Bu sabah yatağımda mışıl mışıl uyurken, içimdeki
ses; ayaklarımın altını gıdıklayarak uyandırdı. Daha gözlerimi açmadan, sallanma çabuk kalk, eline kâğıt ve kalem al!
Söyleyeceklerimi kısa kısa not et.
Bir kere söyleyeceğim tekrar etmem diye uyardı.
Şaşkın şaşın yüzüne
baktım.
Apar
topar kalktım, çalışma odama
geçtim, not defterimi elime aldım; söyle dedim uykulu gözlerle…
Yaz!
Yazı başlığı “İktidar” olsun.
-İyi olsun.
- İktidarı ben kendi kafama göre bi tarif edeyim mi?
-Et de görelim…
1-Kartal’ın yüksek tepelerde, uçsuz
bucaksız ormanın üstünde, karanlık
vadilerin derinliklerinde korkusuz, haz duyarak uçması…
2-Şehvetin, yıldızların, bulutların üstünde gezmesi, sağanak yağmur olup, toprağa düşmesi.
3-Yağarken yağmur ortalığı toprak kokusu sarması.
4-Milletin ensesinde “boza” pişirilmesi.
5-Helale haram karışması.
6-Allah’la kulun kandırılması; diye ardı
arkasına cümle kurarken, sözümü kesti. İşi sulandırma, işimiz gücümüz var diye araya girdi.
İktidar demek:
1-
Bir işi yapabilme gücü erk
2-
Bir işi başarabilme yetkisi
ve yeteneği, diye
standart tarifi yazalım.
3-
Pekiyi, olur yazalım…
Gülümsedim.
İstersen yatak
odasına girmeyelim.
Kaşlarını çattı, şakanın sırası
değil dedi;
alttan aldım, patron sensin diye ekledim.
Sen hiç sokağa çıkmıyor musun diye sordu?
Çıkmaz olur muyum, daha dün aile hekimine
gittim. Ufak tefek ilaç yazdırdım. Yazılan ilaçları almak için eczanedeydim.
Eczacı benden bi tomar para istedi aldı da…
Daha iki ay önce aile hekiminin yazdığı bir ilacı, bu sefer aile hekimi
yazamaz, uzman hekime yazdır diye
vermedi.
Şaşırdım.
Eczacıya geçen ay almıştık dedim güldü!
O, o zamandı, şimdi uygulama değişti, kendi kendime konuştum, devletin çivisini çıkartılar.
Devlette devamlılık kalmadı.
Zaten devleti yönetenler arasında devlet
adamı da yok.
İmam kadrosuyla
yönetilen devlette de işler, devlet
kural ve yasalar yerine , günü birlik uygulamalarla, aklına esenin keyifine
göre söylene söylene eczaneden ayrıldım deyivermişim.
Bu sefer içimdeki ses, ben sana onu
sormadım deyince, ne sordun der gibi yüzüne baktım.
Ortalık zamdan yıkılıyor:
-akaryakıta zam
-zamlı enflasyon
-dolmuşa zam
-ete zam
-Ağustos’un zam şampiyonu
salça dedi.
Ve lafı daha çok uzatmamak için, niye
zamları tek tek sayıyorum ki diye kendini eleştirirken: ses tonunu 2 oktav yükselterek, A’dan - Z’ye her şey zamlandı diye mırıldandı.
Canını sıkma dedim.
16/17 yıldan beri bu memleket çırak, kalfa, kalfadan bozma usta elinde, devletçilik oynuyor.
İktidar ve
muktedir olmak için yalnız sayısal çoğunluğun yetmediğini millet yaşayarak gördü.
Gördü de, ne hikmetse; bir türlü
iktidarsızlardan vazgeçemiyor. Büyümü var ne diye de takıldım.
Gayet ciddi olabilir dedi.
Parapsikolojiye göre toplu büyü
yapılabilirmiş.
Hüddam, müddam devreye girerse milletin aklı çelinir; iyi- kötü fark
edilmezmiş.
İçimdeki şeytan, nefsimi gıdıkladı, en iyisi iktidarı, iktidarsızlık tedavisi için
bir hekime götürün belki iktidarsızlığa bir ilaç yazar diyerek takıldı.
Şeytanı ciddiye aldım, onun söylediklerini sesli düşünüp fısıltıları
yüksek sesle dile getirdim.
Meğer o da bana önerecekmiş.
Hay Aklınla bin yaşa dedi!
Sen benden çok yaşayacaksın ben de tam bunu düşünüyordum diye gülümsedi.
İki kafadar kol kola girdik, kalkıp bir uzman hekime gittik.
Bereket gittiğimiz hekim sinek avlıyormuş.
Sekreter bizi bekletmeden içeri aldı. Hekime olup biteni kısaca özetleyip
karagöz/ Hacivat misali doktor bize bir çare diye de ilave ettik.
Adının önünde kocaman Prof. Dr. Yazan hekim, hoş geldiniz iyi ki
geldiniz. Bizim işimiz bu doğru adrestesiniz.
Çekti reçeteyi önüne, aldı kalemi eline
başladı önündeki reçeteyi karalamaya. Hem yazıyor hem konuşuyor.
-Halkın iktidarsızlık diye tanımladığı rahatsızlığa, tıp dilinde biz “erektil disfonksiyon´ diyoruz.
Bu rahatsızlık, çok söven, önüne
gelene hakaret ve küfreden erkeklerde çok yaygın!
Hekime gitmeye de korkuyorlar.
Hekime gitmeyince iktidarsızlık
müzminleşiyor. Sertleşme olmayınca, o açığı kavgayla dövüşle kapatmaya çalışıyorlar.
Araya girdim bu rahatsızlın nedeni ne
diye saçmaladım.
Genelde stres, yorgunluk, endişe ya da korku çeken erke iktidarsızlığa duçar olur dedi.
Ve elbette tedaisi var diye ekledi.
Eğer bu durum çok sorun edilirse, ´başarısızlık korkusu´ eklenir ve psikolojik
olarak ciddi bir sorun haline dönüşür tedavi güçleşir.
Reçeteye, Anadolu toprağında yetişen, sahtekârlık karışmamış “Et, süt, yumurta, bal, nohut
mercimek, fasulye” yazdım.
Organik olanı bulabilirseniz tedaviden daha
çabuk netice alınır.
Bunun yanına bulabilirseniz, “Trakya çiğdemi, Giresun fındığı, Datça bademi ekleyin” diye sıkı
sıkın tembihledi.
Aldık reçeteyi elimize, o market senin,
bu pazar benim, demeden gezdik.
Elimizdeki reçeteyi kime uzatsak, bunlar
Eski Türkiye’de yetişirdi.
Yeni Türkiye üretmiyor dediler. Raflarda ne varsa ithal ürünmüş.
Hangi eczacıya girdik reçeteyi
uzattıysak bizi geri çevirdi.
Bir bakışları var bir görseniz; dilleri
söylemiyor emme, gözler açıktan kadın erkek hepsi ana avrat sövüyor.
Gözlerde okuduklarımızı anlamazlıktan
geldik, Prof. Dr. Yazdığı reçeteyi
çöp kutusuna attık, İktidarsızlığa duçar olana Allah yardım etsin diye
dua ede ede döndük!
Hayalimiz bir başka bahara kaldı. Dolar, Euro, kanada mercimeği; USA malı çiğdem dimdik ayaktayken, TL’nin boynu
bükük…
Organik bir yorum teşekkür ederim.
YanıtlaSilTeveccühün kardeşim. Sevgi ve selamlar.
Sil