Doruk ilk 15 günü çok hızlı yaşadı! Takıma bağlı görev ve sorumluluk alanındaki bütün köyleri tek tek gezdi. Köylerin güzelliğine hayran kaldı. Haymaseki, Avcılarsuyu, Hacıahmetli, Gözcüler portakal, mandalina ve limon bahçeleriyle göz kamaştırıyordu. Narinciye bahçelerinin etrafı sık andız ağaçlarıyla, çevrilmiş, ince uzun andız ağaçları birbirine yaslanarak omuz omuza vermiş, bahçedeki meyveleri aşırı rüzgâr ve kışın dona karşı korumak için gökyüzüne uzanabildiği kadar uzanmış, hiç yorulmadan dirsek temasında dimdik ayakta dikiliyorlardı.
Meyve bahçelerinin aralarında, birbirini kıskandıran sebze bahçeleri vardı. Domates fideleri ilkbahar mevsimindeki ya da yaz içindeki canlılıkta, ışıl ışıl meyvelerle dolu!
Biber, patlıcan vs aklınıza ne gelirse hepsi aynı canlılıkta ve taze…
Gökmeydanı, Üçgüllük, Madenli, Kepirce köyleri biraz farklı. Üçgüllük köyünde tütüncülük, özellikle de tömbeki tütünü ağırlıklı üretiliyor.
Kepirce ve Madenli köylerinde ise tahıl ekimi öne çıkmış!
Bucakla, İskenderun arası çok yakın olduğu için köylerde köy muhtarı, ihtiyar heyet üyesi bulmak, denizde balık avlamaktan daha zor.
Takım komutan yardımcısı Güneş, köy dosyalarında biriken adli mülki ve askeri evrakları, büyük bir gayretle temizledi. Madenli köy Muhtarına ulaşamıyormuş. Bu yüzden madenli köyündeki evraklar olduğu gibi duruyormuş.
Doruk bunları duyunca, santrali aradı, Madenli köyünü bul telefona kim çıkarsa, beni görüştür dedi. Dedi de için için köpürmüştü.
Hem köy muhtarı olacaksın, hem karakola hiç uğramayacaksın, diye kendiyle içinden yüksek sesle konuşup dururken telefon çaldı.
Ahizeyi eline aldı karşı tarafta madenli köy bekçisi vardı.
-Sakin sakin sordu!
-Köy Muhtarı nerede?
-İskenderun’da Komutanım.
-Niçin hiç Karakola Uğramıyor?
-O uğramaz komutanım…
-Adı ne muhtarın?
-Yangın!
-Sen yangına benden selam söyle. Karakola yeni biri atanmış, hem seninle tanışmak istiyor hem de biriken evrakları infaz edecekmiş dersin.
Unutma iki gün içinde gelmezse, ben köye gelirim. Muhtar falan demem köy meydanı da meydan dayağı çekerim dedi ve telefonu kapattı.
Konuşmak Doruğun öfkesini azaltmıştı! Hele bi gelsin her hafta, karakol gelme bağımlısı yapmasam onu diye verdi veriştirdi.
Bu arada gece pusuları, yol araması bütün hızıyla devam ediyor. Kurulmuş makine gibi işliyor hizmet. Bazen gece saat 03 00/03 30 da arama yapılan noktada duran, kaçakçı taşeronları şaka yollu takılıyorlar. “Komutan sen sıkı tut buraları, biz yumurtalıktan malı çıkarttık, yolcu ettik” diyor ve pis pis sırıtıyorlar. Doruk nerede ne halt yerseniz yiyin benim mıntıkamdan uzak durun sözleriyle karşılık veriyordu..
Madenli bekçisiyle görüşmesinin üzerinden daha 24 saat geçmemişti. Nahiye müdürü Kemal Beyle binanın giriş kısmında ayaküstü sohbet ediyorlardı.
Bir ara giriş kapısı önünde kahverengi renkli bir Mercedes göründü. Doğrudan karakol bahçesine girdi. Araba durdu, direksiyondan inen beyinde üzerindeki elbise kahverengiydi.
-Doruk Müdür’e sordu tanıyormuşsun, kim bu adam?
-Madenli köy muhtarı Yangın!
Takım elbiseli, Beyza gömlekli, kravatlı milletvekili şıklında bir muhtarı ilk defa görüyordu Doruk!
Muhtar arabayı kapattı, gülümseyerek yaklaştı yanlarına.
Kıyafeti kadar konuşma üslubu da düzgündü.
Önce Müdürle selamlaştı sonra doruğa hoş geldin derken, madenli köy muhtarı Yangın diye kendini tanıttı.
Sonra içeri girildi, çaylar söylendi, çay içilirken Güneş evrakla çıkarttı, karakola davet edilecekler listelendi.
Olmayanlar için ilmühaber düzenlendi.
Muhtar İşler bitince çıkarken; komutanım köy bekçisi bana, karakola gelmezsem, meydan daya atacağınızı söyledi.
Ben niye karakola geleyim?
Siz devriyenizi gönderin, ben köyün mülkiye amiriyim.
Hiçbir köyde olmayan bir köy konağım var.
Önünde Türk bayrağı dalgalanıyor, köy bekçisi de 24 saat görev başında.
Bir gün sizde misafirim olun diye davet etti.
Doruk muhtarı dinledikten sonra, söylediklerinde haklılık payı olduğunu kabul etti. En kısa zamanda ziyaret etmek için söz verdi.
Hafta sonunda Müdürü de alıp gelirim diye randevulaştılar.
Kemal beyin Murat 124 otomobili vardı. Kemal Beyin kaptanlığında, Madenli köy muhtarı Yalgın’ın davetine icabet edildi.
Köye ve Köy konağına varınca, doruğun şaşkınlığı daha çok arttı.
Kapının önünde Atatürk büstü, muntazam bir kailde ve bayrak direği, küçük amma görkemli konak!
İçeri girince bir Kaymakamlık makamı kadar özenle döşenmiş oda, odaya uygun kürsü, döner koltuk ve misafir koltukları. Evrak dolabı, masanın üstünde kalemlik, sumen, dolma kalem takımı Türk bayrağı vs…
Makamı görünce ağzı açık kaldı Doruğun...
Kendi makamı gözlerinin önünden geçince, kanatlarını görünce kabaran, ayaklarını görünce, kanatları düşen tavuz kuşu geldi gözlerinin önüne...
Muhabbet devam ederken, ne ikram edeyim ne içersiniz muhabbetine hiç girmedi. Oturduğu makam koltuğunun bir gözünü açtı bir şişe Johnnie Walker viski çıkarttı masanın üstüne. Aynı gözden 3 bardak, sol gözden badem, Antep fıstığı ve anında buzlu viski servisi hazırdı.
Yangın, köy muhtarlığına yeni bir vizyon kazandırmıştı. Keşke her köy muhtarı bu ufka ulaşsa, İşte o zaman Türkiye muhasır medeniyet yolunda hızla ilerlerdi.
…/...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder