İster misiniz, birlikte felsefe yapalım
bugün!. Hakkında konuşmaya, üstünde düşünmeye
korktuğumuz, Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim'i konuşalım mı?
Cevabınız
evetse, rahmetli Süleyman Demirel’in deyimiyle; “Düşün Peşime”!
Kur’an
deyince aklımıza; yeşil bir kılıf dikip içinde sakladığımız, duvara astığımız,
dil bilmediğimiz için okumak yerine yüzünü baktığımız; açıp
kapatırken öpüp başımıza koyduğumuz, musaf mı aklımıza gelmeli?
Şayet,
Diyanet İşlerine Başkanlığı bünyesinde çalışan, her kademedeki din
adamlarını dinlersek, kuşkusuz anlayacağımız Kur’an 114 sure, 6666 ayetten
ibaret olan; giriş ve bitiş süslemeleriyle birlikte 604 sayfalık bir kitaptır
ve müminlere bu kitabı oku Arapça bilmiyorsan aç yüzüne
bak sevap kazanırsın denilen kitabın adıdır Kur’an!
Açılan
Kur’an kurslarında, küçücük çocuklarımıza, kuran öğretme adı altında beyninin
yıkandığı; cumhuriyet karşıtı, militan bir nesil, yetiştirime hedefi
yanında; kursa katılan kız ve erkek çocuklara yapılan gayrı ahlaki taciz ve
cinsel istismarda yazılı ve görsel basına meze.
Şimdi
eğri oturup doğru konuşmak için, başımızı iki elimizin arasına alıp enine
boyuna düşünelim.
Bu din
ve kitap anlayışı doğru bakış ve anlayış mı?
Doğru
ya da yanlış demeden önce, yüce kitabımızı doğru anlamak adına; tartışmak,
üzerinde birlikte düşünmek ve doğruyu bulmak, gerçeğe
aramak için uzmanlık aramadan hep birlikte yola çıkalım.
Görelim
mevla neyler, neylerse güzel eyler…
Arzu
eden bu tartışmaya: bilgisi, içgüdüsü, aklı, bireysel araştırma yapan ve de
gönül gözüyle gördükleriyle katılabilir.
Hiç ön
yargımız yok!
Sadece
aklımızı sorgulayacak, bazı ayetlerden yola çıkacak ve de uydurma olmadığına
inandığımız, sahih Sünnetleri hatırlamaya çalışarak; Kur’an diliyle akıl
edeceğiz.
Hani Enbiya
suresi 10 ayette Allah Celle Celalühü :“Hala aklınızı kullanmayacak
mısınız” diye soruyor ya, işte bu soruya; cevap hakkımızı kullanacağız.
Birkaç
satır önce; Kuran’ı Kerim’in 114 sure, 6666 ayetten ibaret olduğunu ifade
etmiştik.
Hâlbuki
“Lokman suresi 27. Ayette mealen“yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem
olsa, deniz(ler) de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz(daha gelip) yardım
etse Allahın ayetleri yazmakla bitmez.” Buyruluyor.
Bu ayeti
okuduktan sora tam da akıl etme zamanı değil mi?
Elimizde
604 sayfalık bir musaf var.
114
sure, 6666 ayet.
Bunu
yazmak için ne denizler kadar mürekkepe ne de yeryüzündeki orman kadar kaleme
ihtiyacımız olmadığı açık değil mi?
Öyleyse,
Allah’ın bize anlatmak istediği, akıl edin dediği gerçek, Kur’an bir başka
ifadeyle Allah’ın ayeti/ kelimesi kelamı elimizdeki musaf değil.
Soralım
kendi kendimize…
Allah
“Lokman Suresi 27. Ayetle” bize ne anlatmak, neyi öğretmek istiyor?
İşte
tam da bu sorunun karşılığı, Allah’ın gerçek kitabının, yarattığı kâinat
olduğunu, 7 kat arş diye tanımlanan, bildiğimiz ve bilmediğimiz milyarlarca
güneş sisteminin varlığında söz etmek gerekir diye düşünmek ve
düşündürmek isterim.
Peygamberimiz
Hz Muhammed (sav) (El İnsanu vel Kur’anu tev amani) “İnsanla Kur’an ikiz
kardeştir” buyurmuş.
Kuran’da ne
varsa, insanda da o var-mış!
Mademki
İslam Peygamberi Hz Muhammed (sav) İnsan Kur’an-ın ikiz kardeşi diyor/ din
adamları niçin bize doğru bilgi vermiyor diye sorgulamak/ akıl etmek, insan
olmanın vecibesi olmalı.
Kendini,”
kalplerde küllenen iman ve islam ilimlerinin yeniden tazelenmesi ve islam’ın
insanlara verdiği hürriyeti ve derin ilimler tüm açıklığıyla kavratmak için
varız” diye tanımlayan, Cafer İskenderoğlu; “Ruh Allah’ın zatına ait özel hayat
sıfatı olduğu için, Ruh ile hayata bağlanma şerefine erişen
İnsanlar, Allah’a ait Ruh ile Allah’a halife sıfatı kazandıkları
için, sair meleklerden ve diğer canlı mahlûkattan derece olarak üstün
tutulmuştur” diyor.
İskenderoğlunun
tanımlaması elbette afakî değil!
Allah’ın
Ruh’unu taşıdığımızı hepimiz biliyoruz. Allahın’ ruhunu taşıyan biz
İnsanlardan daha üstün, değerli birinin varlığını düşünmek akla
ziyan değil mi?
Demem o
ki din adamlarını yere göğe sığdıramadığı Kur’an-ı Kerim insanın
sadeti için vahyolundu demek kehanet sayılmayacaktır.
Öyleyse
Kur’an-ı insandan daha kutsal, daha mukaddes kabul etmek insanın
yaradılış felsefesine uygun değil diye düşünmek yanlış bir felsefe değildir.
Kur’an doğru
okunmalı, doğru anlaşılmalı ki vahiy ediliş amacına ulaşılsın. Müzemmil
suresi1- 4. ayette “Ey örtünüp gizlenen! Gece kalk, gecenin
yarısı veya yarısından biraz eksilt Veya onu daha arttır. Ve Kur’ân’ı tane tane
anlayarak güzel bir şekilde oku” buyrulurken; İslam’ı siyasetin kucağına
atanlar; çocuklarımızı, samimi inanları, Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk Hocanın
ifadesiyle Allah’la kandırmayı bize Kur’an ve İslam diye pazarlıyorlar.
Bu
coğrafyada yaşayanların büyük çoğunluğu Allahü Teâlâ’nın bilinen 99 Esma-i Hünsasını
bilir. Bu sıfatlar arasında “BATIN” ve “ ZAHİR” sıfatı da var.
Biz
insanlar beş duyuyla algılayamadığımız her şeye “batın” diyoruz.
Gözümüzle gördüğümüz şeyleri de “zahir” kelimesiyle ifade ediyoruz. Ve diyoruz
ki, Allah batındır görülmez, zahirdir yarattığı her şeyde tecelli eder.
Allahü
Teala, yarattığı her şeyde tecelli ediyorsa, en çok kendisine halife seçtiği
İnsan’da tecelli etmez mi?
Şayet
Allah’ın halifesi olan kâmil insan aklını kullanırsa, uzakta bir yerde, Allah
arar mı? Kendisi Kur’an’ın ikiz kardeşiyken önce kendini okur. Sonra evrede
gördüklerini okumayı söker.
İşte
bunları okuduktan sonra, elimizin altındaki Kur’anı okumak daha
kolay, anlamak da keyifli hale gelir.
Ve son
söz!
Makale içine serpiştirdiğim fotoğrafları yeşillik
olsun diye koymadım. Batın ve Zahir sıfatları görelim akıl edelim istedim.
Peygamberimiz Hz Muhammed buyuruyor ki, “Kendini bilen rabbini bilir”
İnsan kendini ve rabbini bilirse; kula kul olmaz, Kur’an’la kandırılmaz; kolay
kandırılanlara kulluk etmez…
Yalan
mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder