29 Eylül 2020 Salı

Mücavir Alan!

 


 Arsuz’da genel emniyet ve asayiş on numara! Dövüş yok, cinayet yok, kadına şiddet, çocuklara taciz yok! Şu kaçakçılık ihbar ve istinatları olmasa, sayfiye yerinde, uzun süreli hava değişimi ya da cennette tatil…
Bucak Jandarma Takım Komutanlığı Denizin dibinde,(tıpkı Hâtçam türküsü gibi) sakin bir koyda! Bahçenin bitişiği, elekten geçirilmiş kadar ince ve ter temiz kumlardan oluşan plaj. İster ayaklarını denize sok, istersen kulaç at, sular tenin okşasın.
Bir cumartesi günü sabahıydı, sabah dedimse saat 11 00 sıraları, Doruk sandalyesine oturmuş, mavi denizle muhabbeti koyulaştırmıştı.
Akdeniz’de dört mevsim yok!
Bir yaz bir de kış.
Yazlıkçılar evlerine dönmüş, sayfiye yeri sakinleşmiş, sokaklarda in cin top kovalıyordu. Deniz kollarını açmış, gülümseyerek nazlanma gel diye göz kırpıyor.
Daha fazla nazlanmadı, kalktı odasına döndü, dolaptan mayosunu aldı, kapıdan çıkarken; karakol nöbetçisi geldi.
-Komutanım bir vatandaş geldi seninle görüşmek istiyor.
-Çağır gelsin!
-Nöbetçi eliyle işaret etti, 28/30 yaşlarında genç biri ürkek güvercin gibi girdi kapıdan içeriye. Doruk, hoş geldin dedi, eliyle koltuğu işaret etti…
Adam konuşsam mı konuşmasam mı tedirginliği içindeydi. Doruk tedirginliği fark edince, rahat ol! Karakol size hizmet etmek için kurulmuş. Ne söyleyeceksen söyle, konuşulan konuşulduğu yerde kalır deme ihtiyacı duydu ve bunları söylerken iki de çay söyledi.
Bu güvenceden sonra (X) çenesi çözüldü, hiç vakit kaybetmedi. Bir ihbarda bulunmak istiyorum diye başladı söze.
Işıklı köyü mıntıkasında, Domuz Burnuyla Samandağ ilçe hududu arasında bir kaçakçı motoru, kaçak mal çıkartmış. Kaçak malı ağaçların arasına, bir kaya boşluğuna bırakmışlar. Fırsat bulunca kaçak mal kilise gidecek.
Komutanım benim ihbar ettiğimi kimse bilmesin.
Duyarlarsa beni yaşatmazlar.
Doruk Sen rahat ol!
Hiç kimse senin adını öğrenmeyecek. Şimdi sen git!  Bak ihbar tutanağı bile tutmadım. Seni resmi işleme dahil etmedim dedi ve onunu yolcu etti.
İhbarcı çıktıktan sonra, Yardımcısına telefon etti, İstirahatte olan askerleri de kaldırdı, iki koldan olay yerine intikal edecek iki devriye hazırladı.
Işıklı köyüne kadar, Askeri araçla birlikte gidildi. Işıklı Köyünde Doruk yanına iki Er aldı sahile indi sahil boyu yürüdü.
Yardımcısı Güneş ve yanındaki askerleri orman işletmesine ait orman yolundan denize inmek üzere askeri araçla gittiler.
Mücavir alana buluştuklarında, Güneş ve yanındaki ekip, orman yolunda, bir şahıs yakalamış. Elinde kaçak oyun kâğıdı ve el feneri varmış. Onun yardımıyla kaçak malın yerini eliyle koymuş gibi bulmuşlar.
Doruk bölgeye yaya olarak sahilden ulaştığında, herkesin yüzü gülüyordu. Yaklaşık bir kamyon kadar kaçak oyun kâğıdı ve el fenerinden oluşan mal eldeydi.
Durum İskenderun İlçe Jandarma Bölük Komutanlığına, silsile yoluyla İl Jandarma Alay Komutanlığına rapor edildi.
Çok Geçmeden, İl J. Alay Komutanı Özöngen ve İlçe Jandarma Bölük. Komutanı Koşkunlu’da olay yerine intikal etti.
Onlar gelene kadar olay yerinde yapılması gereken resmi tüm işlemler yapılmış, çevre aranmış, tutanak tutulmuş, kaçak malı karakola götürmek için kamyon temin edilmişti.
Alay Komutanı, daha olay yerine gelir yelmez, ağzından ilk çıkan cümle, mıntıkana hâkim değilsin. Bölgenden gündüz gözüyle mal çıkıyor cümlesi oldu.
Doruk, böyle itham edileceğini biliyormuş ve hazırlık yapmış gibi, Özöngen’in cümlesi biter bitmez, konuşmaya başladı.
-Bu bölgeden kaçakçı her saat mal çıkartabilir. Benim karakol mevcudum ve ulaşım imkânım bu bölgenin kontrol edilmesi için yeterli değil.
-Ne gece ne gündüz buraya devriye çıkartamıyorum.
-Gelirken sizde gördünüz.
-Bu bölgeye gelmek için sahilden yol yok.
-Bana tahsis edilmiş deniz aracım da yok.
-Bu bölgeden çıkan kaçak mal benimle ilişkilendirilemez.
-Özöngen;
- İstihbarat elamanı kullan, haber ağını sağlam tutarsan, bölgeye hâkim olur, engellersin deyince;
Pas tam da Duruğun kaleye vuracağı noktaya gelmişti.
İhbarcı bulmak için önce güven vermek gerekiyor. Şimdiye kadar kime istihbarat elamanı olmasını önerdiysem; yaşanmış bir olayı anlatıyor ve reddediyor.
-Neymiş o yaşanmış olay!
-Daha önce Işıklı köyünden Deniz fenerinde görevli bir memur, bir kaçak olayını ihbar etmiş. Kaçakçı ihbarcının kimliğini öğrenmiş. Adamı öldüresiye dövmüşler. Dayak yetmemiş, birde İstanbul’a tayin ettirmişler.
-Jandarma adama sahip çıkmadı diyorlar. Kime istihbarat elamanı olmasını önersem bu olayı anlatıyor ve hayır diyor.
Bu konuşma üzerine, söyleyecek bir sözü kalmamıştı İl Jandarma komutanının. İskenderun İlçe J. Bölük Komutanı ise hiç lafa girmedi. Sesiz sedası dinledi. Konuşmaları başını sallayarak onaylıyordu.



                                                                                                             …/…

26 Eylül 2020 Cumartesi

ÖZLEDİM!

 



Neredesin çocukluğum

Eski dört mevsim hani

Yalın ayak başıkabak gezdiğim

Karlı ayaz günleri özlüyorum

Giderken okula  bata çıka Kar’a

Yürüdüğüm yolları unutamıyorum

Bazen

Kuzeydoğudan eserdi hoyrat poyraz

Donardı ellerim

Tir tir titrerdi bütün kemiklerim

Sanırdım bitmeyecek kış

Gelmeyecek hiç yaz

Küçücüktü attığım adımlar

Dam boyu yolda deliksiz yatan kar

Her bastığımda kara

Kaybolur ayaklarım

Kara bulanır

Dizime kadar çektiğim yün çorabım

Yürü yürü bitmez

Okula giden

İki kilometre yol

Göz gözü görmez çıkınca fırtına

Esince kara yel

Kum gibi savrulur havaya

Süt kuzu gibi sakin yerde yatan kar

Kuru ve soğuk eser doğudan gelen yel

Baharı bekler esmek için kaba yel

Lodos esince eridi kar

Bitti kış

Şimdi sıcak ve nemli esen batı yel

 


Necati Kavlak

                                                                                    26.09.2020

 

22 Eylül 2020 Salı

Mercedes Ve Muhtar


 

Doruk ilk 15 günü çok hızlı yaşadı!   Takıma bağlı görev ve sorumluluk alanındaki bütün köyleri tek tek gezdi.    Köylerin güzelliğine hayran kaldı.  Haymaseki,    Avcılarsuyu,   Hacıahmetli, Gözcüler portakal, mandalina ve limon bahçeleriyle göz kamaştırıyordu. Narinciye bahçelerinin etrafı sık andız ağaçlarıyla, çevrilmiş, ince uzun andız ağaçları birbirine yaslanarak omuz omuza vermiş, bahçedeki meyveleri aşırı rüzgâr ve kışın dona karşı korumak için gökyüzüne uzanabildiği kadar uzanmış, hiç yorulmadan dirsek temasında dimdik ayakta dikiliyorlardı.

Meyve bahçelerinin aralarında, birbirini kıskandıran sebze bahçeleri vardı. Domates fideleri ilkbahar mevsimindeki ya da yaz içindeki canlılıkta,  ışıl ışıl meyvelerle dolu! 

Biber, patlıcan vs aklınıza ne gelirse hepsi aynı canlılıkta ve taze…

Gökmeydanı, Üçgüllük, Madenli, Kepirce köyleri biraz farklı. Üçgüllük köyünde tütüncülük, özellikle de tömbeki tütünü ağırlıklı üretiliyor. 

Kepirce ve Madenli köylerinde ise tahıl ekimi öne çıkmış!  

Bucakla, İskenderun arası çok yakın olduğu için  köylerde köy muhtarı,  ihtiyar heyet üyesi bulmak, denizde balık avlamaktan daha zor.  

Takım komutan yardımcısı Güneş, köy dosyalarında biriken adli mülki ve askeri evrakları, büyük bir gayretle temizledi. Madenli köy Muhtarına ulaşamıyormuş. Bu yüzden madenli köyündeki evraklar olduğu gibi duruyormuş. 

Doruk bunları duyunca, santrali aradı, Madenli köyünü bul telefona kim çıkarsa, beni görüştür dedi. Dedi de için için köpürmüştü. 

Hem köy muhtarı olacaksın, hem karakola hiç uğramayacaksın, diye kendiyle içinden yüksek sesle konuşup dururken telefon çaldı. 

Ahizeyi eline aldı karşı tarafta madenli köy bekçisi vardı.

-Sakin sakin sordu!

-Köy Muhtarı nerede?

-İskenderun’da Komutanım.

-Niçin hiç Karakola Uğramıyor?

-O uğramaz komutanım…

-Adı ne muhtarın?

-Yangın!

-Sen yangına benden selam söyle. Karakola yeni biri atanmış, hem seninle tanışmak istiyor hem de biriken evrakları infaz edecekmiş dersin. 

Unutma iki gün içinde gelmezse, ben köye gelirim. Muhtar falan demem köy meydanı da meydan dayağı çekerim dedi ve telefonu kapattı.

Konuşmak Doruğun öfkesini azaltmıştı! Hele bi gelsin her hafta, karakol gelme bağımlısı yapmasam onu diye verdi veriştirdi.

Bu arada gece pusuları, yol araması bütün hızıyla devam ediyor. Kurulmuş makine gibi işliyor hizmet. Bazen gece saat 03 00/03 30 da arama yapılan noktada duran, kaçakçı taşeronları şaka yollu takılıyorlar. “Komutan sen sıkı tut buraları, biz yumurtalıktan malı çıkarttık, yolcu ettik” diyor ve pis pis sırıtıyorlar. Doruk nerede ne halt yerseniz yiyin benim mıntıkamdan uzak durun sözleriyle karşılık veriyordu..

Madenli bekçisiyle görüşmesinin üzerinden daha 24 saat geçmemişti. Nahiye müdürü Kemal Beyle binanın giriş kısmında ayaküstü sohbet ediyorlardı.

Bir ara giriş kapısı önünde kahverengi renkli bir Mercedes göründü. Doğrudan karakol bahçesine girdi. Araba durdu, direksiyondan inen beyinde üzerindeki elbise kahverengiydi. 

-Doruk Müdür’e sordu tanıyormuşsun, kim bu adam?

-Madenli köy muhtarı  Yangın!

Takım elbiseli, Beyza gömlekli, kravatlı milletvekili şıklında bir muhtarı ilk defa görüyordu Doruk! 

Muhtar arabayı kapattı, gülümseyerek yaklaştı yanlarına. 

Kıyafeti kadar konuşma üslubu da düzgündü. 

Önce Müdürle selamlaştı sonra doruğa hoş geldin derken, madenli köy muhtarı Yangın diye kendini tanıttı.

Sonra içeri girildi, çaylar söylendi, çay içilirken Güneş evrakla çıkarttı, karakola davet edilecekler listelendi. 

Olmayanlar için ilmühaber düzenlendi.

Muhtar İşler bitince çıkarken; komutanım köy bekçisi bana, karakola gelmezsem,  meydan daya atacağınızı söyledi. 

Ben niye karakola geleyim?

Siz devriyenizi gönderin, ben köyün mülkiye amiriyim. 

Hiçbir köyde olmayan bir köy konağım var. 

Önünde Türk bayrağı dalgalanıyor, köy bekçisi de 24 saat görev başında. 

Bir gün sizde misafirim olun diye davet etti.  

Doruk muhtarı dinledikten sonra, söylediklerinde haklılık payı olduğunu kabul etti. En kısa zamanda ziyaret etmek için söz verdi. 

Hafta sonunda Müdürü de alıp gelirim diye randevulaştılar. 

Kemal beyin Murat 124 otomobili vardı. Kemal Beyin kaptanlığında, Madenli köy muhtarı Yalgın’ın davetine icabet edildi.

Köye ve Köy konağına varınca, doruğun şaşkınlığı daha çok arttı. 

Kapının önünde Atatürk büstü, muntazam bir kailde ve bayrak direği, küçük amma görkemli konak! 

İçeri girince bir Kaymakamlık makamı kadar özenle döşenmiş oda, odaya uygun kürsü, döner koltuk ve misafir koltukları. Evrak dolabı, masanın üstünde kalemlik, sumen, dolma kalem takımı Türk bayrağı vs…

Makamı görünce ağzı açık kaldı Doruğun...

Kendi makamı gözlerinin önünden geçince, kanatlarını görünce kabaran, ayaklarını görünce, kanatları düşen tavuz kuşu geldi gözlerinin önüne...

Muhabbet devam ederken, ne ikram edeyim ne içersiniz muhabbetine hiç girmedi. Oturduğu makam koltuğunun bir gözünü açtı bir şişe Johnnie Walker viski çıkarttı masanın üstüne. Aynı gözden 3 bardak, sol gözden badem, Antep fıstığı ve anında buzlu viski servisi hazırdı. 

Yangın, köy muhtarlığına yeni bir vizyon kazandırmıştı.  Keşke her köy muhtarı bu ufka ulaşsa, İşte o zaman Türkiye muhasır medeniyet yolunda hızla ilerlerdi.                                         

                                                                           …/...






19 Eylül 2020 Cumartesi

Susadım.

 





Göynücek diyorlar, Karadağ’ın yamacı.
Misafir gelmişim, ne han var ne hancı.
Susadım bir tas ayranın var mı Yörük bacı?
Önünde akıyor, çekerek çayı,
Karadağ’da gezer, boz bir ayı.
Kertme deresinde çorum çayı,
Beklersen yazı yersin ayvayı.
İlçe diyorlar adına, yok köyden farkı,
Ne pazarı var,
Ne de parkı,
Aratmıyor mahrumiyeti, en doğudaki şarkı.
Ekilir ovasına buğday ile pancar,
Sulasan tarlayı, o toprakta can var,
İnsanlar olmuş çok tembel,
Dedikodun çok, başka neyin var?
 
Arşivden :))
Necati Kavlak
Kayıt Tarihi: 17.3.2008 12:36:00



 

16 Eylül 2020 Çarşamba

Nehri aşmak isteyenlere

 


Dr. Joe Dispenza’dan aldığım online eğitimden, 27.8.2020 tarihli yazımda bir nebze söz etmiş, ilk dersin ilk video içerini aynen paylaşmıştım.
Online Kurs başlığıyla paylaştığım yazımın anılardan daha çok ilgi gördüğünü, daha çok okura ulaştını görmekten mutluluk duydum.
Demem o ki Dispenza’nın “Değişim Zihinde Başlar” eğitimi  benim kadar yazıya ulaşanların ilgisini çekmeyi başarmış.
Bu düşünceden yola çıkarak, bugün ilk dersin ikinci ve üçüncü video metinlerini de aslına dokunmadan, kendi başlıkları altında paylaşmaya karar verdim.
Umarım ilginizi çeker!
Hadi öyleyse hep beraber bi göz atalım. Dr. Joe ne demiş, ne fikirler üretmiş.
Yeni Bir Kişisel Gerçeklik Yaratmak (Video -2)
“Çevreniz düşüncelerinizi mi kontrol ediyor yoksa düşünceleriniz çevrenizi mi kontrol ediyor?
Kişiliğiniz kişisel gerçekliğinizi mi yaratıyor yoksa kişisel gerçekliğiniz kişiliğinizi mi yaratıyor?
Beyniniz hayatta bildiğiniz her şeyi yansıtacak şekilde düzenlenmiştir.
Düşünceleriniz çevrenizle uyumludur.
Kişisel gerçekliğinizin kişiliğinizi yarattığını söyleyebilirsiniz.
Ve çevreniz, bildikleriniz çerçevesinde düşünmenizi ve hissetmenizi sağlar.
Değişmek demek, çevrenizden, yaşam koşullarınızdan ve yaşam şartlarınızdan daha çok gelişmek demektir.
Beyniniz ve bedeniniz sanki bir deneyimi zaten yaşamışsınız gibi değişirse, rahatlayabilirsiniz, çünkü bu deneyim beklemediğiniz bir şekilde sizi bulacaktır.
Realitenin kuantum modeli diyor ki: Dış çevreniz zihninizin bir uzantısıdır. Ruh ve cisim o kadar yakın bir şekilde birbirlerine bağlanmıştır ki onları ayırt etmek neredeyse imkânsızdır.”
Değişim Nehrini Aşmak(Video 3)
“İnsanlar değişim sürecine dahil olduklarında ve artık onları tanımlayan duyguları tekrar tekrar düşünmekten vazgeçtiklerinde, ayaklarını değişim nehrine koymuş olurlar.
Nehrin aşılması demek, eski benliğinizdeki biyolojik, nörolojik, kimyasal, hormonal, genetik parçalara bağlı olan bağımlılığın ölümü demektir; eski benliğiniz tam anlamıyla ölür.
Eski benliğinize bağlı bir kimlik oluşturmak için çok fazla enerji harcarsınız. Dikkatinizi eski benliğinizden çekerseniz, onu terk edersiniz.
Bu enerjiyi geriye çektiğiniz için de, yeni bir geleceğe yatırım yapmaya başlayabilirsiniz. Kuantum gerçeklik modeli duyularımızın ötesine geçer, yani bu bir olay daha olmadan o olayı duygusal anlamda kabul etmemiz anlamına gelir. Vücudunuzu duygusal olarak yeni geleceğin gerçekleştiğine ikna edebilirsiniz. Bu olduğunda, duygular yeni düşünceler yaratmak için harekete geçer. Beyniniz ve bedeniniz artık geçmişte değil, kelimenin tam anlamıyla gelecektedir.
Minnettarlığınızı ifade ettiğinizde, yani bir minnettarlık haline girdiğinizde, bilinçaltı olarak bedeniniz minnettar olduğunuz olayın zaten gerçekleştiğine inanır. Minnettarlık ruhsal anlamda verileni almaya açık olma durumudur.”
Paylaştığım 2 video metinleri ilk videoyu dinlemeyenler için eksik ya da anlamsız gelebilir. Bu eksikliği duyan, hisseden (Online Kurs) başlığı ile yayınlanmış yazımda ilk düşünceleri bulacak ve her üç video ne anlatıyor, bütünlüğü sağlayacaktır.
Yalnız ilk derste 12 video mevcut. İlginizi çeker, bu kurs metnini okumak isteriz diyenler yoruma not düşerse, 8 haftalık der notlarını büyük bir keyifle paylaşmak isterim.
Elbette sözüm düşüncesini değiştirmek, saplantılarından kurtulmak yeni bir kişilikle var olmak isteyenlere…




15 Eylül 2020 Salı

İLK GÜN MESAİ

 

             


                                                  

 

Doruk ilk gün mesai saatinde Bucak J. Tk. Komutanlığına pür neşe gitti.  Akdeniz’in güzel o muhteşem havası , Amanos Dağları’nın görkemi, Limon, mandalina, portakal bahçelerinin narinciye kokusu, başını döndürmüş;  psikolojisine tavan yaptırmıştı.

Karakola varınca, her görev yerinde ve her sabah yaptığı, rutin denetlemeyle işine başladı. Gece pusudan gelen er ve erbaşlar, koğuşta derin uykudaydı. Gece pusu görevi olmayanlar kalkmış, kendilerince etrafı derleyip toplamışlardı.

İlk gün kimseye bir şey söylemeden odasına geçti. Yardımcısı Güneş’te gelmişti. İçeri girer girmez çaylar söylendi.

Sigaralar yakıldı.

Karakolun emniyet ve asayiş durumu, halkın ekonomik, içtimai durumu ve jandarmaya karşı tutumuyla ilgili kısa bir ön bilgi içeren görüşme ile gün başladı.

Konuşma sırasında Nahiye müdürü Kemal Bey, açık kapıdan başını uzatıp, müsait misiniz diye sorduktan sonra, yüzünde gülümseme, hoş geldin komutan diyerek, içeriye daldı.

Kısa bir hoşbeş muhabbeti, nereden geldin nerelisin lakırdısı, sabah çayı derken gün yarılanmıştı.

Kemal Bey kendi makamına geçince Doruk Araç şoförünü çağırdı.

 Aracı hazırla!

Seninle mıntıka keşfine çıkalım diye talimat verdi.

Takımın, kaizer pickup marka, bir aracı askeri vardı.

Kısa süre sonra şoför araba hazır diye gelip haber verince, Doruk şapkasını alıp çıktı. Ulaştırma eri her akşam gece pusu yerine atılan devriyeyi görev yerine bıraktığı için mıntıkaya hâkimdi. Yanına rehber alma ihtiyacı duymadı.

Unutmadan ifade etmeliyim.

Arsuz, Nahiyenin köyleriyle birlikte bölge adı.

Bucak merkezinin adı ise Uluçınar!

Araç, Uluçınar’ı çıkınca stabilize yolun iki yandan, gökyüzüne kalem gibi uzanan andız ağaçlarını görünce, şaşkınlıktan dilini yutacaktı Doruk!   

.Maltepe jandarma okulundan mezun olup, Çanakkale’nin İmroz adasına atandığında; Adayı dümdüz ova olarak hayal etmiş, Limandan 116. J. Tb. Komutanlığına giden yolu şimdi Uluçınar’dan çıkınca karşılaştığı şekil ve biçimde ağaçlar arasında asfalt dümdüz ve gökyüzünün görünmediği şekliyle kurgulamıştı. İmroz’da uğradığı hayal kırıklığı, Arsuz’da doğa harikası olarak karşısına çıkıverdi.

 Gözlerinin içi bir kere daha güldü.

Neşesine neşe karışmıştı. Bu moralle  Pickup şoförü ile konuşarak devam etti yoluna.. Arabanın girdiği koylara arabayla, araba girmeyen koyları yaya olarak tek tek inceledi.

Haymaseki, Konacık Işıklı köylerine kadar, gittiler.

Işıklı köyünden sonra sahilde yol yoktu. Orman işletmesine ait yolsa sahili takip etmiyordu. Hâlbuki Işıklı köyünden sonra, Domuz burnu ile Samandağ ilçe sınırına kadar uzanan sahil şeridi onun sorumluluk alanıydı.

Işıklı köyünden geri dönüp bu kez de İskenderun istikametindeki bölgeyi taradı. PTT evlerinden (Gazi Anteplilerin yazlık mesire yeri) başlayıp Aşağı kepirce köyü burnuna kadar ne kadar kaçakçı motoru yanaşacak, kaçak mal çıkacak koy ve yer varsa tek tek gündüz gözüyle gördü.

Gülcihan plajının olduğu yer ise başlı başına Alice harikalar ülkesini aratmayacak masal dünyası güzelliğindeydi.

Mesaiye başladığı İlk gün bölgesi hakkında küçümsenmeyecek deneyim ve bilgi edinmişti.

Bundan sonra daha çok çalışacak, gündüzünü gecesine katacak, kendine olan güveni boşa çıkartmayacaktı.

Geri döndü, yardımcısı Güneş’le ayaküstü bir iş bölümü yaptı!

Bundan böyle yardımcısı,  adli mülki ve askeri görevleri yapacak, köy dosyalarında birikmiş evraklar en kısa zamanda infaz edilecek ve eritilecekti. Güneş’in görev dağılımını duyunca yüzü düştü. Elbette diyecek bir şeyi yoktu ve sessiz kaldı. Geri kalan hizmetlerin tümünü kendi uhdesine aldı. Gece yol araması, devriyeleri görev yerine sevk etme,  gece kontrolü de dâhil hepsini kendi üslenmişti.  Kilisli topalı haklı çıkartmak istemiyordu. Üç ay sonra biz sana demedik mi, bizim dediğimiz çıktı diye güldürtmeyecekti.

 


                                                                        …/…

 

8 Eylül 2020 Salı

NEREDE KALMIŞTIK?

 

                                                            

Nerede kalmıştık? Önce sekiz haftalık Online bir eğitim, arkasından eğe deniziyle halvet ve kısa bir hasret giderme, sonra 15 bilim adamının katılımıyla; Şifa Zirvesi kurs paketi derken, tilki nihayet döndü, dolaştı, kürkçü dükkânına geri geldi.

Bazen kendi kendime soruyorum, senin anılarından okura ne?

Niye kafa şişiriyorsun?

İçimdeki ses her zaman düşüncemin önüne geçiyor. Yazmalısın, eskiye taş atanlar, eskinin her türlü imkânsızlığa rağmen her kademede; Türkiye Cumhuriyeti yasalarını uygulama konusunda ayrı ayrı bağımsızdı.

Kayırmacılık yoktu!

Hısım akraba, eş dost inanç pazarlaması ayyuka çıkmamıştı, liyakat öncelikliydi diye fısıldıyor kulağıma.

Bu düşüncelerle; Antakya İl Jandarma komutanlığından atama emrini eline alıp, Hassa’ya dönen Doruğun, Arsuz’a gidişine refakat etmeye devam dedi.

İster Askerlik mükellefiyetini yapmış bir yetişkin, isterseniz cinsiyetinizden dolayı askerlik görevi yapmamış bir kadın olun.

Kadın erkek her Türk vatandaşı bilir ki, askerlikte emir demiri keser. Doruk, Hatay’dan döndü, elindeki emri idari işlere verip, işleme koydu.

İzin’de olan İlçe J. Bölük Komutanı Okur döner dönmez, ilişiğini kesti ve ayrıldı. Bölgede sıkıyönetim olduğu için meyil müddeti ya da izni de kullanmayacaktı.

Kaplumbağa misali evini sırtına aldı, Hassa’dan İskenderun’a doğru yola çıktı.

Bu seferki yolculuk, Karayazıdan geliş gibi saatler süren uzun bir yolculuk değildi. Hassa- Kırıkhan, Top boğazı, Belen derken; İskenderun kavşaktan Arsuz’a ulaşmak 2 saat bile sürmedi.

Karaağaç köyü kavşağından dönüp, sahil yoluna girdiğinde, Doruk gözlerine inanamadı.

Akdeniz yolun sağ tarafında ona eşlik ediyordu.

Kıyıya vuran küçük dalgalar hoş geldin der gibi gülümsüyordu.

Akdeniz, zaman zaman yoldan uzaklaşıp, sonra geri dönüşü, yol boyu refakati moralini yükseltmiş, kıyıya vuran küçük dalgaları, gülümseyerek eliyle selamlamıştı.

Karaağaç Arsuz arası yaklaşık 30/35 dakikalık bir mesafeydi. Aruz’ un içinde, ana yol üzerinde, bahçeli küçücük bir lojman onları bekliyordu.

Arsuz bir sayfiye beldesiydi.

Tatilcilerin büyük kısmı ayrılmış, sessiz sakin bir belde duruyordu orta yerde. Bucak Jandarma Takım Komutanlığı, solunda Deniz Piyade Tb. Komutanlığı, sağında azınlık haklarına sahip bir vatandaşın tarihi yalısı ve bir adım ötesinde, turistik otel. Önü İskenderun körfezine açılan tertemiz bir plaj!  Bahçesinde kolları binaların üzerine uzanan, kocaman Okaliptüs ağaçları…

Doruk, Göreve başlamadan önce, yardımcısı Güneşle tanıştı, görev yapacağı bina ve müştemilatına şöyle göz ucuyla bir baktı, içinden Kuran’da tanımlanan cennet burası olmalı diye geçirdi. 

Beldeye, karakolun yerine, resmen bayılmıştı!

Torpilsiz,  tavassutsuz böyle bir yere düşmesi, göğsünü kabarttı, koltuk altı şişti. Kendine olan güveni bir kere daha pekişti. Odasına geçti, daktiloyu önüne aldı, kısa bir göreve başlama mesajı yazdı ve yardımcısından İskenderun İlçe Bölük Komutanlığına telefonla yazdırmasını rica etti.

                                                                         …/…