25 Eylül 2017 Pazartesi

Kürt'istan Referandumu Kimin Eseri?

   
                            

Bu sohbetin başlığını ilk önce adım adım Anadolu koymuştum. Sonra, Kürdistan referandum’u kimin Eseri diye değiştirdim.
Neden mi?
Sohbetin tamamı okunduğunda sorunun cevabını hep birlikte kendi içinde bulacak ve göreceğiz.
Şapka düştü kel göründü!
İstedikleri kadar peruk taksınlar. Kimseyi kandıramazlar. Hele hele Mustafa Kemal Atatürk’ün zeki diye tanımladığı Türk milleti asla kanmaz.
Kananlar zaten bizden değil! Onlar ya paraya tapanlar ya da kula kulluk eden insanlık seviyesinden düşenler.
Bir de köleliği özleyen,  Altay ve Ergenekon  deyince tüyleri ürperen çakmalar var ki onlara zaten söylecek hiç sözümüz yok!
 Ne söylemek istediğimi, neye diğinecemi  daha ilk cümlemi okuduğunuzda zaten anladığınız.
Hani oturduğu  koltuğu, referanduma sunmak için Anayasa değişikliğine razı olan; kendi söylemiyle  “abidik gubidik” adam var ya, Barzani’nin yapacağı  referandum yok hükmünde,  tanımayız  diyesiymiş…
Kendilerinin  hukuku yok sayarak, Türk milletinin % 53-55 inin hayır dediği, referandumu; milletin gözünün içine baka baka, YSK eliyle hayırları- evet çıkartanların yok sayma anlayış ve söylemini siz değerli okuyuculara bırakmak isterim.


16 nisan referandumu üzerinde buram buram duman tütüyor. Külü de sım sıvcak. Hayır  diyen milyonlarca seçmen, sizin evet çıkartığınız referandumu var mı sayıyor? 
Demem o ki yapılanı yok saymak, tecürbeyle sabittir ki pratikte çok işe yaramıyor.
Onun için önce kendin hukuka saygılı olacaksın, sonra başkalarından hukuka uygun davranış bekleyeceksin…
Buraya kadar anlattığım işin hukuki, ahlaki, birde etik boyutu. Halbuki Barzani’nin işi buraya kadar getirmesinin yegane müsebbibi, şimdi karşı çıkıyormuş gibi rol kesenlerin bizati kendileri. Uyguladıkları  yanlış devlet yönetme ve dış politikaları!
Yoksa,  Türkiye taa baştan hayır diyecek;Barzani de Türkiye’ye rağmen referandum yapacak!
Haddine mi düşmüş.
İsterseniz filmi azıcık geri saralım ve oynan komediyi hatırlamak için kısa bir bölümü tekrar izleyelim.
Diyarbakır’daki sazlı sözlü düeti, sarmaş dolaş pozları, kürtçe hasret şarkılarını akıtılan göz yaşlarını yeniden anımsayalım.

Sonra 16 Nisan öncesi Ankara’ya davet edilen Peşmerge başına Devlet adamı payesi verilişini, kırmızı halıyla  karışılamayı, Hava alanına Türk Bayrağı yanına ve  Çankaya Köşküne; asılan peşmerge paçavralarını, gözlerimizin önünde yeniden canlandıralım.
Sormazlar mı “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” diye adama, elbette bir gün güçlü bir şekilde soracaklar.
Şimdi TBMM den tezkere geçirmek, laf olsun beri gelsin diye esmek gürlemek: sizce de “Tavşana Kaç Tazıya Tut” demek değil mi?.
Yemezler  be kardeşim, yemezler.
Bu oyunun senaryosunu yazılırken içindeydiniz,  şimdide hep  birlikte oynuyorsunuz.
Kim mi diyor?
Bazen kimsenin bir şey demesi gerekmiyor. Bizim “Görünen Köy Kılavuz İstemez” diyen bir atasözümüz ;  bir de çok popiler Türk Sanat Müziği eserimiz; içime doğuyor der!
Bizim de  olayları analiz ederken, yaşananları değerlendirirken; ister istemez içimize doğuyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder