24 Nisan 2020 Cuma
Bu Gün 24 Nisan!
Yıllar önce, mevcut iktidar ve yandaşlarının cumhuriyet karşıtlığı, Osmanlı
hayranlığı beni çok etkilemiş olmalı ki “Osmanlı diye
bir millet mi var ?” Başlığı altında düşüncelerimi kaleme almış ve yayımlayarak
paylaşmıştım
Bu yazım, hala yayın hayatını
sürdüren, kapanmayan internet sitelerinde mevcut. Edebiyat Defteri Kültür Sanat
platformunda da yayında!
Arzu eden 2016 yılında kaleme
aldığım bu paylaşıma bir göz atma şansına sahip.
Bu yazıdan niçin söz etim, niye hatırlatma gereği duydum?
Okuyanlar hatırlayacak, “Diriliş
ve Küçük Hikâye” başlığı ile kaleme aldığım yazımda; Turgut Özakman’ın yazdığı “DİRİLİŞ”
romanı okuduğumdan söz etmiştim.
Romanı okurken, dikkatimi çeken,
Çanakkale/Gelibolu Yarım Adasında, rütbeli personel arasında geçen bir konuşma ı
hatırlattı, yıllar önce yazdığım yazıyı.
İsterseniz o konuşmaya hep
birlikte bir göz atalım ve sonra sohbetimize kaldığımız yerden devam edelim.
- “GELİBOLU Jandarma Taburu Ece
limanı ile Savlu körfezi arasındaki uzun kıyıyı gözetlemek ve gerekirse
savunmakla görevliydi.
-Taburun bölükleri değişik
yerlerdeydi.
-Tabur komutanı Yüzbaşı Kadri Bey
durmadan birliklerini gezip denetliyor, eğitim çalışmalarını izliyor askerlerle
astsubay ve subaylarla toplanıp konuşuyordu.
- 27 Alay Tabur Komutanlarından
İbrahim Bey’in “Diriliyoruz” sözü duyulmuştu. Kadri bey teğmenleri topladı, “Biz
kendimizi Osmanlı milletinden bilirdik, böyle bir millet var sanırdık. Türk
olduğumuzu bilmezdik. Dilimizin adı Osmanlıca idi. Aslının Türkçe olduğunu bilmez,
anlamazdık. Ölü bir millettik. Gençliğimizde vatan ne, vatanseverlik nedir
bunları da bilmezdik.
-Gençler şaşırdılar.
-Bilmezdik ya.
-Çünkü Abdülhamit döneminde ”vatan”
sözcüğünün söylenmesi, yazılması yasaktı. Şimdi söylerken içimizi titreten bu sözcük
otuz yıl yasaklandı. İnanılması zor ama böyleydi. Bir gün bir arkadaşımız
Mehmet Emin Bey’in bir şiirini okudu. Şiir şöyle başlıyordu: Ben bir Türküm,
dinim, cinsim uludur. Duyar duymaz içim titretti. Şair bu şiiriyle “Diril Ey
Türk” diye bağırıyor ve bizi uyanmaya çağırıyordu. Bu bağırışı duyduk, çağırıya
uyduk. Bir arayış, uyanış ve sonunda diriliş başladı.”
Konuşma, birleşik donanma, “24 Nisan Cumartesi günü 300
gemi ve deniz aracıyla, Bozcaada ile Gökçeada arasında toplanmış, çıkartma için
gerekli düzeni alıyorken yapılmış. Konuşmanın üzerinden bir asırdan daha çok
zaman geçmiş.
Tesadüfümdür bilmiyorum,
Çanakkale J.Alay Komutan’lığının 116. Taburunda bende görev yaptım. İsterseniz
işin içine biraz latife katıyım, o konuşmayı dinleyenler arasında ben de vardım
diye yazıyı biraz renklendireyim. Sizde olur mu canım yaradılışa aykırı diye
ayağa kalkın.
Olmadığını elbette biliyorum.
Bu konuşmalar olurken zannedersem
benim babam da hayatta yoktu. Fakat Osmanlı diye bir millet var mı yazıma bir
göz atan bendeki dirilişi gözleriyle görecektir.
Bu gün devleti yöneten iktidar ve
onun kaymağı ile beslenen vampirlerde tavan yapan, 2. Sultan Abdülhamit
hayranlığını düşünen akıl eden her fani çırılçıplak görecektir.
Dün, 23 Nisan Uslusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
100’ncü yılını, dünyayı kasıp kavuran COROLA virüsü gölgesinde andık.
Bu millet kariyerinin önünde
Prof.Dr. yazan “Türk dediğin bir sentezdir, Türk diye bir ırk yok” diyecek
kadar cüce devşirmelere şahit oldu.
Onun için andık diyorum, çünkü
sokaklara dökülüp, coşkuyla kutlayamadık. Abdülhamitçi devşirmeler, açıktan
sevinmese de COVID-19 kucaklayıp
öpmüştür…
Unutmayalım, “Bir gün Türkistan
Pîr-i Hoca Ahmet Yesevî Hazretleri’ne sormuşlar:
Cumhuriyetin kuruluşunun 100’ncü
yılında umarım Atatürk’ün tanımladığı manada milli kimliğimizi hatırlar,
uyanır, gerçek fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür birey olmanın şuuruna erer; bozarız,
Türk'ü din adına Araplaştırmak isteyen devşirmelerinin oyununu…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder