31 Ağustos 2017 Perşembe

AH O ESKİ BAYRAM(!)LAR?

                             

Eski bayramlar türküsünü bir zamanlar; eli kalem tutan, topluma yön veren, kamuoyu oluşturan, yazar çizer söyler zannederdim!
Yazılan makaleleri burun kıvırarak okur, Bayram her zaman bayramdır, türküsü mırıldanır, yazılanları nostalji olarak algılamak isterdim.
Şimdi anlıyorum ki eski bayramlarla, özellikle son 15 yıldan günümüze kutladığımız bayramlar çok farklı çok!
Aralarında sıra sıra dağlar var.
Bir zamanlar, dini bayramlarımız olsun, milli bayramlarımız olsun; toplumumuzun birlik beraberlik harcı/ çimentosuydu.
Bayram gelirken, milletin  içindeki kin ve nefret tohumları erir; düşmanlık duyguları sönerdi.
Yerinde, barış tohumları yeşerir , dostluk filizleri uzar; dargınlığa son verme tomurcukları sürgün verirdi.
Bayram sabahı da,  millet koyunla kuzunun buluştuğu bibi buluşur, kucaklaşırdı.
Şimdi öylemi ya?
Evet diyenin anlını karışlarım.
Bu gün, toplumun içindeki kırgınlıktan, dargınlıktan beslenen; düşmanlığı ha bire körükleyen baykuşların borusu öter, sesi gür çıkarr oldu.
Camilerimiz /mabetlerimiz; kutsal bellediğimiz değerlerimiz serçelerle dolu..
Habire kirletiyorlar.
Kargalar, Kabe'nin çatısı altında birbirinin gözlerini oyuyor.  

Yiyecek  arayan, baykuşlar, küçük kuşlar kabe çatısı altına tünüyor!
Haram -helal birbirine karıştı!
Ahlak çöktü. Yalan dolan tavan yaptı. Yalakalık /şaklabanlık pirim yapıyor.
Borsa  değerleri değişti, din alıp din satan kazanırken, dövizin, hisse senedi alıp satanlar  iflasın eşiğinde.

Dilerim ki:
Cennet Vatan’ın üstüne çöken tabi afet bulutları biran önce dağılsın!
Şafak erken söksün.
Zifiri karanlık biran önce son bulsun.

İnanan ve inanmayan, tüm ulusumuzun kurban bayramı mübarek ve  kutlu olsun!

25 Ağustos 2017 Cuma

ZAFER BAYRAMI

       
                                                         
Söze nasıl başlayacağıma karar veremedim. İzmir'in dağlarında çiçekler açar diye mi başlasam, yoksa:  'Okuttuğun tutmaz oldu alimler,  Kalktı da kitaptan  arttı zulümler' diye Dadaloğlu'ndan bir  türküylemi girsem söze!  
Bocaladım  kaldım.
Neden bu kadar heyecanlıyım?
Halbuki işleyeceğim konu, cumhuriyet  tarihimizin kutlu;  kanla yazılmış gerçek bir Destanı!
Onu'da Nasrettin Hoca'nın gagasını/kanadını,  bacaklarını  keserek; bir kuşa benzettiği leylek misali ,  zaferi serçeye çevirerek servis edeceğim.
Sürçü lisan  olursa  peşinen affola!
Yunan taarruzlarının, bütün cephe boyunca geri püskürtüldüğü;,26-27 Ağustos 1921  tarihindeki  Sakarya Meydan Muharebesi'yle,  Büyük Türk Taarruzu'nun başladığı tarih olan 26 Ağustos 1922 arasında tamı tamına  koca bir yıl var!.
Geçen bir yıllık zaman diliminde;  iç ve dış politika çalışmaları  çok harekekli, harp hazırlığı  bakımından,  gizlilik içinde  ve  çok sakin.
İhtilaf devletlerinin, istilacı düşman ordularının ülkemiz üstündeki emelleri açık ve net. Kendi çıkarları için çabaları, onların penceresinden bakılınca onlar için doğal.
Lakin, içimizdeki  hainlerin, işbirlikçilerin varlığı,  Kurtuluş savaşından öncede  tıpkı şimdi olduğu gibi, tavan yapmış, ayyuka çıkmış.
 "Büyük Taarruz" öncesinde de  dış düşmanların içerdeki iş birlikçi hainleri, ülkeye ihantte; uşaklığını  yaptıkları işgalci ihtilaf devletleri ajan ve askeriyle kıyasıya  yarış içinde.
Türk ordusunun, Sakarya da gösterdiği başarı- kazandığı zafer  çabuk unutuldu ya da unutturulmaya çalışıldı.
Gazi Mustafa Kemal'in; Anadolu Ulusal Eylemi'ni  engellemek, çökertmek, amacından  saptırmak için olanca güçleriyle çalıştı ve çabaladılar.
Meclis  kaynıyordu. 
Ordu'nun taarruz edip edemeyeceği tartışılıyor;  edemeyeceği görüşü ağır basıyordu.
Bu gün adını unutturmak için çabalayanların ecdatları, Mustafa Kemal Paşa'dan kurtulmak  istiyor: Malta'dan gelen sürgünlerin de katılımıyla: mecliste kuvvetli muhalefet  oluşturuyorlardı.
Bu topraklarda yetişen hainler her nedense hiç eksilip kurumadı.
Gazi Mustafa Kemal,  düşmanla uğraştığı kadar, kendi topladığı Meclis içindeki hainlerle de uğraşmak zorunda  kaldı. 
Mecliste  bunlar olup biterken, İstanbul'da boş durmuyor, padişahçı basın: Anadolu ulusal eylemini kötülemekten, düşmanların Türkleri aşalayıcı sözlerini yayınlamaktan geri kalmıyor, halkı Atatür'e karşı sürekli kışkırtıyorlardı.
İşte kısaca özetlediğim  ahval ve şeriaat  içerisinde:  Gazi Mustafa Kemal Paşa ,Türk Ordusunu Büyük Taarruza hazırladı.
Başkomutan, Gazi Mustafa Kemal'in  emir ve komutasında; 26 ağustos sabahı 05 30 da başlayan taarruz çok yoğun bir bombardıman başladı.
Yunan mevzileri ön hatları büyük yıkıma uğradı. 
Makineli tüfek mevzileri işgöremez hale geldi. 
Yunan ordusu neye uğradığını şaşırdı. 
Bozguna uğradı. 
Palikaryaların nasıl kaçtığını, köyleri nasıl yıkıp yaktığını, Yunan Orduları Başkomutanı Trikopis'in nasıl esir düştüğünü yazacak değilim.
Lafı çok uzatmanında bir manası yok!
Bir milletin kaderini belirleyen, istiklal ve istikbalini perçinleyen İstiklal Savaşının bir makaleye sığmayacağını elbette taktir edersiniz.
İktidarın unutturmak için büyük çaba harcadığı, Milletimizin unutmamak için her Türlü gayreti gözterdiği 30 Ağustos  zafar bayramı ;Türk ULUSU'NUN  içinden gelerek,  çoşkuyla kutladığı gerçek  bayram, Demokrasiye açılan kapıdır.
Bu destanın Başkomutanı,  Gazi Mustafa Kemal; hem iç, hem de dış düşmanlara karşı, mücadele vermiş;  verdiği mücadeleyi zaferle taçlandırmıştır.
Türk Ulusu 30 Ağustos  Zafer Bayramını doyasıya çoşkuyla  kutlamayı sonuna kadar hak ediyor.
30 Ağustos Zafer Bayramında ne kanma ne  kandırılma , ne de pişmanlık var! 
Hile hurda da yok! Gurur, onur haklı iftihar  tarih içinde,  at başı yan yana  koşuyor. Bu Zafer, İlimle yazılmış kanla imzalanmış! 
Ayrıca altın  harflerle tarih sayfalarına kazınan "Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz İleri'"emri  hafızada ve her an dilimizde...
Hatırladınız mı? 
Söze başlarken, Dadaloğlu'nun iki mısrasıyla girmiştik, şimdi de, 'Terlemeden mal kazanan zalimler, Can verirken soluması zor imiş' diyen iki mısra ile  cümleyi bitirelim, noktayı koyalım.
Kadim Türk Ulusu,  30 Ağustos Zafer Bayramımız hepimize Kutlu Olsun!









14 Ağustos 2017 Pazartesi

YANDAŞ VE YALAKA

           
                                              
Farkında mısınız ;diye söze girerek, hem OSHO’yu yad etmek, hemde farkındalığın önemine dikkat çekmek  isterim!
Bugün  ehemniyetsiz gibi görünen, aslında emperyal güçlerin bir projesi olan; çarpıcı beyin yıkama taktiğine, canlı örnek ve basit cümlelerle  dokunmak istiyorum.
İktidarın yeşil dolarla beslediği; sağanak reklamla sırıl sıklam ıslatıp suladığı ala kargalar;
Ağzında ki  peyirle nasıl  şarkı söyleyeceğini şaşırdı, şarkı söylemek için azını her açtığında peynir kırıntıları ve  salya asçılıyor.
Utanmadan sıkılmadan, bostana dadandılar;  alanen  karpuzların içini oyuyor, korkuluklara dalkavukluk ediyorlar.
Şaklabanlık  edelim  derken, taklacı  Güvercinleri solladılar.
Nasıl pike yapacaklarını , ne şekilde takla atacaklarını şaşırdılar.
Alt tarafı Çalışanlara, yasal sosyal hakları verilecek!
Enfilasyona  ezdirmemek için, şartları biraz düzeltecek çalışma gündemde.
Daha kesinleşen bir şey de yok!
Yalakalık,  çok peyir  edince; özellikle besleme manşetler “ Müjde” manşetleriye çıkıyor.
 Neymiş efendim?
 Memura  %38 zam varmış! 
Çok mu? 
Suriyeli Mülteciye daha fazlasını vermiyorlar mı?
İktidar , 2019 seçimlerine  hazırlanıyor.
Emekçileri temsil eden sendika temsilcisi  %100 artış  istese iktidar hayır demez, diyemez.
Çünkü, onlar için:Ahlak, hak; hukuk adalet ölçüsü;  yalnız kazanmak!
Devletin  bekası, Vatanın  bölünmez  bütünlüğü ve milletin refahı, mutluluğu: hedefe giderken binilecek, varınca inilecek  bir istasyon! 
Rezalet haksızlık diz boyu diye bir manşet atıldığını hiç duydunuz mu?
Duyamazsınız!
Millete duyurulacak gerçek haber:Türkiye’nin başına bela edilen; Suriye’li mültecilere verilen maaş ve sosyal haklar.
Üniversitelere sınavsız alınan mülteciler.
Kiralık   kalemlerin ucundan hiç  dökülmez  bu çarpık adaletsiz uygulamalar.
Bu toprakların öz evladı olmak, Vatan’ı canından aziz bilip uğrunda canını vermeyi göze almak, büyük suç.
Mülteci olmak,  ekmek elden su gölden yaşamak, kaymaklı ekmek kadayıfı!
Sırf bu yüzden diyorum ki,  Kadim Türk milleti ,kendilerinin  parayla satın alınacak emtia olmadığını bir şekilde anlatmalı.
 Vatan aşkı, millet şuuru öne çıkmalı…
Üstünde özgürce yaşayacak Vatan olmazsa,  üç beş kuruş paranın bi değeri olmaz fikri ve bilinci yeşerip kök salmalı.
Ya  istiklal ya ölüm diyen bir ırkın afadı, bağımsızlık karakterim diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün ,meftunu Türk Milletine bu yakışır.
Besleme kalemelerin, beyin yıkama aracı; manşetlere itibar edilmemeli. 
 İhanet çetelerinin beynini yıkamasına izin vermeli; aklını çelmesine göz yumamalı! Kargalara peynir olmamak ; tilkiyi kendimize güldürmemek bizim elimizde. ..


10 Ağustos 2017 Perşembe

Yallah Haci Yallah!



Yallah Haci Yallah’ı yazmayı; yaklaşık 18 ay önce Mekke’de düşünmüştüm. Kısmet bugüneymiş!
Sözcü Gazetesinin  “Arapça İkinci Dil Oldu” haberini Manşetten okuyunca, yazmak farz oldu!
Başkent Ankara'nın göbeğinde, Arapça ikinci dil olmuş!




 Niye ki?
Türkçe tedavülden kalkmış, kıran mı girmiş?
Sağlık Bakanlığı: Atatürk'ün annesinin adının verildiği hastane önüne, Arapça tabela dikmiş!
Ne günlere, kimlerin eline kaldık?
Haberini okuyunca; 18 ay önce yazmak isteyip de, bir türlü yazamadığım Yallah Ya Haci Yallah,  kendi kendine dökülüverdi kalemin ucundan.
Biliyorum sizde haberi okudunuz.
Hissediyorum, okuyunca Arapçada nereden çıktı, bu da neyin nesi; demekten kendinizi alamadınız.
Kim bilir daha dudaklarınızdan, yakası açılmadık, güneş görmemiş hangi sözcükler, küfürler döküldü.
Kalemim,  ucunda biriken düşünceleri yazıp paylaşmasa; çat diye orta yerinden kırılacak!
Biliyorsunuz, Türkiye Arap ülkelerine, özelliklede Suudi Arabistan’a; çok seyahat eden ülkelerin başında gelir. 
Ekonomik, ticari ve beşeri ziyaretlerin yanında; olmazsa olmazımız, kutsal topraklar bağı var…
Ben deyim, HAÇ ve UMRE ziyaretleri; siz deyin inanç turizmi.
Bu ziyaretler 4 mevsim, 12 ay devam eder.
Önce kendi gözlemlerimden küçük bir anekdot anlatmalıyım…
Yaklaşık 18 ay önce, kutsal toprakları görmek, ziyaret etmek bana da nasip Oldu! Medine ve Mekke’yi ziyaret ettim.
Cidde’yi gördüm.
Ne havaalanında, ne Medine sokak ve caddelerinde ne de Mekke Caddelerinde bir tek Türkçe levha görmedim.
Hâlbuki inanç turizmi için Suudi Arabistan’a yıl 12 ay seyahat eden Türk vatandaşları Suudi Kral’lığına hatırı sayılır miktarlarda döviz kazandırıyor.
Hal böyleyken; Suudi Arabistan Kral’lığı, Medine ve Mekke Valileri; Türkçe levha yazmayı her (!)nedense akıl edememiş.
Dahası Var!
Kâbe içerisinde güvenliği sağlayan görevliler tek kelime Türkçe konuşmuyor.
Kâbe içinde düzeni sağlarken,  Arapçadan başka dil kullanmıyor.
Kadın erkek bir arada otururken, Namazı vakti geldiğinde, Hanımlar siz ayrılın diyecek kadar bile Türkçe konuşmamaya özen gösteriyor.
Çıkış kapısını kaybeden Hacı ya da Umre adayları kapının yerini sorsa, aldığı bir tek cevap var, “YALLAH HACİ YALLAH!”
Bu  tabela da neyin nesi diye sormayalım mı, sormazsak köklerimize ihanet ederiz.
- “Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahı her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye
-Bundan geru divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçe'den başka dil kullanılmaya
-Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda, mecliste, meydanda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye
-Şimdengerü hiç gimesne kapıda, divanda, mecliste , seyranda Türk dilinden özge söz söylemesinler
-Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divânda ve mecâlis ve seyrânda Türkî dilinden gayri dil söylemeyeler" diyen Karamanoğlu Mehmet Bey’in yattığı yerde kemikleri sızlamaz mı?
Atatürk'ün annesinin adının verildiği hastane önüne, Arapça tabela dikilmesinde özel bir mesaj yok mu?


Yok diyen kendini kandırır. 
Bu tabela yeni bir devlet kuruyoruz diyenlerin, Atatürk devrimlerine karşı hamlesidir.. 
Bu böyle görülmeli ve okunmalı.



5 Ağustos 2017 Cumartesi

Haşa !



İnanalım  inanmayalım, Kur’an’ın; ilk emrinin Oku olduğunu hepimiz biliriz! Bilmesine  biliriz de; itaat eder okur muyuz?
 Haşa !
Niye okuyalım ki?
Okursak,  düşünür sorgularız.  
Sorgularsak, aklımızı kullanma, analiz etme; doğru ve yanlışı birbirinden ayırma ve görme melekesi kazanırız.
Kısaca özetlersek, okuma alışkanlığı edinirsek, Kur’an’a uygun İnsan adayı olur:
Allah'ın  kendisine halife olarak seçtiği; İNSAN-I KAMİL olma hedefine adım adım yürürüz.
 O zaman; kendini alim zanneden; sahte şeyhleri,  Şıh'ları, dervişleri kim dinleyecek?
Kim cemaate, tarikata  bağlanıp, Şeyhin, şıkın; elini eteğini öpecek? Ve de biz okuyan sorgulayan olursak, vatan hainleri nasıl TBMM bombalamaya cesaret edecek?  
Kendi kendimize soralım, oku deyince aklımıza  ne gelmeli?
Pozitif ilim ve bilimi şöyle bir köşe bırakalım. Sadece oku deyince aklına  doğma düşünce gelenlere  bir cevap bulalım.
Sahi oku deyince yalnız, taşlara kazınan resimleri, kil tabletlere yazılan yazıları, ceylan derisine ve parşömene düşülen  hikayeleri mi düşlemeli ve  okumalıyız?

On üçüncü yüzyılın önde gelen evliyalarından Şems-i Tebrizi: “Okuduğum nefes alan Kuran’dır. Ben, Kur’an’ı evrende;  bitkide, dağda taşta, uçan kuşta, yürüyen karıncada yağmur yüklü bulutta okurum! demiş.
Biz Şems’in   1247 yılında şehit edildiğini biliyoruz.   
Günümüzden, yaklaşık sekiz asır önce, insanı, bitkiyi, canlı cansız varlığı ve tüm evreni Kur’an olarak okuyan, İnsan-ı Kamil örnek varken; uzay çağında: Kuran’ı yalnız Arapça yazılardan oku diyen din tacirlerini dinlemek; kula kulluk etmek değilse adı nedir?

Çok iddialı konuşmak istemem lakin, Allah dururken: kula kulluk etmenin literatürdeki gerçek adı  şirk olmalı…

2 Ağustos 2017 Çarşamba

Türkiye'nin Bir Tek Başkomutanı Var! O’da Mustafa Kemal Atatürk!

Sakarya Meydan Muharebesinde "Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır." 
Diyen O!
Başkomutanlık Meydan Savaş'ında;  “ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ İLERİ” 
Emrini veren de O!
Türkiye Cumhuriyetini Kuran O.  
Türk Gençliğine emanet eden de O!
Şimdi anladınız mı?
Atatürk'ün, Heykellerine Neden Saldırıyorlar, Adını Niçin Anmak İstemiyorlar, Anladınız mı?
YUKARIDAKİ  FOTOĞRAFA  ÇOK DİKKATLİ BAKIN! ÖMRÜ SAVAŞ MEYDANLARINDA GEÇMİŞ!
ÇANAKKALE BOĞAZINDAN TUZLU SULAR AKIP GİDERKEN DÜŞMAN GEMİLERİ GEÇEMEMİŞ.
VE MUSTAFA KEMAL ASKERLERE BEN SİZE SAVAŞI DEĞİL ÖLMEYİ EMREDİYORUM EMRİNİ VERMİŞ!;
MEHMETÇİK ALLAH ALLAH NİDALARI İLE ARKASINA BAKMADAN KORKMADAN ÖLÜME KOŞMUŞ.
KULAĞINIZI AÇIN İYİ DİNLEYİN, MANGAYA YANAŞIK DÜZEN EĞİTİMİ BİLE  YAPTIRMAMIŞ KİMSE;
ŞİŞİNİYOR YÜRÜRKEN,  BAŞKOMUTANIM BEN NE İSTERSEM ASKERE ONU YAPARIM DİYE:

KARGALAR BİLE GÜLÜYOR KANATLARINI ÇIRPARAK BAŞ KOMUTAN OLUNMAZ DOĞULUR DİYE…