Cumhuriyet
gazetesi davasının son duruşmasından, 7 tahliye 5 tutukluluğa devam kararı
çıktı!
Duruşmaya katılan
sanıklardan; Musa Kart, Bülent Utku, Önder Çelik, Mustafa
Kemal Güngör, Güray Öz, Hakan Kara ve Turhan Günay, özgürlüğe merhaba derken: Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Ahmet Şık ve Kemal
Aydoğdu kolları kelepçeli ceza evine geri döndüler.
Şöyle hep birlikte, elimizi şakağımıza koyalım,
bi düşünelim bu ne anlama geliyor?
Doğrusunu söylemek gerekirse, “Ergenekon, Balyoz, Casusluk” davaları ne anlama geldiyse bu
da onların bire bir kopyasıdır.
Bir kere daha iktidarın hukuksuzluğunu, yargı
istemese de; her şeye rağmen karara
bağlayacak ya da bağlamak zorunda demektir.
Türkiye;
hukukun bittiği, adaletin tatile çıktığı; hâkim ve savcıların bağımsızlığını
kaybettiği, cahiliye döneminin karanlığında çok zorlu, yazılı teste tabi tutuluyor.
Atatürk’ün
izinde yürüyen, Türk milleti: tarihinden aldığı ışıkla, bu sınavı verecek,
cumhuriyet zor da olsa ipi göğüsleyecek diye umut etmek isterim.
Atalarımız,
“Her yokuşun bir inişi” “ her gecenin bir sabahı var”
dememiş mi?
Öyleyse?
Tahliyeleri, şafak sökmesi olarak yorumlamak, karanlığın sonu
geldi diye değerlendirmek düşüyor bize.
Tahliye edilen 7 ve
tutukluluğu devam eden 5 sanığın
ifadelerini tek tek okudum.
Duruşmada savunma yaparken; elini
ovuşturan, boynunu büken, mahkeme heyetine yalvaran gözlerle bakan bir sanık
bile yoktu.
İfadeleri özetleyip canınızı sıkacak, dikkatinizi dağıtacak
değilim. İfadeleri ve sanıkların duruşunu merak edenler, muhteşem dik duruşu okusun
isterim.
O zaman bu yazının vermek istediği mesaj daha iyi anlaşılacak
ve değerlendirmek daha da kolaylaşacak.
Özellikle, mahkeme başkanı ile tutuklu sanık Ahmet Şık
arasında geçen konuşma ve tutanaklara yansıyan
ifadenin, Hukuk Fakültelerine ders notu; yüksek lisans eğitimi yapanlara
Doktora tez’i olabilecek nitelik ve niceliği görülmeli.
Ahmet Şık’ın annesi Fatma hanımın:
“Adalet sarayı yazan bina,
çirkefliklerin yeridir. Kesinlikle adalet yok ,adalet satılmış. Burası hukuk
devleti olsaydı oğlum içeride olmazdı” diye konuşan Fatma Şık sözlerine şöyle
devam etti: “Bu ilk değil. Ama dimdik ayaktayım. Gerçekler yerini bulacak.
Allah kahretsin. Yaşasın adalet, yaşasın özgürlük. Adalet sarayları başlarına
yıkılacak.” Tepkisi ise alkışı çok çok hak etmiş!
Tutuklu annesinin, mahkeme kararına karşı
gösterdiği bu tepki bile, şafak vakti çöken zifiri karanlığın bu yüzden arttığına
işaret sanki!
Lafı çok uzatmanın bir manası yok!
Eski defterleri açmanın da kimseye faydası olmayacak. En
iyisi gelin biz sözü , Nazım Hikmet’e bırakalım. Ve bu yazıya son noktayı “Yaşamak
şakaya gelmez” Şiir’iyle koyalım!
Ne
dersiniz?
Yaşamak
şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani,
yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı
ciddiye alacaksın,
yani o
derecede, öylesine ki,
mesela,
kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut
kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani,
öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde
bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.