13 Şubat 2019 Çarşamba

Yıllanmış Şarap!



Doruk akşamı iple çekti. Bir yanda ocakta kaynayan kazan, öbür tarafta kan akışını hızlandıran heyecan! 
İki ateş arasında gitti geldi.
İki elinde birer kova, saat başı soluğu, pınarın başında aldı. Giderken sağa, dönerken sola bakmaktan boynu tutuldu.
Çeşme başına gidiş Doruğun adrenalinini yükseltiyor, heyecanı tavan yapıyordu. Bu arada su almaya gelen birçok madam ve matmazelle selamlaşma, hatır sorma fırsatı da yakaladı.
Birçok madamın, matmazelin adını da öğrendi.
Çeşme başı muhabbeti bir başka!
Bazen Rumca konuşuyorlar kendi aralarında, Doruğa bakıp gülüyorlar, sonra sana bir şey demedik yanlış anlama diye kıkırdıyorlar.
 Muhabbet tam koyulaştığı sırada, bir dalgalanma yaşandı, kadınlar kızlar, elindeki kovayı savurdu koştu.
Meğer yolda mahalle kilisesinin ayinini yönetecek Papaz’ın gelişi görmüşler.  
Sıradaki hanımlar su kaplarını bırakıp papaza koşunca, Doruk sıra beklemekten kurtuldu. Kovaları sırayla kurnanın altına koydu dolmasını bekledi.
Beklerken Papaz’la kadınlar arasındaki diyalogu inceliyordu
Kimi papazın boynundaki asılı haç’ı öpüyor, kimi papazın kıyafetine elini sürüyordu. Olanları izlerken Doruğun aklına; Anadolu'daki dilek ağaçları geldi.
Rum kadınları neredeyse papaza çaput bağlayacak dilek taşları yapıştıracak diye düşünürken, baktı kovası dolmuş!
 Papaz’a uzaktan gülümsedi, kovaları eline aldı yavaş yavaş yürüdü. Yürürken kolundaki saate baktı vakit bayağı ilerlemişti.
Nerdeyse ikindi vakti gelmişti.
Gerçi Yeni mahallede ezan okunmuyor ya laf olsun diye söyledi işte. İşleri bitirmeli çarşıya inmeliyim diye düşündü. Adımlarını sıklaştırdı, kovaları koydu, odasına çıktı. Üzerini değiştirdi, çarşıya gitmek için geri indi.
Aklı hep akşam evine gidecekleri Madam Afrodit’teydi. Arkadaşlarıyla konuşmalı, gitmeden önce bir şey alınacaksa vakitli alınmalıydı.
Bunlar düşünerek yürüdü. Yolda karşılaştığı birkaç meslektaşıyla selamlaştı, bir iki esnafa merhaba derken gazinoya gelmişti.
Gazinonun bahçesinde devre arkadaşları toplanmış gırgır şamata, bol kahkahalı çay içiyorlardı. Bir sandalye çekti o da oturdu.
Musa, ocağa döndü, eliyle beni işaret edip; tavşankanı bir çay diye seslendi! Koyulaşmıştı Masada muhabbet…
Bir sürede böyle takıldılar. Güneş ufka yaklaşmış, feri azalmış, gölgeler uzamıştı. Nerdeyse akşam oldu olacaktı.
Gazinoda da akşam yemeği için bir kıpırdama başlamış,  masa örtüleri değişmeye başlamıştı. Bir iki kaş göz işaretiyle kalkalım mı dediler, zengin kalkışı yapıp orda kalan arkadaşlarına iyi akşamlar dileyip, ufaktan uzadılar.
Giderken yol üstündeki bir zücaciye uğrayıp Kütahya çini işlemeli küçük bir vazo aldılar, kırmızı kurdeleli hediye paketi yaptırdılar.
Kosta’nın kahvesine geldiklerinde, Panayot ceza evinde mahkûmlarının havalandırma saatinde olta attığı gibi, olta atıyordu.
Onları görünce yüzü güldü. Sitem eder gibi nerede kaldınız? Karnım zil çalıyor diye takıldı. Selamlaştılar, el sıkıştılar. Doruk ve arkadaşları biz hazırız, ne zaman uygunsa gidelim dedi.
Panayot, eliyle 1 dakika işareti yaptı ve madamın kapısına doğru yürüdü. Kısa süre sonra geri döndü.
Tamam,  madam bizi bekliyor dedi. Hep beraber yürüdüler. Afrodit kapıyı kapatmamıştı. Kendisi de kapının ağzında bekliyordu.
Üzerinde koyu renkli döpiyes vardı. Kır düşmüş saçları taranmış omuzlarının üzerine düşmüştü.  50- 55 yaşlarında sağlıklı bir madam karşıladı misafirlerini.
İstanbul Türkçe'sini Rum şivesiyle birleştirerek, her birinin ellerin nazikçe sıkıp evime hoş geldiniz diye bahçeye aldı.
Yemek masası verandaya hazırlanmış, servis tabakları yerleşmiş, soğuk yiyecekler servis tabaklarıyla eş zamanlı konulmuştu.
Küçük bir testi şarapta masanın yan tarafında duruyordu. Şarap kadehleri masada hazırdı.  Ayaküstü hoş beşten sonra masaya oturdular.
Kadehler doldu, hoş geldin açılışı ilk yudumla yapıldı ve Madam Afrodit, kendini tanıtmaya başladı. Ada’da yalnız yaşıyormuş.
Kışın İstanbul'a gider yazın gelirmiş.
Eşini kaybetmiş. Bir oğlu bir kızı varmış, onlarda yıllar önce Avustralya’ya gitmişler. Tatillerinde Madamı ziyaret ediyorlarmış.
Doruk ve arkadaşları da ailelerinden uzak olduğu için onlarla tanışmak istemiş ve yemeğe davet etmiş.  
İlk muhabbet tanışma faslıyla başladı, arada bir madam kalkıp sıcak soğuk yemekleri servis etti.  
Boşalan şarap kadehlerini de elleriyle doldurdu. 
Ara sıra da uyarıyordu, yıllanmış şarap testide durduğu gibi durmaz, dikkatli olun çocuklar diye…
Giderken hiç bitmeyecekmiş gibi gelen gece, Afrodit’in sımsıcak ev sahipliğinde nasıl geçti kimse anlamadı.
Belki yıllanmış şarabın da etkisi vardı. Sofradan kalktıklarında saat 24 00 yaklaşmıştı. Madama her biri ayrı ayrı teşekkür edip, kapıdan çıktılar. Doruk ve arkadaşları adına unutulmaz keyifli geçen bir geceydi.

                                                             …/…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder