4 Mart 2018 Pazar

Bir Meczup Ve Bir Anı



Haydi kadınlar eyisiniz gene eyi.

Niye mi? 

Aşk olsun, duymadınız mı?

Ben bile okudum! 

Bir  meczup çıkmış ortalığa,“Kadınlar dayak yiyorsa şükretsin” demiş ve kocanın karısını nasıl dövmesi gerektiğini ballandıra ballandıra anlatmış.

Sözüm ona bu zat, Sosyal Doku Vakfı’nın da Başkanıymış… Vah ki ne Vah!  Bu muhterem daha öncede:

-“6 yaşında çocukla evlenilebilir “

-“Kadın ve Erkek Asansöre Binerse Halvet olur” diye çift sarılı cehalet yumurtlamış!!!
Hem  de din adına konuşuyormuş. 
Merak ettim vallahi.
Din  adına konuşma yetkisini kim vermiş ya da  kimden almış?
Ahmet Hulisi diyor ki ,
-“ Hz Muhammed’in ebediyete intikalinden sonra , din adına konuşma yetkisi insanların elinden alınmıştır.
Her kim ki din adına bir şey söylüyorsa, kendi düşüncesini ve fikrini söyler”
Madem ki hz Muhammedin ebediyete intikalinden sonra, İnsanların elinden Din adına konuşma yetkisi alındı; öyleyse  fetva veren meczup,  bu yetkiyi kimden aldığını söylese de millette  bilse.
Allah,  niçin erkeğe, eşini, bir başka ifadeyle hayat arkadaşını döv desin?
Haşa, Allah sadist mi?

Gerçek din bilginleri  ve dini tetkik ederek öğrenmek isteyen  Kamil İnsan: Allahu zülcelal’in İnsanı mübarek esmalarından  cem ettiğini, akıl verdiğini ve nurun ala nur bedenindeki  sidretül müntehanın yanında  içtima ederek,  “ELESTÜ BİRABİKÜM”  Ben sizin Rabinizim dediğini, İnsanında “KAALU BELA “ Şahit olduk  sen bizim RABBİMİZSİN” diyerek secde ettiğini biliyor.
Kadın  ve Erkeği insan ve kendine haleife olarak yaratan Allah’ın kadını dövün dediğini iddia ettmek bühtan değilse başka nasıl tanımlanır?
Bu soru işaretinin cevabını,  yıllar önce şahit olduğum kadın şidetini sizlerle paylaşarak vermek isterim.
Yıl 1970!
Yer Bolu İli Kıbrıscık İlçe Merkezi. İlçe merkezi demim diye gözlerinizde kocaman bir belde canlanmasın. Bildiğiniz, 1700 nüfuslu kaymakamla yönetilen küçükten azıcık büyük bir köy.
Vakit  öğle ile ikindi arası.
Karakolda evraklarla boğuşup durumaktan yoruldum. Pencerenin önünde  caddeyi izliyorum. İlçe J. Bölük komutanlığı nizamiyesinden  gözleri yaşlı  genç bir hanım  koşarak bahçeye girdi.
Karakol nöbetçisinin, dur demesine aldırmadan, ne istiyorsun sorununa cevap vermeden merdivenleri tırmandı, açık kapımdan içeri giriverdi.
Gelişini gördüğüm için bende ayakta onu beklişordum. İçeri girer girmez,   kocam beni dövdü derken, sopadan morarmış bacaklareını göstermek için, çiçekli entarisinin eteklerini kaldırıverdi.
Ben eteklerini kaldırmana gerek yok, sana inanıyorum; doktora gönderecek raporunu alacağım deysemde: bana bana sokat gibi bir cevap verdi.
Sen Devlet adamısın. Bir kadının devlet adamına yarasını beresini göstermesi ayıp değildir. Hastahanede Doktora nasıl göstermem gerekiyorsa, benim hakkımı koruyacak olan görevli de sensin. Sende maduriyetimi görmelisin dedi.

Kendimden utanım.
Dövülen genç hanım, ilçenin tek lokantasını işleten (…) eşiydi. Zile bastım nöbetçiye 1 Onbaşı 1 Er acele kuşansın gelsin dedim.
Birkaç dakika sonra devriye hazırdı. Devriye komutanına,  şehir lokantasına git, işletmeci (…)’yı al bana getir dedim.
Hükümet tabibliğine bir yazı yazdım, dövülen hanımın raporunu istedim. Bundan sonrasını anlatmalımıyım, yoksa bu kadarla yetinmelimiyim tereddütüm var.
Eşi tarafından dövülen genç hanıma ,hükümet tabibi , 1 hafta işve güç göremez raporu verdi. Lokantacı daha karakola gelmeden pişmandı. Gelir gelmez ben ettim sen etme diye eşine yalvardı.
Fakat ben katı kuralları olan biriydim. Şikayetçinin şikayetinden vazgeçmesine izin vermedim. Kocayı bir gece nezarette misafir ettim. Sabah mevcutlu oarak hazırlık evrakıyla birlikte C.Savcılığına gönderdim.
Savcı Turan beyin kulakları çınlasın, evrakları alınca beni aradı, teşekkür etti. Bundan sonrada bu tür olaylarda asla taviz vermeyelim önerisini iletti.

Kıbrıscıkta 3 sene kaldım. Karı kocayı ne zaman yolda belde görsem, bana o talişhsiz olayı hatırlatıp, sen bize büyük iyilik ettin. Biz sana yuvamızı borçluyuz diye teşekkür üstüne teşekkür ettiler.
Keşke  “Allah vur dediyse vardır bir hikmet” diyen  o zavallınında hayatın içindekleri görecek, gönül gözü olsaydı. O zaman, “6 yaşında  çocukla evlenilebilinir”,  “Kadın erkek aynı asansöre binerse halvet olur” Kadınlar dayak yiyorsa şükretsin” diye absürük cümle kuramazdı. Bu cesareti nereden aldığını her aklı selim bilir de konuşmaz.
Hatırlarmısınız? Eskiden sahibinin sesi diye bir plak şirketi vardı. Nasrettin hoca fıkrası misali; hatırlayanlanlar, hatırlamayana hatırlatmalı.

Allah  her din ve mezhepten  yarattığı bütün insanları ; cahiliye dönemi artıklarından emin eylesin.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder