Milli kimliğini kaybetmemiş, Türkiye sevdalısı, vicdanı hür,
düşüncesi hür; kalemi özgür; ne kadar yazarçizer varsa, hepsi seferberlik ilan
etti! Yunanistan’ın küstahlığını yazıyor. İktidarı topraklarımıza sahip çıkmaya
davet ediyor.
Ege denizinde Yunanistan 18 Adamıza sahiplenirken, iktidar ne
yapıyor? Millete ninni söylüyor, milleti uyutacağım derken; kendi mışıl mışıl
derin uykuda.
Bir de AB ülkelerine savaş ilan ettiler, bakanı ayrı, başbakanı
ayrı cepheden saldırıyor. Hâlbuki
gelinen nokta sürpriz değil ki kendi eserleri. Hani çok kullandığımız, “iğneyi
kendine batır, çuvaldızı başkasına” atasözü var ya o hesap!
Önce kendin demokrat olacaksın, sonra başkalarından
demokrasinin gereğini yapmasını isteyeceksin.
Öyle Rabbena Hepbana diye bir şey olmaz. Olmadığını zaten yaşayarak hep birlikte
görüyoruz.
Bir de içimizde kuşku aklımızda hep soru işareti var. Acaba
bu gerilim de iktidarın bir oyunu mu? Bu soru işaretini de elleriyle diktiler, kendileri
sulayıp yeşertiler.
Her neyse!
Memleket, dört bir yandan düşman kuşatması altında inim
inim inliyor. İktidarsa cumhuriyetin temellerini kazımaya, cumhuriyeti tahrip
etmeye; demokrasiyi yıkmaya; hukuku yok etmeye yemin etmiş.
Bir adım geri atmıyor.
Hem de kadim Türk milletinin gözlerinizin içine baka baka gerçekleri
gizleyerek, doğruları saptırarak.
Tırnak içindeki “Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis
Pavlopoulos, 7 Mart Salı günü işgal altında tuttukları Muğla Keçi Adası'nı
ziyaret (!) etti.” Cümlesi Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı Ahmet Takan’ın! Takan,
Keçi Adası’ndaki ziyaretle ilgili iddialarını, olay yerinde çekilmiş birçok
resimle de güçlendirmiş.
Ben daha çok detaya girip çok vaktinizi almak istemem.
Bu çarpıcı iddiaları öğrenmek isteyen için tüm haber ve
yazılar, iki parmağınızın ucunda, bir tık ötede.
İstiklal Savaşı gazisi, aydın Cumhuriyet kadını, Halide
Edip Adıvar’ın İstiklal Savaşı sırasında; Türk edebiyatına kazandırdığı
“Türk’ün Ateşle İmtihanı” deyimi sanki bu günler için söylenmiş!
Allah hiç bir milleti ateşle imtihan etmesin.
İşimiz zor!
Mustafa Kemal Atatürk, İstiklal Savaşı sırasındaki; “Ateşle
İmtihanı “30 Ağustos zaferi ile taçlandırdı.
Ve millet İmtihandan
zaferle çıktı! Bir daha Ateşle İmtihan edilmeyelim diye de, Türkiye’nin siyasi rejimi Cumhuriyet olarak
seçildi…
Bir şey daha var ki bu gerçeğin altı çizilmezse, bu yazı
eksik kalır.
Atatürk bir daha Ateşle İmtihan edileceğimizi de düşünmüş: Şimdiye kadar
milletimizin başına gelen bütün felaketler kendi talih ve geleceklerini başka
birisinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır” ve bu cümleyle uyarmıştır.
Bu kadar sözden sonra, kadim Türk milletinin gözünden saklanan, birçoklarımızın görmek ve inanmak istemediği,
bazı çarpıcı gerçekleri,16 Nisan’da sandığa gitmeden önce hatırlamakta yarar
var!
Türkiye’de kökenleri en çok merak edilen,
araştırılan ve haklarında ciltlerle kitap yazılan; yorumlanan suçlanan birçok
iktidar mensubunun varlığı kimse için sır değil.
Onlarla ilgili, “Rum
mu? Ermeni mi? Gürcü mü? Yahudi mi? Olduğu hakkındaki görüşler tartışmalar: uzun
uzadıya sürüp gidiyor.
Ayrıca 13 Kasım
1918 de RİZE merkezli Rum’ların isyanı ile kurulan; RUMPONTUS hükümdarlığı da
tarihi bir gerçek. RUMPONTUS
hükümdarlığın 13 Kasım 1918 den 15 Aralık 1925 yılına kadar BAĞIMSIZ DEVLET
olarak yaşadığını ve 1925 Yılına kadar kendilerini yönettikleri de ayrı bir
hakikat.
Şimdi sıkı durun! RUMPONTUS hükümdarlığı, 1923 de Ülke
işgalden kurtulduktan sonra ATATÜRK’ÜN emriyle HAMİDİYE savaş gemisini 15 Aralık
1925 tarihinde, denizden müdahalesi; karadanda TÜRK ordusu kuşatmasıyla yıkılışı
da tarihi bir vakıa!
Şaşırdınız mı?
Bu kısa tarihi bilgilerin, ışığı altında; günümüzde
yaşanan; Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığı nasıl analiz edilmeli?
-Rize Belediye Başkanının Atatürk Anıtını kaldırılması…
-Anayasa’da yapılan 18 Maddelik değişiklikle;
-Parlamenter sistemin kuşa çevrilmesi;
-Kuvvetler artılığının canına ot tıkanması ardındaki
gerçeği görmek için filozof Descartes
olmaya ihtiyaç var mı?
Bu kısa analizden sonra, kendi kendimize Eşek adası ile
ilgili bir soru daha sormak vacip oldu.
Sahi EGE Deniz’indeki 18 adamıza Yunan işgaline iktidar niçin
kör ve sağır bakıyor, niçin hiç ses çıkartmıyor?
Bu soruya verilecek cevap ve yorum elbette siz değerli
okuyucunun!
Atatürk “Türk milletinin
tabiat ve âdetlerine en uygun olan idare, cumhuriyet idaresidir.” Demiş!
Daha ne desin?
Yattığı yerden kalıpta kulağınıza ne söyleyeceğinizi
söylesin mi istiyorsunuz.
Hâlbuki Atatürk, Cumhuriyeti
ilan ederken; bu gün ne yapmamız gerektiğini peşinen söylemiş: Cumhuriyeti Türk
Gençliğine emanet etmişti.
Bakın, Falih Rıfkı Atay
bize Kurtuluş savaşından nasıl sesleniyor? “Nemiz
varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak,şerefli insanlar
gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı'nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu'nun
pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana
bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30
Ağustos Zafer'ine borçluyuz”
Türk Gençliğinin, Atatürk’e cevabını hep birlikte bir daha hatırlayalım! 16 Nisan’da Türkiye Cumhuriyetini
korumak Türk Gençliğiniz Mustafa Kemalle verilmiş sözü; tutulması gereken namus borcudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder