29 Aralık 2017 Cuma

Gölge Etme İhsan Senin Olsun!


Bu gün 29 Aralık, 2018’e 1 gün kaldı! Gönül  istiyor ki, yeni yıla umutla girelim.
Karamsarlık iki bin 17’de kalsın!
Hiç  değilse yılbaşını huzurlu geçirelim.
Kendilerini eski Mısır'ın ll. Ramses'i zannedenlerin, estirdiği kara yeli unutalım.
Unutalım demek  yeter mi?
Yetmediği çok açık.
Zira tabiat ana  bizim gönderdiğimiz pozitif enerjiyi aldı.
Geriye  olumlu dönüş de yaptı.
İç ege kış ortasında Nisan'ı yaşıyor.
Sıcaklık  mevsim normallerinin çok üstünde.
Hava pırıl pırıl güneşli!
İnsanın kanı kaynıyor. 
Çoluk  çocuğu toplayıp; cümbür cemaat,  pikniğe gidesi geliyor…

Biz bu güzel havada piknik yapmayı düşlerken,  696 sayılı khk’nın estirdiği kavurucu soğonu unutalım derken, bir de baktık ki, AK Deniz’in sıcak kenti Antalya’dan kemikleri donduran poyraz esmeye başlamış!
Ne demek istediğimi şıp diye anladığınızı biliyorum.
Antalya mülkiye amiri, Antalya’nın ‘helal turizm merkezi' olmasını teklif etmiş!
Kime mi?
Kime olduğunun ne önemi var?
Antalya’dan esen poyraz iliklerinize kadar üşütmedi mi? Sizi bilmem ama ben gerçekten buz adam oldum. 21. yy ilk çeyreğini, geride bırakmaya ramak kalmışken, bu zeka, bu fikir  hakikaten akla ziyan.
Keşke bu muhterem, Dünya Uygarlıklarına bir göz atsa; Eski Mısır’ı, İnka’yı, Hititleri ve Mu’yu inceleme şansı yakalasaydı.
Merak  ettim, açıkça sormak istiyorum, helal turizm merkezi nasıl olmalı?.
Ve  aklımda, birbirinden bağımsız  ardı arkasına sorular uçuşuyor...
Ne helal- Ne haram kim nasıl karar verecek?
Mesela:
Bal Arısına glikoz verip üretilen balı almak satmak, yemek yedirmek; helal mı haram mı?
Niye baldan başladım biliyor musunuz, tatlı yiyelim tatlı konuşalım diye.
Hadi, arının kursağından çıkan  bala, hile karıştıranları bir tarafa bırakalım.
Din eğitimi almak için,  imam Hatip okullarına giden küçük çocuklara yapılan; cinsel istismar helal, sanığı yargılamak haram mı denmeli?
Ya da cemaatlere ait adı bilinen vakıf yurtlarında kalan kız ve erkek çocuklara yapılan istismar helal; çocuk istismarlarını kamuoyuna duyuran basın mensuplarının eylemi haram mı kabul edilmeli?
Rüşvet almak helal, rüşvet alana yolsuzluk yaptı demek haram mı sayılmalı?
Ege Deniz’indeki  18 Adanın Yunanistan tarafından işgali helal, Adalarımız işgale uğradı demek haram mı olmalı?.
Amacım 2017’nin istatistiklerini çıkartmak değil. İki bin 17’de ne olup bittiğini okumak isteyen; Yılamaz Özdil’i okumalı.
Ben sadece çağ ötesi düşünce ve fikirlere dikkat çekmek istiyorum. Mesela Antalyayı helal turizm merkezi yapmak isteyen akla;  Askeri birliklere verilen At eti  turizm merkezi menüsüne girsin mi diye, gazete muhabirleri keşke sorsaydı.

Verilecek cevabı ben çok merak ediyorum, ya siz merak etmediniz mi?
Türkiye’yi 16 yıldan beri yönetenlerin iktidarında ne helal ne haram birbirine karıştı. Türkiye Arap kültürü istemiyor.
Anadolu binlerce yıldan beri kadim devletlere ev sahipliği yaptı. Mustafa kemal Atatürk’ün ifadesiyle “Anadolu 7000 yıllık Türk beşiğidir.”
Türk milleti, ne haram ne helal, Arap ve Osmanlı hayranlarından çok daha iyi bilir.Onlar  yeter ki gölge etmesin.  Çağ dışı düşünce ve fikirlerini kendilerine saklasın.

Yeni Yılınız Kutlu Olsun!

22 Aralık 2017 Cuma

Önce Vatan!

     

                                                              
Biliyorum;  siyasi, ekonomik ve de konjektürel gündemi benden daha iyi takip ediyor,yakından izliyorsunuz.
Görünen gerçekler orta yerde  olsa da, her pencerenin baktığı istikamet ve  açı farklı. Kendi evinizde bile, her odanın penceresinden  farklı resim, renk ve de manzara izliyorsunuz.
Bu yüzden birde bizim pencereden bakalım; görünen yeşilliği  birlikte izleyelim değerlendirelim istiyorum.
Ne dersiniz?
İsterseniz Kudüs yangınını sona  bırakalım. Söze  yakın komşumuz Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos’ün küstahlığla başlayalım.
Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos, Ana Muhalefet Partisi  lideri Kemal Kılıçtaroğlu’nun bütçe konuşmaları sırasındaki işgal edilen 18 Türk Adası ve bir kayalığı TBMM gündemine getirip, iktidarı  eleştirisine;  EGE Denizinin  öte kıyısından cevap vermiş!

 “Gelde Al” Diyor!
Edepsize bak!
Ne çabukta unuttular, Kocatepe’de uğradıkları bozgunu,  İzmir’de sapır sapır denize döküldükleri günleri.
O  unutsa da, biz hatırlıyoruz.
Bir yaz günü, Ağustos’un 26’sında  Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz İleri” emriyle Taarruz a  geçen mehmetçik: 9 Eylülde İzmir’de zaferle kuçaklaşmıştı.
İsterseniz çok utanmasınlar  diye Yunan orduları başkomutanı, Trikopisin esir düşmesinden hiç söz etmeyelim.
Bu günlerde Türkiye’ye karşı küstahlık eden edene.
Niçin bu duruma düştük diye kendi kendimize mutlaka sormalıyız…
Her sabah,  gazeteler    şu  küstaha bak manşetleriyle okuyucuya ulaşıyor.
Belli ki gemi rotasında seyretmiyor!
Görünen o ki, açık sukarda şiddetli fırtına var!
 Gemi kaptanı  dümen tutmakta sıkıntılı,  rotayı bulmakta ehliyetsiz.
ABD Başkanı Danılt Trump Küdüs’ü İsrail başkenti olarak tanımakta kararlı.

İsrail'in "Kudüs'ün İsrail Devleti'nin başkenti olduğunu bilmek için uluslararası kuruluşların onayına ihtiyacımız yok" diyen BM Daimi Temsilcisi Danny Danon  demeci manşette!
Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed’in Medine Müdafaası kahramanı olarak bilinen  Osmanlı Paşası Fahreddin Türkkan'a "hırsız" diye uzanan dili gündemin baş köşesinde.

Kördüğüm   olan uluslar arası ilişkiler  yumağınaki “ küstahlık” manşetini hak eden gündemdeki haberler;
hiçte hayra alamet değil!!!
Sanki Türkiye’nin etrafındaki çember her geçen gün biraz daha daralıyor. 
Biliyorsunuz, Donald Trump'a Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımaktan vazgeçme çağrısı yapan karar tasarısı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'de 14 üyenin  tasarıya desteğiyle geçti.
Geçti geçmesinede  ABD’nin vetosuyla geçersiz sayıldı.
Ardından, ABD’nin BM daimi temsilcisi Büyükelçi Nikki Haley'in tasarıyı destekleyen ülkeleri gözlerinin içine baka baka "Bugün burada tanık olduğumuz şey asla unutulmayacak" diye  tehdit'i  hala BM temsilcilerinin kulaklarında.
Hepsi bu kadar mı?
 Hayır hayır!
Nikki Haley’den sonra da Trump: “BM'deki Kudüs oylamasında bize karşı oy verenlere yardımı kesebiliriz”  diye gözdağı vermekten geri kalmadı.
Bu tehdide rağmen, BM Genel Kurulunda yapılan oylamada, ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma kararını reddederek, Trump ve Netanyahu'ya iyi bir ders verdi.
Birleşmiş Milletler genel kurulu, el mi yaman bey mi yaman deyimine, yeni bir anlam kazandırdı ve el yaman dedi. Külhanbeyliğe pirim vermez göründü.
Şimdi ne olacak diye sormanın anlamı elbette yok!
Filistinli  çocuklar yine elinde taşlarla İsrail askerine saldıracak,  Askerler onları kurşunlayacak ölenler şehit kalanlar gazi olmaya devam edecek.
ABD Kararından vazgeçer mi? Yaşayıp birlikte döreceğiz.
Şimdi geriye dönüp Tramp’ın tehdiyle ilgili; Mustafa Kemal Atatürk’ün İstiklal savaşından sonra söylediği altın değerindeki Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.”  Vecizesini hatırlatmak; çerçeveleterek  asmak isterim.
İşte Tramp’ın dediği şey Atatürk’ün 1 asır önce söylediğ ve  altını çizdiği gerçeğin ta kendisidir. Lafla peynir gemisi asla yol almaz.
Ve son söz!
Donald Trump'a Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma kararı, en çok ona karşı çıkıyor görünenlerin işine yaramış ve değirmenine su taşımıştır. Reza Zarraf ve Man Adası sarmalından ufak tefek sıyrıklarla kurtarmıştır.
Türkiya’nin  kendi  sorunları , Küdüs’ten öncelikli olmalı. 
Sosyal medyayı takip edenler ; Küdüsü yönetenlerin, Karabağ işgaline karşı Ermeni işgalcilerin yanında saf tuttuğunu, Diosboranın  soykırım oyunun destekleyenler arasında olduğunu mutlaka görüp okuyor  ve bizim Filistin hayranlığımza  bir anlam veremiyor olmalı.
Türk milleti önce, Türkiye  Cumhuriyetine sahip çıkmalı, demokrasiyi korumalı; kendi topraklarının işgaline izin vermemeli.
Önce Vatan!


16 Aralık 2017 Cumartesi

Adaletin Bu Mu Dünya

Amerika'nın Tüccar Başkanı; Donald Trump Dünyanın gözlerinin içine baka baka, Filistin’i ateşe verdi.
Bir yanda her türlü gelişmiş silahla donatılmış profosyönel İsrail askeri, karşılarında taşla haklarını arayan, Filistinli garip çocuklar.
Gel de” Adaletin Bu Mu Dünya” türküsünü çığırma!
 “Güvenemem Servetime malıma, Ümidim Yok Bugün İle Yarına, Toprak Beni De Basacak Bağrına” mısralarıyla başlayan bu Anadolu türküsü:
“Adaletin Bu Mu Dünya
Ne Yar Verdin
Ne Mal Dünya
Kötülerinsin Sen Dünya
İyileri Öldüren Dünya”
Nakaratıyla devam eden sözler,  sanki bu gün Filistin’de merminin üzerine taşla giden, daha reşit olmamış; 13-14 yaşındaki çocuklar için yazılmış ve bestelenmiş!
Gerçekten, adaleti var mı şu yalan Dünya'nın?
Kapatalım gözlerimizi,  bir topaç olarak görelim dünyayı ve vuralım kamçıyı dünyanın yüzüne!
Dünya dönsün tersine.
Kurulduğu günden beri, sahtekârlar, katiller, açgözlü tüccarlar, eşkıyalar, şakiler at koşturmadı mı üstünde?
Yoksullar, fakirler, güçsüz ve kimsesizler ya esir pazarlarında alındı satıldı ya da ilahlara kurban olarak boğazlandı.Hiç düşündük mü, bu gün değişen ne var?
Birkaç gün önce Donald Trump’ın Kudüs'ü İsrail’in başkenti olarak tanımasına tepki olarak; Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatına İstanbul’da ev sahipliği yaptı.

İslam İşbirliği Teşkilatı İstanbul’da Kudüs’ü konuşurken, sözüm ona bir şeriat devleti olan Suudi Arabistan başka bir İslam devleti, Yemeni bombalıyordu.
Şimdi eğri oturup doğru konuşma zamanı.  
Türkiye’nin ev sahipliğinde, İstanbul'da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın aldığı karar ABD’nin Tüccar başkanına geri adım attıracak güçlü ve caydırıcı bir karar mı?
Devletlerin caydırıcılık ölçüsü, güçlü ekonomi ve güçlü ordu ikilisiyle doğru orantılı olduğunu her aklıselim bilir.
Daha önemlisi dürüst, sözünün eri geri adım atmayan, gerçek devlet adamı profilide olmazsa olmazıdır.
Bir Kızılderili Atasözü:“Işığı önüne alda yürü. Gölgen arkandan, ister gelsin ister gelmesin” diyor.
Bu Atasözü ışığında şapkamızı tekrar önümüze koyup yeniden düşünelim ve kendi kendimize soralım.

İstanbul'da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın aldığı karar, ABD’nin Tüccar başkanına geri adım attıracak güçlü ve caydırıcı bir karar mı; sorusuna g kaç kişi özü kapalı evet der.
İçimden bir ses diyor ki iki elin parmaklarını geçmez.
Neden mi?
Alınan kararlar, iç siyasete malzeme, seçmene selam yola devam diye baştan sona gazete manşeti kokuyor.
Gerçekten caydırıcılık istenseydi;
 Filistin’e ve Filistin’i savunacak askerlere; silah, mühimmat, teçhizat, eğitim vs gibi radikal kararlar alınırdı.
Örnek mi istersiniz?
ABD nin yanı başımızdaki PYD/PKK’ya TIR dolusu askeri yardım gönderdiğini, askeri eğitim verdiğini hatırlatmak zannedersem somut örnek oluşturmaya yeterde artar.



7 Aralık 2017 Perşembe

Kudüs Ve Düşündürdükleri


Bu yazıyı bir fotoğraf makinesinden çıkan siyah beyaz resim veya bir kameranın çektiği montajsız film olarak bakmalı ve görmeliyiz.
Bu millet ne çektiyse yalakalıktan, yağcılıktan ve onları besleyen; iktidar sahiplerinin körlüğünden çekti. Herkes bilir ki, tarafsız gerçek bir eleştiri, samimi devlet adamı için bir ışık, bir pusula ve de kutup yıldızıdır.
Kutup yıldızına bakan yolunu kaybetmez! Karanlığa  rağmen, istikametini korur ve hedefine doğru yürür.
Öyleyse bizim gemi neden; pupa yelken, kayalıklara doğru hızla yol alıyor?
İşte dümeni elinde bulunduranlar bu basit soruyu kendi kendine sormalı ve cevabını aynada kenidi yüzüne bakarak vermeli.
Bizim bir atasözümüz  “Kılavuzu Karga Olanın Burnu xoktan “ kurtulmaz der! İktidar nimetleriyle beslenen kargalar, gerçekleri söyleyemez.

Sadece hoşa gidecek cümle kurar, haklı olup olmadığına bakmaz! Önüne atılanyulaflara, mısırlara, buğdaylara bakar.
Yeşil Dolara, mor Eruoya tapar.
İşte Türkiye sırf bu yüzden beka sorunu yaşıyor.
 Elbette emperyalist güçlerin, öteden beri Türkiye uzerinde hayalleri, beslediği kötü emelleri var.
Tarih boyunca bu emellerini gerçekleştirmeye çalıştı. Bundan sonrada hiç kuşkusuz çalışacak.
Öyleyse Türk Milleti kendi başına seçtiği kişileri iyi seçmek zorunda.
Atatürk yıllar önce; “Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!"deme ihtiyacı duymuş…
Bu söz elbette boş yere durup dururken aklına estiği için söylenmiş basit bir söz olarak algılanamaz.
Bu uyarı bile Mustafa Kemal’in bu günleri görüp okuduğunun işareti olarak, değerlendirilmesi gerekmez mi?
Bunları durup dururken kaleme almadığımı ya da neden yazdığımı bu kalemi takip eden okuyan herkes iyi bilyor.
Şimdi içeriği biraz daha açmalı, dobra dobra düşüncelerimi ortaya dökmeliyim.
Farkındaysanız yakın coğrafyamızda yıllar önce düzenlenen santraç turnuvası devam ediyor.
Bu tarihi, istersen asırlar öncesine götürür, istersen yakın tarihe,  Irak'ın işgaline, Arap baharı esintisine ve BOP eş başkanlığı böbürlenmesine kadar yakına çekebiliriz.
Oyun, o günden bu güne piyon, fil, at kale hamleleriyle idare edildi. Şimdi Vezir ve Şah'ın hamlesi söz konusu.
ABD başkanı Donald Trump’un Küdüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasını açıklaması; Şah mata doğru vezirle yapılan hamlelerden biri ve en önemlisi!
Trump bu hamleyi yaparken; amiyane tabirle bu bölgede devlet yöneten iktidar sahiplerini hiç kazımadığını ciddiye almadığını açıkca ortaya koymuş olmuyor mu?
Bu demek oluyor ki,Türkiye başta olmak üzere bu coğrafyada eğemenliğini sürdüren devletleri yönetenlerin ABD nazarında hiçbir esması yok.
Demek ki, bir Devletin başındaki siyasetçiyi, kendi beslediği kargaların dünya lideri ilan etmesiyle; siyasetçi dünya lideri olmuyormuş…

Hatta “Ey Trump! Sen ne yapmak istiyorsun”? Sorusu da karşılık bulmaz,kimse tarafından duymaz,  hatta cevap verilmeye bile değer bulunmayabiliyormuş. 

Neden mi? 

Askerinin başına çuval geçirenlere, hesap sora mayanın, bir ajan için nota verenlerin düşeceği en alt seviye kazınmamak, ciddiye alınmamakla ödüllendiriliyor.
Yetim hakkıyla alınan lüks jetle Nasrettin Hoca’nın çıra yüklü karakaçanı gibi seyirtmekle de dünya lideri olunmadığı gözler önünde
Şimdi şapkamızı dizimizin üstüne koyalım, kendi kendimize düşünelim. ABD Başkanı Trump’un söz dinlemesi için yada amiane tabirle kazıması için bölge liderleri nasıl olmalıydı?
-          İlk önce samimi ve dürüst olmalı.
-          Sözüne  sadık ve güvenilir olmalı
-          Ahlaklı olmalı.
-           Kul hakkı yememeli
-          Rüşvet  almamalı alanı korumamalı.
-           Ne konuştuğunu bilmeli, ağzından çıkanı kulakları duymalı
-          Verdiği söze sadık kalmalı.
-          Yeri geldiğinde yumruğunu masaya vurabilmeli ve vurunca masayı devirmeli
-          Masa devrilince geri dönüp oturmamalı.
-          Hukuka saygılı olmalı
-           Adalete  inanmalı.
-           Laik  cumhuriyete  sahip çıkmalı.
-           Demokrasiyi  içine sindirmeli.
-          Kendi vatandaşını ötelememeli, siyaset uğruna bölmemeli.
-          Vatanın birliği milletin bölünmaz bütünlüğü için çırpınmalı, en önemliside demokrasinin olmazsa olmazı nuhalefete tahamül edilmesi gereğinin bilincinde olunmalı vs vs…
Maddeler halinde yazdığım basit özelliklere, okuyanlarda aklından geçen; örf, adet, gelenek ve göreneklerimize uygun ilave eder, ekleyebilir.

 Bu ve bunun ötesinde daha çok özelliğe sahip olan devlet adamını, bir başka devletin başındaki her kim olursa olsun asla yok sayamaz.
Ben sizi yok sayıyorum, kazımıyorum demez, demek haddine de düşmez.

Culuk gibi kabararak saygın devlet adamı olunmaz. Her kubaranı  lider  kabul etselerdi, Dünyayı Hindiler yönetmez miydi?

1 Aralık 2017 Cuma

AnAsInIn BoĞaSı



Tarihçi, araştırmacı yazar, 23 dil bilen Ali Narçın’ın;  dünya uygarlıklarıyla ilgili yazdığı 10 kitaptan oluşan bir set aldım ve okumaya başladım.
Kitapların adını tek tek saymayacağım. Teknolojinin imkân verdiği yerlerde, kitap resimlerini toplu paylaşacağım.
Kargodan iki gün önce teslim aldığım setin içinden  “NİL’İN EZOTERİK ÜLKESİ ESKİ MISIR VE İNKA’YI” eş zamanlı okumaya başladım.
 Okudukça, insan geçmişe ait çok ilginç bilgilerle tanışıyor. Ve öğrendiğin her yeni kelime,”Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” diyen Sokrates’i hatırlatıyor.
Biliyorum Türkiye gündemi,  ateş topu gibi kıp kızıl! İktidar- ve muhalefet  ejderha gibi biri üzerine ağzından aşeş fışkırtıyor.

Bir tarafta, iktidar yakınlarının “Man Adasına gönderilen paralara ait basına dağıtılan belgeler öbür tarafta; ABD mahkemeye konuşan Reza Zarrab’ın itirafları…
Pislik diz boyu! Yakalardan kir dökülüyor. Dillerden  küfür fışkırıyor ve ben pür dikkat Eski mısır uygarlığını okuyorum .
Şu sıralar 53. sayfadayım. Bir cümle dikkatimi çekti! “ Mısır mitolojisi başlıbaşına bir tanılar üretme platformu şeklinde görülmektedir” diyor ve devam ediyor.
“Eski Mısır’da gök tanrıçası, Osiris, İsis, Neftis ve Sethin annesidir. “Ebedi anne” olarak bilinir. Bedeni yıldızlarla süslü olarak betimlenir. Bu da Nut’in kozmik hareketlerin  sembolü olduğunu gösterir. Hava Tanrısı Su ile Tefnut’un kızıdır. Yeraltı Tanrısı ya da toprak Tanrısı Geb’in karısıdır. Kimi zaman vücudu gökten yeryüzüne eğilmiş vaziyettedir. Babası Tanrı Şu, kollarını uzatarak Nut’u yükseklerde, yeryüzü ve kocası Geb’den uzak tutar.
Kimi zaman evrenin üzerinde duran bir inek görünümünde betimlenir. Cinler ona destek olur. güneş’in annesi ve karısıdır. Her sabah altın bir dana doğurur. Dana büyüyerek gökyüzünün en yüksek noktasında boğaya dönüşür ve annesi Nut’u döller. Akşam olunca da güneş onu yutar. Sabaha kadar gebeliği devam eder. Mısırlılar ona “anasının boğası” adını takalar.”
Mitolojik anlatım  böyle devam edip gidiyor. 
Biliyorum ,Türkiye gündemiyle Esik mısır mitolojisi arasında ne alaka diye bin bir soru takılıyor aklınıza.
Bence yazılanları bir kere daha gözden geçirilirse, ya da olayı kaynağından detaylı bir şekilde  incelenirse; aradağki bağ bariz bir şekilde görülecektir.
Muhalefein açtığı kutudan çıkan belgelere,  daha ne olduğunu incelemeden koro halinde sahte diyenler; meclis araştırmasını sayısal çoğunluklarına dayanarak ret edenlerin altın dana doğuran mitolojik tanrılardan sizce farkı var mı?
Ya da ABD mahkeme önüne çıkan Reza Zarrab’ın, itiraflarını dinlemeden  reddedenlerin; evrenin üzerinde inek görünümünde  betimlenen mitolojik anlatım ya da tanımdan ne farkı var?
Basının enine boyuna verdiği gündeme ait olayları, papağan gibi tekrarlamak yerine; olaylara değişik bir pencereden, birlikte bakalım istedim.
Görmek isteyenin gözlerini bağlasanız, gerçekleri görecek , görmek istemeyenler de parmaklarını göz kapaklarının üzerine koyacak; alemi görmeyecek: o almi görmeyince  dünya yok mu olacak?
Elbette Hayır.
Ülkemizde  gündeme bomba düşen   onca olayın bir tanesi Japonya'da yaşansa, bırakın makam sahiplerinin koltuklarında  kalmasını, suçlamaya muhatap olanlar canına kıyar harakiri yapardı. 
Maşallah, bizimkilerin  pişkinlikte üstüne yok! Utanmadan, yüzleri kızarmadan insan içine bile çıkabiliyorlar.





24 Kasım 2017 Cuma

BU GÜN 24 KASIM

      
                              
Bu gün 24 Kasım, ne  büyük bir gün?Cumhuriyetin kurucusu, Mustafa Kemal Atürk’ün yeni  nesli emanet ettiği muallimlerin büyük günü bu gün!.
Bu yolda yürüyen, Cumhuriyete, Laiklik ilkesine; cumhuriyetin Kuruluş felsefesine ve  demokrasiye yürekten inanan tüm öğretmenlerimizin günü…
Öğretmenler günü: öylesine kutlanan, ekonomiye kaynak aktaran  sıradan bir gün değil!

Muhasır medeniyete kapı aralayan, karanlığa mum yakan, ilim, bilm yolunda ter döken ; çocuklarımızın,  gençlerimizin  yolunu aydınlatan çok ama pek çok önemli bir gününün anılması.


Ne mutlu bu kutsal mesleğe gönül verenlere! Ne mutlu çocuklarımıza bir kelime öğretenlere. Bu yolda tavizsiz yürüyen tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü  kutlu olsun!

21 Kasım 2017 Salı

KaRnE

Geçen hafta kaleme aldığım, 10 Kasım 2017 (?) İyi Geldi başlılığı ile yayımlanan makale içinde;  (Mustafa Kemal Atatürk'ü anma etkinliklerini, hem iftiharla, hem de şaşkınlıkla izledik.) cümlesini kurmuştum.
Bu gün “şaşkınlık” kelimesini kullanmaktaki isabeti;  eski Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanının yeniden seçilmesiyle,  üzülerek hep birlikte gördük…
 Keşke yanılsaydık!
Bu sohbette TBMM başkanlığına yeniden seçilen zatın, Atatürk hakkındaki negatif düşüncesi yer almayacak!
Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti hakkındaki bilinen olumsuz fikirleri dile getirilmeyecek!
Daha ilk günden, eski kirli çamaşırlar sepete atılırsa, erken kokmaz okuyucunun burun direği kırılmaz mı?
Kırılır!
Öyleyse bugün ne konuşacağız?  Bu konuda bir çalışma ön hazırlık yapmadım.
Doğaçlama konuya girer, gündemi birlikte yorumlar; muhabbeti kendi mecrasında şekillendiriz diye düşündüm.
Bi bakıma hem nala hem de mıha vuracağız…
İsterseniz bu gün TBMM yapılan seçimi yok sayalım!
Hafta içinde siyasete saç baş yolduran NATO’nun Norveç’te düzenlediği “Trident Javelin-2017” tatbikatta yaşanan rezalete kısaca bir göz atalım.
Niçin kısaca dedim?
Zira bu olay gündemi çok işgal etti. Biz herkesin dikkat çektiği, rezaletten söz etmek yerine; niçin bunları yaşıyoruz sorusuna cevap bulmaya çalışalım.  
Türkiye, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütüne, (NATO)18 Şubat 1952 yılında resmen katılmış.
Şaka bir yana, 28 üye ülkeden oluşan bu uluslar arası ittifakın 65 yıllık üyesiyiz.
Demek oluyor ki, Norveç’te düzenlenen bu tatbikat bizim katıldığımız ilk tatbikat değil.
Öyleyse geriye dönüp bakmak lazım!
Şimdiye kadar yapılan tatbikatlarda, Türkiye ve yöneticileri kaç gez düşman saflarında gösterildi?
Her ne kadar NATO içinde bulunduğumuz ittifak olsa da elbette 28 devletin hepsi dost kabul etmek saflık olur.
Siz ne kadar güçlüyseniz, ittifak içindeki devletler de size gücünüz kadar dosttur.
Ne zaman kan kaybeder ateşler içinde yatağa düşerseniz; bilin ki dost bildiklerimiz de karasinek gibi başımıza üşüşür.
Demek ki bir devlet kendi içinde birlik ve beraberliği sağlarsa; TSK (ORDUSU) güçlü olursa; müttefikleri onu sayar ve dost kabul eder, aksi olursa hem devleti hem başındakileri düşman saflarında hedef tahtasına oturtuverir...
Hafta içinde gündeme bomba gibi düşen, NATO rezaletinin özeti bu!

Durumu, Türkiye’nin üye ülkeler nazarında, durduğu veya görülmek istendiği yer olarak ele almak ve değerlendirmek sanırım yanlış olmaz.
Genel Sekreterin, yazılı ve sözlü özür dilemesi, yapılan yanlışı düzeltmeyeceği gibi,  gerçeği de değiştirmeyecektir.
Keza güdümlü basının “TÜRKİYENİN GÜCÜ NATOYA ÖZÜR DİLETTİ” manşeti Kendi kendini kandırmaktan öteye,  yağcılıktan başka bir anlam ifade etmediği gibi, Türkiye’yi güçlü de kılmaz.
Türkiye, gerçekten güçlü olsaydı bunları yaşamazdı.

 Türk Milleti, Norveç’teki rezaleti fark eden Binbaşı Ebru Nilhan Bozkurt’a ve kadınların önünü açan, Atatürk’e teşekkür borçlu.
Atatürk’ün Kurduğu Demokratik Laik Cumhuriyetin temsilcisi olan Bozkurt ve onun gibi Atatürkçü aydınlara, ihtiyacımız gün ışığı kadar açık değil mi?
On Kasım’da sergilenen tavrın samimiyeti, 21 Kasımda yapılan TBMM başkanlık seçimiyle ilk sömestrde sınıfta kaldı