakti!
Amaç:
Türk milletini içine düştüğü gaflet ve derin uykudan biran önce uyandırma. Demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti iken; saltanata yelken açan Türkiye Cumhuriyetine sahip olma içgüdüsünü canlandırma.
Konuyu işlerken, aklıma bir soru takıldı. Nutuk’la ilgili bir şey yazmalı mıyım?
Cevap açık ve net hayır…
Niçin Hayır?
Bu soruya evet dersem, beni okuyan siz değerli okuyuculara haksızlık etmiş olacağımı düşündüm.
Biliyorum ki, bu yazıyı okuyanlar Nutuk’la ilgili; benim bildiğimden çok daha fazlasını bilir!
Benden daha çok okumuştur.
Öğleyse bu yazıyı yazma ihtiyacı nereden çıktı?
Paylaşımın altında okuduğum, bir hanımefendinin yazdığı yorumdan!
Paylaşımın altında tahmin edeceğiniz gibi birçok yorum vardı.
Fatih Portakal’a teşekkür eden, Nutuk’la ilgili düşüncelerini paylaşan, eleştirenler, gırla…
Kısaca ifade edilmek istenirse, demokratik bir ülkede olması gereken, düşünen insan tepkisi yansımıştı.
Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurarken, zaten Türk Milletinin “Fikri Hür, Vicdanı Hür İrfanı Hür” olmasını istememiş miydi?
İstemişti elbette.
Paylaşımın altında ki kişilerin, farklı düşünmesi ve düşüncesini paylaşmasıyla, Atatürk’ün istikbalde hayal ettiği Türk Milleti profili de yansımıştı.
Lakin bir hanımefendinin yazdığı “ “Bizim Kitabımız Kur’an ve Peygamberimizin Sünneti” biz onu okuruz mealindeki yorumu farklılık arz ediyor.
Nutuk Kur’an okuma mı diyor? Türkiye Cumhuriyetinde ezan sesi yankılanıyorsa, Kur’an okunuyorsa, bunlar Nutuk’ta yazılan ve altı çizilen tarihi başarının zaferin meyvesi değil mi?
İşte hanımefendinin bu yorumunu okuyunca; bilinçaltımdan bir ses bana avazı çıktığı kadar bağırdı.
Bu yoruma sessiz kalma!
Sordum ne yazayım?
Onu da ben mi söyleyeceğim?
Anadolu’da yaşayan sensin.
Havasını koklayan, suyunu içen, meyvesini yiyen sensin sen!
Baharı, Yazı, Sonbaharı Kışı; hâsılı dört mevsimi gören de sen!
Yaylasına çıktın
Dağında davar güttün
Ovasında çift sürdün
Denizinde Yüzdün!
Irmakları“Fırat, Dicle, Asi, Yeşil Irmak Kızıl Irmak, Gediz, Menderes, Meriç, Arda ve Tunca” ezberledin.
Ne yazacağını bana mı soruyorsun diye ufaktan haşladı.
Bu fırçayı deyince, İçimden bir ses yavaşça kulağıma :“Kuran ve Hz Muhammed’in sünnetleri İnsana, Ahrette ya da ebedi hayatta, Cennet ya da Cehennem vaat ediyor”. Hâlbuki Mustafa Kemal Atatürk, yazdığı Nutuk’ta Türk Milletine, Cennet bir Vatan, bıraktı. Nutuk Cennet vatanın nasıl, hangi şartlarda; kazandırdığını anlatıyor.” diye yaz dedi.
Sonra, Türk Gençliğine Hitabesini söylevi bitince okuduğunu not olarak düş diye sıkı sıkı tembih etti. Ve ben iç sesimin kulağıma fısıldadığı konuyu işlemeye çalıştım.
Sürçü lisan ettimse, İsmail Dümbüllü’nün direkler arasında çok sık kullandığı “sürçü lisan ettikse affola” sözcüğünün arkasında olduğumu bilmenizi isterim. ::))
Birkaç hafta önce sosyal medyada gezintiye çıkmıştım. Facebook’ta sörf yaparken, üyesi olduğum guruplarda paylaşılan; ilginç paylaşım ve yorumlarla tanıştım.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat kaleme aldığı ve TBMM kürsüsünden, 6 günde okuduğu, Büyük Nutuk’un tanıtımı vardı.
Tanıtımın aktörü, FOX TV Ana Haberi Bülteni Sunucusu Falih Portakal!
Olayın özü “NUTUK” okuma vakti!
Amaç:
Türk milletini içine düştüğü gaflet ve derin uykudan biran önce uyandırma. Demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti iken; saltanata yelken açan Türkiye Cumhuriyetine sahip olma içgüdüsünü canlandırma.
Konuyu işlerken, aklıma bir soru takıldı. Nutuk’la ilgili bir şey yazmalı mıyım?
Cevap açık ve net hayır…
Niçin Hayır?
Bu soruya evet dersem, beni okuyan siz değerli okuyuculara haksızlık etmiş olacağımı düşündüm.
Biliyorum ki, bu yazıyı okuyanlar Nutuk’la ilgili; benim bildiğimden çok daha fazlasını bilir!
Benden daha çok okumuştur.
Öğleyse bu yazıyı yazma ihtiyacı nereden çıktı?
Paylaşımın altında okuduğum, bir hanımefendinin yazdığı yorumdan!
Paylaşımın altında tahmin edeceğiniz gibi birçok yorum vardı.
Fatih Portakal’a teşekkür eden, Nutuk’la ilgili düşüncelerini paylaşan, eleştirenler, gırla…
Kısaca ifade edilmek istenirse, demokratik bir ülkede olması gereken, düşünen insan tepkisi yansımıştı.
Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurarken, zaten Türk Milletinin “Fikri Hür, Vicdanı Hür İrfanı Hür” olmasını istememiş miydi?
İstemişti elbette.
Paylaşımın altında ki kişilerin, farklı düşünmesi ve düşüncesini paylaşmasıyla, Atatürk’ün istikbalde hayal ettiği Türk Milleti profili de yansımıştı.
Lakin bir hanımefendinin yazdığı “ “Bizim Kitabımız Kur’an ve Peygamberimizin Sünneti” biz onu okuruz mealindeki yorumu farklılık arz ediyor.
Nutuk Kur’an okuma mı diyor? Türkiye Cumhuriyetinde ezan sesi yankılanıyorsa, Kur’an okunuyorsa, bunlar Nutuk’ta yazılan ve altı çizilen tarihi başarının zaferin meyvesi değil mi?
İşte hanımefendinin bu yorumunu okuyunca; bilinçaltımdan bir ses bana avazı çıktığı kadar bağırdı.
Bu yoruma sessiz kalma!
Sordum ne yazayım?
Onu da ben mi söyleyeceğim?
Anadolu’da yaşayan sensin.
Havasını koklayan, suyunu içen, meyvesini yiyen sensin sen!
Baharı, Yazı, Sonbaharı Kışı; hâsılı dört mevsimi gören de sen!
Yaylasına çıktın
Dağında davar güttün
Ovasında çift sürdün
Denizinde Yüzdün!
Irmakları“Fırat, Dicle, Asi, Yeşil Irmak Kızıl Irmak, Gediz, Menderes, Meriç, Arda ve Tunca” ezberledin.
Ne yazacağını bana mı soruyorsun diye ufaktan haşladı.
Bu fırçayı deyince, İçimden bir ses yavaşça kulağıma :“Kuran ve Hz Muhammed’in sünnetleri İnsana, Ahrette ya da ebedi hayatta, Cennet ya da Cehennem vaat ediyor”. Hâlbuki Mustafa Kemal Atatürk, yazdığı Nutuk’ta Türk Milletine, Cennet bir Vatan, bıraktı. Nutuk Cennet vatanın nasıl, hangi şartlarda; kazandırdığını anlatıyor.” diye yaz dedi.
Sonra, Türk Gençliğine Hitabesini söylevi bitince okuduğunu not olarak düş diye sıkı sıkı tembih etti. Ve ben iç sesimin kulağıma fısıldadığı konuyu işlemeye çalıştım.
Sürçü lisan ettimse, İsmail Dümbüllü’nün direkler arasında çok sık kullandığı “sürçü lisan ettikse affola” sözcüğünün arkasında olduğumu bilmenizi isterim. ::))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder