28 Mart 2017 Salı

Atatürk Adı Neden Rahatsız Ediyor?

                              

Her geçen gün 16 Nisana bir adım daha yaklaşıyoruz. Onun içindir ki gerçekleri bütün çıplaklığı ile ortaya koyma, karanlığa acil mum yakma mecburiyetimiz var.
İktidar yandaşları, daha referandum milletin onayını almadan, gemi azıya aldı çılgınca koşuyor.
Karanlık yüzleri çabuk gün ışığına çıktı. İntikam hırsıyla Türkiye Cumhuriyeti ve  Onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi şahsına karşı kinlerini kusmaya başladılar.
 Daha önce Rize’de Atatürk anıtını söküp kaldıran karanlık zihniyet,  şimdi Denizli’de hortladı.
Atatürk Stadyumu levhasını söküp götürdü. Halkın tepkisi karşısında, çeşitli yalan dolan mazeret uydurdular- getirip geri yerine koydular. Gerçek  gün ışığı kadar açık. Çalınan mızrak kılıfa sığmıyor, gizlenmek istenen düşünce  asla kamufle edilmiyor.

17 Nisan’da ben nerede hata yaptım diye dizimize vurmak  istemiyorsak günü doğru okuma mecburiyetimiz var.
Denizli'de yaşanan rezaleti duyduğunuzdan eminim. 
 İşte 16 Nisan’da referanduma gidiş sebebimiz tam da bu! Cumhuriyetle hesaplaşmak. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu çağdaş laik Parlamenter  rejimi; bir kuşa benzetmek.
İktidar, Cumhuriyetle, demokrasiyle, çağdaşlıkla; kavgalı… Meydanlara, koruluklara, parklara demokrasi meydanı levhası yazıp asmakla  demokrat olunmadığı ortada.
Cumhuriyete tahammül edemeyenler, milletin değerlerine sahip çıkar gibi görünerek: sahip çıkılan birliğimizin mayası, bütünlüğümüzün harcı, milliği değerleri tek tek hafızamızdan siliyorlar.
Bu coğrafyanın  kadim milletine,  kadınına kızına; gencine yaşlısına herkese açıkça sormak istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin,  eşit Anayasal haklarına sahip bir birey mi olmak istersiniz? Yoksa , iki dudağı arasından çıkan her söz ferman olan, tek bir  adama biat etmeyi,  kulu olmayı mı tercih edeceksiniz?
Yaklaşık 100 yıl önce,  saltanat tedavülden kalktı, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken kendine ; muasır medeniyeti hedef seçti.
Atatürk,  insanı, insan yerine koyan bir rejim  kurdu, birçok inkılap la medeniyete giden yolu açtı ve kurduğu rejimi Türk Gençliğine bıraktı.
 Sormak istiyorum, Saltanatı Hilafeti kaldıran,  Atatürk’ün adı; niçin iktidarı rahatsız ediyor?
Aziz Türk Milleti, 16 Nisan’da sandık önüne gelince, işte bu soruya cevap vereceksin! Yalnız bu soruya mı?
Daha fazlası var! Mesela: 23 nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlansın mı Kalksın mı?
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını kutlayalım mı kaldıralım mı?
30 Ağustos Zafer bayramını Kutlamak ister misin istemez misin?
29 Ekim Cumhuriyet bayramını istiyor musun istemiyor musun?
Türkiye eyaletlere bölünsün mü, bir  bütün olarak kalsın mı kalmasın mı?
Devletin adı Türkiye Cumhuriyeti olarak mı kalsın yoksa  TC kalksın mı?
Gazeteci  yazar Levent Gültekin diyor ki,Referanduma  sunulan 18 maddelik Anayasa değişikliği ile  milletin “Yatak Odasına Girmek İstiyorlar” …
Türk milletinin yatak odası mahremidir! Türk Ceza kanununa göre de yatak odasına gireni öldürmek suç sayılmaz. Meşru müdafaa hakkı doğurur hane sahibine.  
Ne diyeceksiniz? Yatak odanıza girilmesine isin verecek misiniz?  Güçlü  bir şekilde Hayır diye bağırdığınızı  duyuyorum.  Yanılmadığım için mutluyum. Cumhuriyet çocuklarından elbette cumhuriyete sahip çıkmak Yakışır.



27 Mart 2017 Pazartesi

Gazel!



Yaprak gazel olmuş
Durmaz dalda dü
şer
Aklımda poyraz eser
Uykumda dü
şlerim üşür
Kadir mevlam
Bu ne i
ştir
Güz mevsiminde
Yüre
ğime
Yaz güne
şi düşer
Bölük bölük
Kara bulut
Gökyüzün de gezer
Şimalden poyraz
Şarktan kara yel eser
Bozkır da
Güz gülü açmı
ş
Yapra
ğına çiğşer



26 Mart 2017 Pazar

Taşlama

 
       
Nasıl da çok arıyorum bir bilsen
Küfürlerin efendisi şair Eşref’i
Konuşurken söven Can Yücel’i
Unutur muyum Tevfik Neyzen’i 

Hak edene ağzının payını verirdi
Hiç çekinmez galiz küfrederdi
Makam mevki ayırt etmez söverdi
Hiciv taşlama geleneğimiz derdi  

Milli kimliği ayakaltına almıştı eskiden
Şimdi de dilimi küçümsemiş şizofren
Haddini ve hududunu bilip bilmeden
Olsaydı neyzen öperdi hiç çekinmeden 

Sorarım size hak etmiyor mu galiz küfrü
Her fırsatta aşağılıyor Türkçe ve Türk’ü
Yüceltmek istiyor çürümüş kokmuş bir ırkı
Ne Osmanlı ne de Türk meçhul kendi ırkı

Ateşşkırıyor Hayal’im dumanı dorukta
Darılma Deniz'e sövecek küçük dalgalara
Küfretmeyi sevmem dayanamadım sonunda
Telgrafın direklerini dizerim Edirne’den Van'a  





Necati Kavlak
27.12.2014

25 Mart 2017 Cumartesi

Ucu Yanık Mektup


Kirpikleri takma tırnağı ojeli genç kızlar
Saçları jöleli kulakları küpeli delikanlılar
E posta esiri msn tutkunu zamane gençleri
Geçin oturun
şuraya bir masal anlatayım size
Asır geçmedi daha dün gibi anılar taptaze
Mazi sımsıcak bak dumanı tütüyor üstünde
Nice hatıralar saklı o kapalı zarfın içinde
Ucu yanık mektup yazılırdı eskiden sevgiliye
Yalnız mektup mu unutulan kaybolan giden
Ayna vardı birde kimsenin bilmedi
ği eskiden
Haberle
şirdi köyde gençler mektup yazmadan
Yansırdı güne
ş ışığı uzaktan sevda yüklü göze
şünce Güneş’in şavkı kamaşırdı gözler
Bakardı
şaşkın ördek gibi bir sağa bir sola
Parlardı gözleri görünce ayna tutan dilberi
Titrerdi diz hoplardı yürek yerinden çıkacak gibi
Yan yana gelince subaşında iki sevdalı genç
Eli dola
şırdı ayağına ateş basardı al yanağı
Pembele
şir al al olurdu yüz ışık ışık yanardı göz
Dil tutulur göz konu
şurdu dökülmezdi dudaktan söz

23 Mart 2017 Perşembe

Deniz’im Dalgalı

 
             
Belli ki Türk'ün baçı gerçekten dertte, 
Bir lider do
ğuyor mert ve yiğitçe! 
Uçsun kara kartallar gökyüzünde.
Sinsin Çakallar 
sinsin karanlık inine 
Belli ki Altay dağlarını siz pus sarmış
Akmı
ş gözyaşı sanma yağmur yağş
Anadolu so
ğuk, bahar yaz kar yağş
Çekilsin çakal karanlık inine çekilsin
Ateşşş Akay Kine ümitsiz üzgün
Altay’dan sesleniyor
şaman birleş diye
Kimse yenemez Türk birle
ştiği takdirde
Çakal girsin inine Bozkurt yürüsün güne
Deniz’im yine kabardı dalga dam boyu
Cumhuriyete kast etmi
ş pis çakal soyu
Hayal’im rüya gibi bulanık görüyor suyu
Çıksın gayrı “Ne Mutlu Türküm” diyen biri…


Hayal Denizi
23.03.2017 Manisa

21 Mart 2017 Salı

FİRAVUNUN AYAK SESLERİ

                                                    
İsa’dan önce 1400 yıllarında eski Mısır'ı, kendini ilah zanneden Firavun yönetirdi.
Ölünceye  kadar; iktidarda kalır, halkın emdiği sütü burnundan fitir fitir de getirdi.
Hz İbrahim, Hz Musa, kıssaları incelendiğinde; firavun nasıl bir  fira(?)un olduğu çıplak gözle görülecek.
Günümüzden   yaklaşık 3500 yıl  öncesinin ait olduğu bilinen tek adam hegomanyasına dayalı,  insanlık dışı rejim: insani olmadığı için bir çok acı deneyimlerden  sonra,daha insani rejim aranırken,  cumhuriyet ve demokrasi keşfedilmiş ve  ideal rejim olarak benimsenmiş.
Bu güne kadar “Siyasal Bilime” adını yazdıran rejimlerin içinde: Laik, Demokratik, Parlamenter rejimden daha insancıl rejim  adı yazılmadı.

Bu gerçeğe rağmen,  siyasal iktidar; doğru tanımı  firavunluk olan, tek adam rejimini : başımıza bela etmek için devletin tüm parasal gücünü  kullanarak millete  dayatıyor.
Sormayacak mıyız, sizin sıkıntınız ,derdiniz ne diye?
Biliyorum yazı girişinde firavundan söz ettim diye, İçinizde  Firavun merakı yeşerdi.
 Bu yüzden yazıyı okumak yerine parmaklarınız fare  üzerinde  firavun arıyor.
Açık seçik sormak isterim, 3 bin 500 yıl önce yaşanan insanlık dışı yönetim tarzına boyun mu eğmeli teslim mi olmalıyız?
Elbette Hayır!
O   tarihi köprülerin altından  pek çok ırmak geçti.  Irmakların  yataklarından,  berrak buz gibi tertemiz sular  aktı.
Üç bin beş yüz yıl deyip geçmemek lazım, söylemesi kolay sayması oldukça zor!
Sahte diplomalı, bir öğrenciye  sorsalar, 3500 yıl kaç asır eder  diye,  doğru cevap almak için 1 asır beklemek gerekebilir.
Bunca  yıl geçmiş, köprülerin altından çok  su akmış; kimin umurunda? İstiyorlar ki 21 yy da nur topu gibi yeni firavun yaratalım.
Hani yaratmak yalnız Allah'a mahsustu?  Belli ki din tacirleri, tıpkı eski mısırda olduğu gibi, başında kendini İlah zanneden Firavun olmadan mutlu yaşayamıyor.
Onun içindir ki  iktidar Türkiyeyi  güle oynaya:  Eski Mısır'ın Firavunuyla tanıştırmaya, milleti köleliğe alıştırmaya  yemin etmiş!

Bence 16 Nisan da yapılacak referandumun,  açıklanmayan adı bu!
Hatırlar mısınız?
Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin" demişti.
Atatürk’ün ebediyete intikalinden 80 yıl  sonra, “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir” sözünü unuttuk,  cümbür cemaat;  bilimi,  ilmi bıraktık:  gönüllü olarak  imamın  arkasında  saf tuttuk.
Bu  yol doğru yol değil! Bu gidiş selamete gidiş de değil. Reis  sandalın küreğini çekerken, pusulasını şaşırdı. Açık denizde kayboldu. Önüne gelen kandırıyor. Bıraksa kürek çekmeyi, tekne alabora olacak!
Diren Türkiye!
Bu yol çıkmaz sokak , girersen içine istikbalin yok olacak, torunların köle doğacak.


19 Mart 2017 Pazar

Kirpikleri Islak

     
    



kim demiş görmediği birini
sevemez diye insan
kim demi
ş anlaşamaz
bilmiyorsa geçerli bir lisan
zümrüt ye
şili bir çift göz
bakıyorsa çok çok uzaktan
konu
şur gözler
görmeden de sever
bir birini iki insan
aradaki mesafe bir mizan
kimi ku
ş uçumu
kimisi kur
şun atımı
ar
şınla da ölçülür
küçük tepelerle tarif edileni
uzak yıldızlarla boy ölçeni
ay’ı heybesinde ta
şıyanı caba
hepsi aynı istikamete yürüyor
martı mavi denizin üstünde
kanat çırparken
kınalı keklik
iki da
ğ arasında süzülüyor
ya sevdaya ne demeli
dili tutulmu
ş
suskun
lal
ne çırpacak kanadı
ne de süzülecek takati var
oltanın ucundaki balık misali
çırpınıyor boynu bükük
bakan gözler umutsuz kirpikler ıslak! 

Necati Kavlak



18 Mart 2017 Cumartesi

Kopyala Yapıştır / 4

                                 

Atatürk'ün Tüylerinizi Diken Diken Edecek ve Gururla Okuyacağınız  Az Bilinen birkaç Anısını Sadece  kopyaladım ve yapıştırdım.

Daha açık söylemem gerekirse; akademik deyimle, İntial ettim. Keyfle okuyacağınızı biliyorum.

5. ''Sakarya'nın değerini küçültmüş olursunuz dostum.''

 Sakarya Zaferi'nin üzerinden yıllar geçmiştir. Dönemin ünlü ve bir o kadar yetenekli ressamlarından biri, Mustafa Kemal'e Sakarya Savaşı'nı gösteren bir tablo hediye eder. Savaşın tüm heybet ve azametiyle işlenmeye çalışıldığı bu tabloda Ata, ön planda yağız bir savaş hayvanına binmiş olarak tasvir edilmiştir. Ressam, bu kompozisyon karşısında tebrik beklerken, Mustafa Kemal'in:
''Bu tabloyu kimseye göstermeyin.'' demesi üzerine şaşırıp kalır. Herkes ne söyleyeceğini bilemez halde birbirlerine bakarken Mustafa Kemal şu açıklamayı yapar:

''Savaşa katılmış olan herkes bilir ki, hayvanlarımız bir deri bir kemikten ibaretti; bizim de onlardan arta kalır yanımız yoktu. Hepimiz iskelet halindeydik. Atları da, savaşçıları da böyle güçlü kuvvetli göstermekle, Sakarya'nın değerini küçültmüş oluyorsunuz dostum.'' 

Okuduğunuz  bu anı da Atatürk’ün  ne kadar gerçekci ve samimi biri olduğunu anlamaya yeter de artar. Yağcılık ve yalakalığa pirim vermediğinin ifadesidir, anlatılanlar.
Zira 16 Nisan’a  30 günden az kaldı.
Ya Cumhuriyete sahip çıkacak ya da çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini, karanlık bir kuyuya atacağız.
Gecek kendi ellerimizde. Özgürlük  bir serçe gibi avuçlarımızın içinde korkuyor: avucumuzu sıkıp öldüreceğiz diye tir tir titriyor…


Kopyala Yapıştır / 3


Atatürk'ün Tüylerinizi Diken Diken Edecek ve Gururla Okuyacağınız  Az Bilinen 16 Anısından bir kaçını sadece  kopyaladım ve yapıştırdım.

Daha açık söylemem gerekirse; akademik deyimle, İntial ettim. Keyfle okuyacağınızı biliyorum.

 

3. ''Yurdumun Toprağı Temizdir''

 

Kral Edward İstanbu'a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayı'na yanaşır. Atatürk de rıhtımda onu beklemektedir. Deniz dalgalı olduğundan, kralın bindiği motor, sürekli inip çıkmaktadır. İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada, eli yere değerek tozlanır.
O sırada Atatürk elini uzatmış bulunduğundan, kral da ona elini uzatmadan önce mendiline silmek ister. Ama Atatürk hemen devreye girer ve:
''Yurdumun toprağı temizdir, o elinizi kirletmez.'' diyerek kralı elinden tutup rıhtıma çıkarır.

Okuduğunuz  bu anı  Atatürk’ün  çağdaş Türkiye için ne düşündüğünü, Vatan sevgisinin  yüceliği ve vazgeçilmez  tutkusunu anlatmaya yetiyor.
Zira 16 Nisan’a  30 günden az kaldı.
Ya Cumhuriyete sahip çıkacak ya da çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini, karanlık bir kuyuya atacağız.
Gecek kendi ellerimizde. Özgürlük  bir serçe gibi avuçlarımızın içinde korkuyor: avucumuzu sıkıp öldüreceğiz diye tir tir titriyor…