Bu sohbetin başlığını ilk
önce adım adım Anadolu koymuştum. Sonra, Kürdistan
referandum’u kimin Eseri diye değiştirdim.
Neden
mi?
Sohbetin
tamamı okunduğunda sorunun cevabını hep birlikte kendi içinde bulacak ve
göreceğiz.
Şapka
düştü kel göründü!
İstedikleri
kadar peruk taksınlar. Kimseyi kandıramazlar. Hele hele Mustafa Kemal Atatürk’ün
zeki diye tanımladığı Türk milleti asla kanmaz.
Kananlar
zaten bizden değil! Onlar ya paraya tapanlar ya da kula kulluk eden insanlık
seviyesinden düşenler.
Bir
de köleliği özleyen, Altay ve Ergenekon deyince tüyleri ürperen çakmalar var ki
onlara zaten söylecek hiç sözümüz yok!
Ne söylemek istediğimi, neye diğinecemi daha ilk cümlemi okuduğunuzda zaten anladığınız.
Hani
oturduğu koltuğu, referanduma sunmak
için Anayasa değişikliğine razı olan; kendi söylemiyle “abidik gubidik” adam var ya, Barzani’nin
yapacağı referandum yok hükmünde, tanımayız
diyesiymiş…
Kendilerinin
hukuku yok sayarak, Türk milletinin %
53-55 inin hayır dediği, referandumu; milletin gözünün içine baka baka, YSK
eliyle hayırları- evet çıkartanların yok sayma anlayış ve söylemini siz değerli
okuyuculara bırakmak isterim.
16
nisan referandumu üzerinde buram buram duman tütüyor. Külü de sım sıvcak. Hayır
diyen milyonlarca seçmen, sizin evet
çıkartığınız referandumu var mı sayıyor?
Demem
o ki yapılanı yok saymak, tecürbeyle sabittir ki pratikte çok işe yaramıyor.
Onun
için önce kendin hukuka saygılı olacaksın, sonra başkalarından hukuka uygun
davranış bekleyeceksin…
Buraya
kadar anlattığım işin hukuki, ahlaki, birde etik boyutu. Halbuki Barzani’nin
işi buraya kadar getirmesinin yegane müsebbibi, şimdi karşı çıkıyormuş gibi rol
kesenlerin bizati kendileri. Uyguladıkları yanlış devlet yönetme ve dış politikaları!
Yoksa, Türkiye taa baştan hayır diyecek;Barzani de
Türkiye’ye rağmen referandum yapacak!
Haddine
mi düşmüş.
İsterseniz
filmi azıcık geri saralım ve oynan komediyi hatırlamak için kısa bir bölümü tekrar
izleyelim.
Diyarbakır’daki
sazlı sözlü düeti, sarmaş dolaş pozları, kürtçe hasret şarkılarını akıtılan göz
yaşlarını yeniden anımsayalım.
Sonra
16 Nisan öncesi Ankara’ya davet edilen Peşmerge başına Devlet adamı payesi
verilişini, kırmızı halıyla karışılamayı, Hava alanına Türk Bayrağı yanına
ve Çankaya Köşküne; asılan peşmerge paçavralarını,
gözlerimizin önünde yeniden canlandıralım.
Sormazlar
mı “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” diye adama, elbette bir gün güçlü bir
şekilde soracaklar.
Şimdi
TBMM den tezkere geçirmek, laf olsun beri gelsin diye esmek gürlemek: sizce de “Tavşana
Kaç Tazıya Tut” demek değil mi?.
Yemezler be kardeşim, yemezler.
Bu
oyunun senaryosunu yazılırken içindeydiniz,
şimdide hep birlikte
oynuyorsunuz.
Kim
mi diyor?
Bazen
kimsenin bir şey demesi gerekmiyor. Bizim “Görünen Köy Kılavuz İstemez” diyen
bir atasözümüz ; bir de çok popiler Türk
Sanat Müziği eserimiz; içime doğuyor der!
Bizim
de olayları analiz ederken, yaşananları
değerlendirirken; ister istemez içimize doğuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder