Haydi kadınlar eyisiniz gene eyi.
Niye mi?
Aşk
olsun, duymadınız mı?
Ben
bile okudum!
Bir meczup çıkmış ortalığa,“Kadınlar dayak yiyorsa şükretsin” demiş ve kocanın karısını nasıl
dövmesi gerektiğini ballandıra ballandıra anlatmış.
Sözüm
ona bu zat, Sosyal Doku Vakfı’nın da Başkanıymış… Vah ki ne Vah! Bu muhterem daha öncede:
-“6 yaşında çocukla evlenilebilir “
-“Kadın ve Erkek Asansöre Binerse Halvet olur” diye çift sarılı cehalet
yumurtlamış!!!
Hem de din adına konuşuyormuş.
Merak ettim vallahi.
Din adına konuşma yetkisini kim vermiş ya da kimden almış?
Ahmet Hulisi diyor ki ,
-“ Hz Muhammed’in ebediyete intikalinden
sonra , din adına konuşma yetkisi insanların elinden alınmıştır.
Her kim ki din adına bir şey
söylüyorsa, kendi düşüncesini ve fikrini söyler”
Madem ki hz Muhammedin ebediyete
intikalinden sonra, İnsanların elinden Din adına konuşma yetkisi alındı;
öyleyse fetva veren meczup, bu yetkiyi kimden aldığını söylese de millette
bilse.
Allah, niçin erkeğe, eşini, bir başka ifadeyle hayat
arkadaşını döv desin?
Haşa, Allah sadist mi?
Gerçek din bilginleri ve dini tetkik ederek öğrenmek isteyen Kamil İnsan: Allahu zülcelal’in İnsanı
mübarek esmalarından cem ettiğini, akıl
verdiğini ve nurun ala nur bedenindeki
sidretül müntehanın yanında içtima ederek, “ELESTÜ BİRABİKÜM” Ben sizin Rabinizim dediğini, İnsanında
“KAALU BELA “ Şahit olduk sen bizim
RABBİMİZSİN” diyerek secde ettiğini biliyor.
Kadın ve Erkeği insan ve kendine haleife olarak yaratan
Allah’ın kadını dövün dediğini iddia ettmek bühtan değilse başka nasıl
tanımlanır?
Bu soru işaretinin cevabını, yıllar önce şahit olduğum kadın şidetini
sizlerle paylaşarak vermek isterim.
Yıl 1970!
Yer Bolu İli Kıbrıscık İlçe Merkezi.
İlçe merkezi demim diye gözlerinizde kocaman bir belde canlanmasın. Bildiğiniz,
1700 nüfuslu kaymakamla yönetilen küçükten azıcık büyük bir köy.
Vakit öğle ile ikindi arası.
Karakolda evraklarla boğuşup
durumaktan yoruldum. Pencerenin önünde
caddeyi izliyorum. İlçe J. Bölük komutanlığı nizamiyesinden gözleri yaşlı
genç bir hanım koşarak bahçeye
girdi.
Karakol nöbetçisinin, dur demesine
aldırmadan, ne istiyorsun sorununa cevap vermeden merdivenleri tırmandı, açık
kapımdan içeri giriverdi.
Gelişini gördüğüm için bende ayakta
onu beklişordum. İçeri girer girmez,
kocam beni dövdü derken, sopadan morarmış bacaklareını göstermek için,
çiçekli entarisinin eteklerini kaldırıverdi.
Ben eteklerini kaldırmana gerek yok,
sana inanıyorum; doktora gönderecek raporunu alacağım deysemde: bana bana sokat
gibi bir cevap verdi.
Sen Devlet adamısın. Bir kadının
devlet adamına yarasını beresini göstermesi ayıp değildir. Hastahanede Doktora nasıl göstermem gerekiyorsa, benim hakkımı koruyacak olan görevli de sensin.
Sende maduriyetimi görmelisin dedi.
Kendimden utanım.
Dövülen genç hanım, ilçenin tek
lokantasını işleten (…) eşiydi. Zile bastım nöbetçiye 1 Onbaşı 1 Er acele
kuşansın gelsin dedim.
Birkaç dakika sonra devriye hazırdı.
Devriye komutanına, şehir lokantasına
git, işletmeci (…)’yı al bana getir dedim.
Hükümet tabibliğine bir yazı yazdım,
dövülen hanımın raporunu istedim. Bundan sonrasını anlatmalımıyım, yoksa bu
kadarla yetinmelimiyim tereddütüm var.
Eşi tarafından dövülen genç hanıma
,hükümet tabibi , 1 hafta işve güç göremez raporu verdi. Lokantacı daha
karakola gelmeden pişmandı. Gelir gelmez ben ettim sen etme diye eşine
yalvardı.
Fakat ben katı kuralları olan
biriydim. Şikayetçinin şikayetinden vazgeçmesine izin vermedim. Kocayı bir gece
nezarette misafir ettim. Sabah mevcutlu oarak hazırlık evrakıyla birlikte
C.Savcılığına gönderdim.
Savcı Turan beyin kulakları çınlasın,
evrakları alınca beni aradı, teşekkür etti. Bundan sonrada bu tür olaylarda
asla taviz vermeyelim önerisini iletti.
Kıbrıscıkta 3 sene kaldım. Karı
kocayı ne zaman yolda belde görsem, bana o talişhsiz olayı hatırlatıp, sen bize
büyük iyilik ettin. Biz sana yuvamızı borçluyuz diye teşekkür üstüne teşekkür
ettiler.
Keşke “Allah vur
dediyse vardır bir hikmet” diyen o
zavallınında hayatın içindekleri görecek, gönül gözü olsaydı. O zaman, “6
yaşında çocukla evlenilebilinir”, “Kadın erkek aynı asansöre binerse halvet
olur” Kadınlar dayak yiyorsa şükretsin” diye absürük cümle kuramazdı. Bu
cesareti nereden aldığını her aklı selim bilir de konuşmaz.
Hatırlarmısınız? Eskiden sahibinin
sesi diye bir plak şirketi vardı. Nasrettin hoca fıkrası misali; hatırlayanlanlar,
hatırlamayana hatırlatmalı.
Allah her din ve mezhepten yarattığı bütün insanları ; cahiliye dönemi
artıklarından emin eylesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder