İşler
rayına oturmuştu! Günlük işler sıradan hale gelmişti. Doruk’ta mesai bitiminde
şehir kulübüne takılmaya, oyun
masalarında kendine yer bulmaya başladı. Bazen konken, bazen okey, kare
kurulmadığı zamanda, tavla onayarak günün rutinliğini renklendiriyordu.
Yaşıtı
memurlar da vardı. Ziraat bankasında Çetin, İlçe ziraat memurluğunda
Kemal, Hükümet tabipliğinde Yusuf kendi
akranıydı.
İki
de orman bölge şefi vardı, Yüksel ve Murat! Kafa dengi arkadaşlardı. Mesai bitince kulüpte buluşmak, çay kahve
eliğinde günler gırgır şamata akıp gitmeye başlamıştı
Durun
hele!
Size
şehir kulübü işleticisi Nazif'ten söz etmedim değil mi?
Kulüpten
söz açılır da, Nazif’ten söz edilmez mi?
Nazif
sıra dışı bir insan!
Yaz
kış beyaz poplin gömlek giyer. Kışın üşümez yazın terlemez. Günün 24 saati ufak ufak demlenir. Lakin
kimse onun demlendiğini fark etmez.
Yanlış
bir tavır ve hareketine şahit olmaz.
İşini
sever.
Kime
nasıl hitap edeceğini ve nasıl davranacağını bilir ve saygı gösterir.
Çaykur,
kaç çeşit çay üretmiş, kaç ayrı paket
yapmışsa o, hepsini birleştirip,
harmanlayarak yaptığı karışımdan demler çayı…
Nazif’in çayını bi içen bir daha içer.
Doruk,
rutin işlerini bitirmiş, mesaisinin bitmesini caddeye bakan pencerenin önünde,
geleni gideni seyrederek, Nafiz’in demlediği çayı yudumlayacağı anı bekliyordu.
Ana
caddeden, İlçe J. Komutanlığı giriş kapısına yemenisi dağılmış, gözyaşı sel
olmuş bir kadının, koşar adım girdiğini gördü.
Karakol
nöbetçisi, genç kadına bir şeyler sormak istediyse de, o onu duymadı bile.
İkinci kat merdivenleri, koşarak çıktı.
Karakol
Komutanı odasının kapısını vurmadan girdi içeri. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı.
Gözyaşı yanaklarında iz bırakmıştı.
Doruk
Kadını gelirken gördüğü için, pencerenin önünden yerine geçmiş, ayakta onun
gelişini bekliyordu. Kadın girer girmez,
kocam beni dövdü. Bacaklarım mos mor diye eteğini kaldırıverdi.
Doruk,
tamam bacağını bana göstermene gerek yok! Seni Hükümet tabibine gönderir rapor
alırım derken, genç kadın!
Sende
gör!
Sen
Jandarmasın!
Benim
hakkımı sen arayacak teslim edeceksin. Kadının darp izini göstermesi ne ayıp ne
günah! Diye Doruğa ilk hayat dersini vermişti.
Doruk,
zile bastı, karakol nöbetçisine onbaşıya söyle, iki kişi teçhizatını kuşansın
hemen gelsin diye emir verdi.
Sonra,
kadının şikâyetini aldı, o ifadeyi alırken, bölük idari işleri de, Hükümet
Tabipliğine rapor için müzekkereyi hazırladı.
Yazıcı
er şikâyetçiyi doktora götürürken, Hazırlanan devriyede, kadının lokanta
işleten kocasını, gidip işyerinden derdest getirdi. Bunlar olup biterken mesai
bitmiş, resmi dairelerde dağılmıştı. Sanık geldiğinde, Doruk ona hiçbir şey
sormadı. Eşini/ karnı niye dövdün demedi.
Nezaret
defterine kayıt etti, üst araması yaptı ve doğrudan nezarete aldı. Sanıkta
benim suçum ne beni niye nezarete atıyorsun demedi.
Belli
ki suçunu biliyordu. Bir süre sonra
mağdur, yanında yazıcı er ve elinde raporuyla geldi. Hükümet tabibi 7 gün iş ve gücüne mani, on
günde şifa bulur diye yazmıştı.
Doruk
raporu aldı ifade tutanağına ekledi,
Şikayetçiye, kocanı aldım nezarette. Şimdi git, Sabah saat 08 00 de gel.
Sizi mevcutlu C. Savcılığına sevk edeceğim. Sakın acın ve öfken geçince,
şikâyetinden vazgeçme ki bir daha sana el kaldırmasın deyip gönderdi.
Ertesi
sabah erkenden, sanık nezaretten çıkartıldı,
eşinin raporu ve şikâyeti göz
önüne alınarak, ifadesi alındı ve mevcutlu olarak C.Savcılığına teslim edildi.
Sanık
bin pişmandı, eşine şikâyetini geri alması için çok yalvardı. Fakat kadın
cesurdu, şikâyetinden vazgeçmedi.
Önce
tutuksuz yargılandı, sonra verilen ceza paraya çevrildi.
Evlilikleri
mi?
Yeni
evlendikleri gün kadar iyileşti. İlçede ne zaman doruğu görseler kendisine hem
dua hem de teşekkür
ettiler.
…/...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder