9 Şubat 2020 Pazar

J.NIN NOT DRFTERİ /3 HAYAT GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ TOZPEMBE DEĞİL


Belli ki yalnız Dünya dönmüyor! Âlem üzerindeki yaşam, Kıbrısçık ilçesi Karagöl suyu kadar durgun ve sakin değil. Hayat tatlı ve acı lezzetlerle harmanlanmış. Günlük olaylar (+) ve (-) iç içe! Aldığı nefesi, geri verip veremeyeceğini bilmiyor hiç bir kimse.
Doruk niçin bu kadar karamsar?
Yazı okudukça görülecek ve sorunun cevabı anlaşılacak.
Hatırlıyorsunuz, cuma akşamı Orman İşletme Müdürlüğü salonunda, Doruk için hazırlanan hoş geldin partisi, dilli kaval ve Kıbrısçık yerel türküleriyle neşe içinde bitmişti. Geceye katılanlar evlerine eğlenmenin verdi keyifle döndü…
Bir gün sonra hayatın her zaman toz Pembe olmadığı, yaşanan canlı bir örnekle, adli kayıtlara rapor edilecek.
Doruk, cumartesi sabahına, keyfili geçen gecenin, mahmurluğu ve renkleriyle uyandı. Her sabah yapılması rutinleşmiş, sıradan işlerini yaptı ve makamına geçti.
Makam dedi diye aklınıza şatafatlı bir oda canlanmasın gözlerinizde. Bölgenin çam ağacı mamulü tahtalardan özene bezene yapılmış, koyu kahve renge boyanmış 4 bacaklı iki masa, koltuk havası verilmiş hezaren bir koltuk, ve de misafir için 3 hezaren sandalyeden ibaret bir oda.
Odanın tam ortasında, dökme demirden yapılmış, üzerinde J.Gn.K.Lığı yazılı orta boylu bir soba. Duvarda Bütün ihtişamıyla, “Cumhuriyeti Biz Kurduk Siz Yaşatacaksınız” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün Portresi. Haksızlık etmeyim iki pencerenin perdesi de var.
Bilmem ki tabanın ahşap olduğunu söylemek gerekir mi? Zira Kıbrısçık ilçesi bir orman bölgesi ve köydeki evlerin tamamı ahşap.
Ahşap kelimesinin altı, kırmızı kalemle çizilmesi gereken realite…
Niçin mi?
Anılar ilerledikçe, niçin sorusunun cevabını okuyanlar kendi bulacak ya da verecek. İşte Doruk hem içinde görev yaptığı makam odasını kendince değerlendirip, resmini kara kalem bilincine yazıyor; hem de köy dosyalarını, gözden geçiriyordu.
Önce, hafta başında ve içinde, infaz edilmesi gereken evrakları hazırladı, sonra Pazar günü çıkartacağı devriyenin ön hazırlığını planladı.
Kaç devriye çıkarsa hizmet aksamadan yapılırdı onu değerlendirdi. Devriyeye çıkartacağı isimleri belirledi ve hizmet kağıtlarını yazdı, hazır etti.
Köy dosyası, evrak, devriye, hizmet kağıdı derken; gün dönmüş, ikindi vakti yaklaşmıştı. Tam da nefes alma biraz kulübe takılma hayali kurarken; makam odasındaki manyetolu siyah telefon uzun uzun çaldı.
Doruk, elini Telefona uzattı, hafifçe kaldırdı, kulağına götürürken, sanki duyacaklarını biliyormuş gibi efendim dedi…
Santralci Asker: Komutanım, sizi Belen Köyünden arıyorlar, bağlıyorum deyip, hattan ayrıldı.
Arayan Belen köyü, köy bekçisiydi.
Sesi titreyerek, üzgün bir ses tonuyla, “Komutanım bir ihbarda bulunmak istiyorum diye söze girdikten sonra, biliyorsun köyümüzde düğün vardı. Düğün alayı kına için kız evine giderken, kazen damadın sağdıcı vuruldu ve öldü” dedi ve sustu.
Doruk, Bekçiden maktulün adını soyadını aldı.
Kim vurdu diye sordu, Kısa kısa not aldı.
Silahını eline al, biz gelene kadar olay yerine kimseyi yaklaştırma diye de talimat verdi.
Bu onun ilk defa el koyacağı gerçek bir olaydı. Telefonu kapattı, manyetolu telefonun kolunu tekrar çevirdi, Santral görevlisine beni bölük komutanı ile görüştür dedi kapattı.
Bu Telefonla hiyerarşik düzen işlemiş, sözlü olarak ilk vukuat silsile yoluyla, önce İlçe J. Bölük Komutanına, onun aracılığıyla da; C. Savcısına, İlçe Kaymakamına şifaen bildirildi.
Bölük Komutanı Katlı, ilk olayında Doruğu, yalnız bırakmadı.
Olay yerine birlikte gittiler.
Olay yeri tutanağını birlikte tuttular, olay yeri krokisini birlikte çizdiler. Bu işlem bir nevi nazari eğitimin, uygulamalı tekrarı oldu Doruk için.
Onlar hazırlık soruşturmasını yapar, sanığı tespit edip gözaltına alırken, İlçe C. Savcısı ve Hükümet tabibi de olay yerine intikal etti.
Düğün evi Yas evi olmuştu. Ağlayanlar, ağıt yakanlar, yakasını paçasını yolanlar iç içeydi. Otopsi olay yerinde yapıldı.
Maktul’ün naaşı sahiplerine oracıkta teslim edildi.
Sanık, köyün Muhtarı Abdurrahman’dı...
Dinlenen görgü tanıklarına ve maktul ailesinin alınan ilk ifadelerine göre olayda kasıt yoktu. Örf ve adet gereği, düğün alayı, kına için, oğlan evinden çıkmış, kız evine neşe içinde, davul zurna eşliğinde, güle oynaya, halay çekerek giderken, köy Abdurrahman tabancayla rast gele havaya ateş açmış.
Maktul Nedim, hem damat sağdıcı, hem bayraktar. Havaya ateş açma sonucu, alnından isabet alarak tek kurşunla hayata veda etmiş.
Görgü tanıklarının ifadelerini, C. Savcısı ve hükümet tabibinin yaptıkları otopsi raporu da doğruluyordu.
Jandarma, olay yerinde yapılması gerekenleri yaptı, sanığı yakaladı ve akşamüzeri birliğe döndü. Sanık köy Muhtarı, aşırı alkollüydü. İşlediği suç onu çok üzmüştü. Duruşuyla, görünüşüyle perişandı. Deyim yerindeyse, ruh gibiydi.
Birliğe döner dönmez, sanık hükümet tabipliğine sevk edildi. Hem fiziki hem de alkol muayenesi yapıldı. Sanığın muayenesinde, darp cebir ve şiddet izine rastlanmazken, aşırı derecede alkollü olduğu resmiyete geçti. Resmi işlemler tamamlanıp nezarete alındı.
Sabah olunca ilk iş zanlı mevcutlu olarak C. Savcılığına sevk edildi. Tutuklanma istemiyle hâkim huzuruna çıkan sanık tutuklanmıştı.
Gencecik bir beden, toprak olurken; hiç istemediği halde bir kişinin canına kıyan da, dört duvar arasına mahkûm olmuştu.
Doruk, kendi için nasıl bir meslek seçtiğini, nasıl bir girdabın içinde nerelere savrulacağını, bu kaza ile meydana gelen öldürme olayı ile daha iyi anladı. Kendi kedine hayat göründüğü kadar tozpembe değil diye bir cümle döküldü dudaklarından.

                                                                          …/…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder