30 Ekim 2020 Cuma

SARI ÖKÜZ

 



 

Ne oldu sana sarı tosunum

 Kime kızdın

Kuyruğunu mu salladın

Başını mı oynattın

Sokağa döküldü çoluk çocuk

Kadın kız

Yaşlı genç

Küçücük bir hareketinle

Kattın Ege’yi

Marmara'yı birbirine

Korktu efeler

Kızanlar

Geldi yüreği ağzına

Kim bilir

Birçoğunun elliği düş

 Olmaz çocukları gari

Bundan sonra

Bir sorum var

Sarı tosunum kızıl öküzüm ikinize

Ayağını bastığın taş mı oynadı 

Yoksa

Taşştü mü

 Sırtından balığın yere

İstemeyerek mi yaşattın

Büyük korkuyu geline kıza

Nasıl güvenecek  

Kızan/ efe size

Koyamasın mı başını yastığa

Korkusuzca

Bundan böyle

Azıcık yürek ve Mertlik varsa

Uzatma lafı

Gevelemeden şimdi söyle.

 

Hayal Denizi

30.10.2020

 


 

Hayal Denizi

30.10.2020

 

28 Ekim 2020 Çarşamba

TOPAL KARINCA

                                                                 

Türk milleti, birey kimliğine kavuşalı, yıllar su gibi akmış, zaman yel değirmeni gibi dönmüş, koskoca bir asır geride kalmış…

Ne demişti şair?

 “Yıllar ne çabukta geçiyor günler arasından.”

Hâlbuki 100 yıl ya da bir asır,  insan ömrü için uzun bir zaman dilimi! İnsanoğlu yüz yaşına kadar yaşasa, şapkasını havaya atar, arkasından iki elde silah sıkar…  

İnsan ömrü için,  uzun sayılan 100 yıl: bir devlet için, kırkı çıkmamış bebek denecek kadar kısa.

Onun içindir ki, Cumhuriyetin taşları daha yerine tam oturmadı.

Taşlar yerine oturmadığı için, “Ne Mutlu Türküm Diyemeyenler” iktidar olunca, cumhuriyetin fabrika ayarlarını kurcaladı.

Temel taşlarının dibini oydu.

Dibi oyulan temel taşları,  diş eti çekilmiş azı dişleri gibi ağrı ve sancı içinde.

 Daha düne kadar, Türk milletinin bir ferdi olmaktan gurur duyan, Anayasal Haklarıyla övünen kadim millet,

derdest edilmiş, Anunnakilerin  uzay gemilerine bindirilmiş; ışık hızıyla, cahiliye dönemine doğru, güle oynaya gidiyor.

Az kaldı!

Yolculuk bu hızla devam ederse, Türk Milleti Allah’ın halifesi olma kimliğinden kopacak. Ümmet sıfatına terfi edecek.

Kısaca hatırlayalım.

 29 Ekim 1923’de İlan edilen Cumhuriyet Türk milletine ne verdi?

-İlk önce sen insansın dedi, insanlığını hatırlattı!

-Birey olmanın, Soyadı taşımanın yolunu açtı.

-Türk’ü Türk’le tanıştırdı.

 -Anayasal, eşit vatandaşlık kimliğine, kavuşturdu…

-Egemenliği, bir ailenin elinden alıp; kayıtsız şartsız Millete devretti.

 -Kadına, sende insansın, seçebilir -seçilebilirsin dedi.

-Şeriat düzeninden, çağdaş hukuk sistemine geçişin raylarını döşedi.

-Karanlığa mum yaktı, uygarlığa giden yolu aydınlattı.  

-Laikliğin temelini attı, Din ve Vicdan Özgürlüğünün yolunu açtı.

- Eğitimde fırsat eşitliği, düşünce özgürlüğü, hak arama, hukuk önünde eşitlik vs vs…

Saymakla biter mi?

Biliyorum, benim kısaca yazdıklarımdan çok daha fazlasını, siz benden iyi biliyorsunuz. Kısa kes, Aydı havası olsun; tereciye tere satma,  dediğinizi işitiyorum mimiklerinizi de görüyorum.

 Benimki ne bilgiçlik taslamak ne de ukalalık etmek. Muhasır medeniyete giden yola, Mustafa kemal Atatürk’ün, yaktığı mumlardan sönenleri; yeniden tutuşturmak.

Yolu kapatan lastik patlatanlara ve bariyere dikkat çekmek!

Saltanata giden yolu açan, trafik işaretlerinin istikametini; Cumhuriyetin fabrika ayarlarını göstermesi için düzeltmek.

Düzeltebilir miyim?

Makalenin başlığı ve görsele koyduğum Topal karınca hikâyesi sorunun cevabı olur diye düşündüm.

 

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!

 


 

25 Ekim 2020 Pazar

İĞNE

 



Açmış dalında gül, uzandı; battı eline diken

Ayağı yalın başıkabak, battı çoban çökerten

Perişan üstü başı, açtı bu gece, açıkta yattı

Kükresin milletin efendisi , saltanatı devirsin  


 

Hayal Denizi

25.10.2020

19 Ekim 2020 Pazartesi

Mal Kaçıyor

 



Bir kış önceki görev yeri Erzurum ve çevresinde, Kasım ayından Mayıs’a kadar dağ bayır; pamuk tarlası gibi bembeyaz kar altındaydı.  Arsuz’a gelince iklim, mevsim değişti, Ocak- Şubat aylarında bile yere kar düşmedi.

Narenciye bahçeleri zümrüt gibi yemyeşil!

Limon

Portakal

Mandalina

Bindiği dalı kırıyor.

Sebze bahçeleri, mevsim yağmurları altında,  çimekten usanmadı.  Her gün duş alıp, makyaj tazeliyor…

Mevsim kış olmasına rağmen, küçük çocukları olan aileleri saymazsanız, kimsenin bacasından yükselen duman göremezsiniz. Tandır yok, silindir biçiminde yükselen tezek galakları yok!

Odun kömür masrafı yok.

Arsuz sakinleri odun ve kömür gibi yakıtların, yanarken çıkardıkları, insan sağlığına zararlı duman solumak zorunda değil. 

Aldığı her nefes, mis gibi deniz kokuyor deniz...

Yine bir hafta sonu!

Gün öğle vakti.

Doruk,   rutinleştirdiği, Karakol bahçesindeki motelin önüne sandalyesini atmış, Akdeniz’in güzellikleriyle baş başa…  

Plajın kumsalı bom boş!

Koy’un sakin dalgaları, suya atılan taşın, sessiz ve dinginliyle halka halka kıyıya vuruşunu seyrederken;  dalgaların halkaları içinde sıkışan, sesiz-ligine öylesine derin dalmıştı ki daldığı derin hayallerinden, bir motosiklet egzozundan çıkan kirli ses, onu kendine getirdi.

 Karakol nöbetçisi koşarak geldi ve Kocaoğlu sizinle görüşmek istiyor diye haber verdi.

Daldığı derin hayallerinden uyanan Doruk, düşüncelerini kumsalda bıraktı, hızlı adımlarla ön bahçeye yürüdü.

Kocaoğlu motoru istop etmemiş, üstünden inmemiş telaşlı, Soluk soluğa bekliyordu.

-Acele et komutan!

-Malı kaçırıyorlar.

-Sen benimle gel…

-Asker hazırlanmasını beklemeyelim, yoksa yetişemeyiz diye sözlerini ardı ardına sıralayıverdi.

Kim ne kaçırıyor demeye bile vakit olmadığı belliydi. Lakin Doruk ihbarcının ne dediğini anlamıştı.

Karakol Nöbetçisinin omzundaki, G-3 piyade tüfeğini aldı, yanına iki de yedek şarjör ekledi. Motosikletin arkasına bindi.

Bunları yaparken,  Nöbetçiye 10 kişilik bir devriye hazırla ve araçla acilen, gözcüler köyü yoluna gönder diye emir verdi.

Karakoldan ihbarcının motoru arkasında yıldırım gibi çıktılar! Gözcüler köyü yolunda hızla ilerlerken, daha köye varmadan, karşı istikametten bir kamyon göründü.

Kamyon Şoförü Motosiklet ve üzerindekileri görünce, sert bir firen yaptı, yolun ortasında Kamyonu durdurdu, şoför direksiyonun başından, kendini limon bahçelerinin arasına attı.

Doruk, şoförün arabayı terk edip kaçtığını görünce,  bir süre arkasından koştu, Dur kaçma, teslim ol gibi, birkaç beylik zabıta lafı etti, lakin sanık hiç oralı değildi.  Arkasından atlı kovalıyormuş gibi ayakları yere değmeden koşuyordu.

Sanığı hem ihbarcı biliyordu hem doruk görünce tanımıştı. İstese silah kullanır, olduğu yere mıhlardı. O ihtar ateşi bile açmadı.

Suç unsuru, kamyon ve içindeki mal ele geçmişti. Sanığı yakalamak onun için çocuk oyuncağıydı.

Sanık kaçadursun, Doruk motoru çalışan kamyonun kasasına çıkıp baktı!  Ağzına kadar çuval doluydu.

İhbarcı Kocaoğlu, Komutanım kimse gelmeden bana verdiğin sözü tut. Şuradan iki çuval mal alıp ben kaybolayım dedi.

Haklıydı.

Daha önce Doruk vereceği her ihbarda, ele geçen kaçak mal her neyse 2 çuval veririm diye söz vermişti.

Hiç tereddüt etmedi ve devletin (yasanın) mahkeme sonunda ihbarcıya vaat ettiği ikramiyeyi peşin olarak kendi inisiyatifini kullanarak oracıkta verdi.

İhbarcı Motorun arkasına attığı el feneri ve oyun kâğıdından oluşan iki çuvalla, kayboldu. Bunlar olup biterken Karakoldan devriye de gelmişti.

Askerler gelince, Askeri Araç Şoförü, kamyonun direksiyonuna geçti, görevli Askerler kamyon kasasına bindi, Doruk Askeri araçla, kamyonu arkadan takip ederek Takım Komutanlığına intikal sağlandı.

Karakola intikal edince, öncelikli olarak kamyondaki çuvallar sayılarak, boşaltıldı ve tutanakla tespit edildi. Çuvallar cinslerine göre kilere istif edildi.

Daha sonra, bürokrasinin rutin işlemleri başladı. Önce telefonla sözlü, sonra yazılı olarak silsile yoluyla rapor mercilerine ulaştı.

Karakol’da bunlar olup biterken, İskenderun İlçe J. Bölük Komutanı ve Hatay İl Jandarma Alay Komutanı akşam olmadan, birlikte çıkageldi.

Her ikisinin de yüzü gülüyordu. Her iki Komutan birlikte gelince, Doruk olayla ilgili kısaca bilgi arz etti. İhbarcıya iki çuval kaçak mal verdiğini de söylemeyi unutmadı. Hem Bölük Komutanı, hem de İl J. Alay Komutanı şaşırmıştı.

Ne yaptın ne?

İhbarcıya 2 çuval mal verdim. Mahkeme sonunda devlet, İhbarcıya ve yakalayana ödeme yapmayı vaat etmiyor mu?

İhbarcı adı gizli kalsın istedi.

Bende çözümü kendim bu şekilde buldum dedi. Yapılanın hukukuz olduğunu Doruk zaten biliyordu, buna rağmen ifade etmekten çekinmedi.

İl Jandarma Alay Komutanı, önce olmaz öyle şey, adamı bul verdiğin şeyleri geri al dediyse de, Doruk ben söz verdim.

Sözümde durmazsam, bölgemde bana kimse güvenmez, deyince akan sular durdu. 

Sonra Güpe gündüz bu mal nasıl çıkmış, yolda devriyen yok mu? Sorusuna muhatap oldu. Elbette Yol arama devriyesi vardı.

Her gün Konacık- Işıklı istikametine 1 Onbaşı komutasında yol arama devriyesi mevcut. Bu devriye yoldayken bu kamyon oradan nasıl geçti bilmiyorum. Bu (?) işareti cevaplanacak diye cevap verdi.

Araç gönderilip Devriye görev yerinden alındı. Görevli Onbaşı ve yanındaki iki J. Eri sorgulanmak üzere nezaret altına alındı. Aynı gün gece vakte kadar soruşturma devam etti.

Kaçak kamyonu kullanan, şoförün yakınlarından birisi Orman işletme müdürlüğünde yazı işleri müdürüydü. Onun aracılığıyla sanık aynı gece teslim alındı.

Hazırlık evrakı ikmal edildi, ertesi gün sanık, Kocaoğlu, yol arama için görevlendirilen devriye ve ele geçen bir kamyon dolusu gümrüksüz yurda kaçak sokulan, emtia; Mevcutlu olarak Mahkemeye sevk edilmek üzere İlçe J. Bölük. Komutanlığına teslim edildi.

İlk Duruşmada, sanık ve yol aramasında görevlendirilen 3. Jandarma tutuklandı. Bucak J. Takım komutan yardımcısı da mesajla harcırahsız bir başka ilçeye atandı. 

Mahkeme çok uzamadı.  Birkaç duruşma sonunda sonun da, karara bağlandı.  Kamyonu kullanan Kocaoğlu 4 yıl altı ay ağır hapis cezasına mahkûm olurken,  Yol aramasında görevli devriye ise, kaçak kamyonun görevli oldukları güzergâhtan geçmediği anlaşılınca, suçsuz bulunarak berat etti.

           


                                                           …/…

 

 

 


16 Ekim 2020 Cuma

Neyzen!





Dans ediyor melodi üfleyince kamışa

Mecnun olup kaptırmış gönlünü aşka

Yılan yerine sarılmış bataklıkta kamışa




Hayal Denizi

16.10.2020

14 Ekim 2020 Çarşamba

Sonbahar (haiku deneme)

 


  

 

Yine geldi sonbahar!

Kapıda yağmur yağar,

Gecikmez tipi ve kar… J)

Hayal Denizi





10 Ekim 2020 Cumartesi

Alınan Bir İhbar Ve Buharlaşma

 


Doruk, Arsuz’a atanalı 3 ayı geçmiş, Kilisli topalın, bizimle anlaşsan da üç ay kalırsın, anlaşmasan da kehanetini boşa çıkartmıştı. Üç ay içinde hem bölge halkını yakından tanıdı hem de mıntıkasına hâkimdi.
Adli, askeri ve mülki hizmetler aksamadan yürüyor, Kaçakçılıkla mücadele de tavizsiz sürüyordu.
Domuz burnundaki Deniz Feneri görevlisi ile diyalog kurulmuş, haber ağına katılmansın önündeki güvensizlik bertaraf edilmişti.
Haber akışın önü açılırsa, deyim yerindeyse bölgede kuş uçmayacaktı.
Doğu Akdeniz, dolaysıyla İskenderun körfezi, kış mevsiminin tadını çıkartıyordu.
Rüzgâr potansiyeli yüksek olan Amanos Dağlarından gelen esinti Deniz’le oynaşıyor, kabına sığmayan dalgalar, kimsesiz kumsalı tokatlayıp duruyordu.
Bir hafta sonu, kuşluk vakti, Deniz Fenerini görevlisi (x) jandarma hattından, Doruk’la irtibat kurdu.
Dalgalar arasında bata çıka giden bir kaçakçı teknesinin geçişini, deniz dalgalı olduğu için kıyı şeridini takip ettiğini, çıplak gözle görüldüğü ihbarını verdi.
Doruk (X) görüşmesi biter bitmez, İskenderun İlçe J. Bölük Komutanı Taşkın’ı aradı; aldığı ihbarı paylaştı. Sahil Güvenlik Komutanlığı ile işbirliği yaparsak, bot devreye girerse, alınan ihbar müspet sonuçlanır. O zaman ihbarcının güveni artar, işi sıkı tutar deyiverdi. Taşkın, bu öneriye önce sessiz kaldı, sonra; Sahil Koruma ile görüşüp neticeyi sana bildiririm dedi ve telefonu kapattı.
Doruk yerinde duramıyordu. Kafasında bin bir plan geliştiriyor, bir türlü sonuca ulaşamıyordu.
Bölükten gelecek telefonu beklerken zaman durmuş, her dakika bir yıl olmuştu.
Odanın içinde olta atarken telefon çaldı.
Bölük Komutanı, Sahil Güvenlik Bot komutanıyla görüştüğünü, göreve çıkacağını ilettikten sonra, atla gel sen de botta görev alacaksın dedi.
Doruk!
Bölükte kimse yok mu, ben oraya gelene kadar, atı alan Üsküdar’ı geçer demeyi akıl edemedi.
Zile bastı!
Gelen nöbetçiye, araç şoförüne söyle; aracı hemen hazırlasın bana haber versin dedi!
Yanına 1- G3 Piyade Tüfeği, birkaç şarjör aldı ve yola çıktı. Kısa süre sonra Sahil Güvenlik Komutanlığı Botunun, demir attığı limandaydı.
Sahil Güvenlik Bot Komutanı hala görev yerine intikal etmemişti. Görevlilere her hangi bir emir ya da talimatta vermemişti.
Bekleyiş hilafsız iki saatten fazla sürdü. Bot Komutanı gelip demir aldığında, kaçak motorun hedefine ulaşmış olması muhtemeldi.
Doruk Botla beraber göreve çıktı, Botun gövertisi hareket halinden tehlikeli olurmuş. Takip radardan yapacaklarmış.
Limandan hareketle, sahil boyu Arsuz sahiline kadar bir gezintiden sonra şüpheli bir tekneye rastlanmamıştır raporuyla geri dönüldü.
Domuz Burnun Fenerinde görülen, dalgalar arasında bir yunus gibi bata çıka yol alan kaçakçı teknesi, sahil koruma botu hareket edip göreve çıkana kadar buhar olup uçmuştu.
Doruk, hayal kırıklığı içinde, mecburen botla geri döndü. Limanda indi, Askeri araçla morali bozuk, yorgun argın görev yerine döndü…



…/…


 Beğen

8 Ekim 2020 Perşembe

KOŞMA

 




Bu kadar çok hızlı koşma düşeceksin

Ayağın yere değmiyor

Nereye yetişeceksin

Ardından gelen eli silahlı avcı mı

Çok ürkeksin


Dur

Bir ara soluklan

Yoksa

Nefesini tüketeceksin

 

Daha dün cumartesiydi

Bu gün pazartesi

Öyle hızlı koşuyorsun ki

Uzaktaki davul kadar

Hoş gelmiyor kulağa

Birbirini kovalayan günlerin

Dörtnala koşan ayak sesi


Çarşamba bitti

Yine geldi Cuma arifesi

Pazar kadar sakin

Cuma gibi hızlısın

Ne vakit geldin

Ne vakit geçip gittin

Gelişinde ve gidişinde

Ne alıp gittin

Ne aldın götürdüysen çok merak ettim

 

Zannediyorsun ki

Dünyanın içini yedin tükettin

Hâlbuki

Dünya’nın içini yiyen

Kabuğunu bırakan ben

Dolap beygiri gibi

Aynı çemberde dönüp duran sen

Ben kazandım kaybettin sen...

 


Hayal Denizi

08.10.2020

 

 

4 Ekim 2020 Pazar

Aynur Ali!


Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrıs’a yaptığı “Barış” harekâtı zaferle sonuçlanmış, Kıbrıs Ada topraklarının %38 ele geçirilmişti. Ada iki ayrı bölgeye ayrılınca; daha önce bir arada yaşayan, Türk’ler Güney’de,  Kuzey’de yaşayan Rum’lar da, Kuzey’de göçmen durumuna düşmüştü.

Sayıları yüz binlerle ifade edilen, özellikle Güney Kıbrıs’taki Türk Nüfus için, can ve mal güvenliği risk altındaydı…

Harekât sonrası: Türkiye, Kıbrıs ve Yunanistan arasında başlatılan, mekik diplomasisi, uzun bir maratondan sonra, meyvelerini vermeye başladı.

Güney Kıbrıslı bir kısım Türkler doğrudan kuzey Kıbrıs’a göç ederken, bir kısmı da Önce Adana’ya sonra misafir edilmek üzere, belli il ve ilçelere dağıtıldı.

Arsuz Bucak merkezinde, Devlet Demir Yollarına ait teşkilatlı, bir kampın mevcudiyeti,  Kıbrıslı Türk Göçmenlerin bir bölümüne kısa süreli de olsa ev sahipli yapma kapısını araladı.

Mevsim itibariyle kapalı olan kamp, Hummalı bir çalışmayla kısa sürede misafir kabul edecek- ağırlayacak hale geldi.

DDY kamp işletmeci personeli, Bucak Müdürü ve Bucak J. Takım Komutanı bu organizasyonda da bir fiil görev aldı.

Adana’dan otobüslerle gelen misafirler, motellere sırayla yerleştiriliyordu. Doruk, olay yerine yanında askerlerle gitmiş, hem kargaşayı önlüyor hem de, itiş kakışa meydan vermiyordu.

Otobüsten inen aileler, nüfus sayısına göre motel tahsis ediyor ve yerleştiriliyordu. Akdeniz’in göbeğinde, Türkiye’nin burnun dibinde; Kıbrıs’ta yaşayan soydaşlarımızı görünce hayal kırıklığına uğradı Doruk! Türkçeyi. Rum şivesiyle konuşuyorlardı…

Özelliklede gençleri anlamakta güçlük çekiyordu. Hâlbuki Doruk İmroz’da görev yapmış, İmroz’u Rumlarla çok rahat diyalog kurabilmiş, arkadaş edinmişti.

Kendi kendine geçmiş ve içinde bulunduğu gerçeği analiz ederken, arka sırada bekleyenler arasından bir hanım, kuyruktan ayrıldı koşarak Doruğun yanına geldi.

-Rum aksanıyla (Ne yazık ki o aksanı yazıya dökemiyorum)

-Komutanım ben Aynur Ali! ( Kıbrıslı Türklerin soyadı yoktu.  Aile soyadı yerine eşinin adını kullanıyordu)

-Benim eşim uluslar arası sporcuydu.

-Ne yazık ki eşimi kaybettim.

-İki çocuğum ve yaşlı bir annemle evimizi ocağımızı terk etmek zorunda kaldık. Bana yardımcı olur musun? dedi…

-Doruk Aynur Ali’nin yanına iki asker verdi, Otobüste ne eşyası varsa, annesini ve çocuklarını alıp gelmesi için gönderdi. Onlar gelene kadar, motel tahsisi yapan görevlilerden rica etti, 4 kişinin rahat kalacağı bir moteli de tahsis ettirdi.

Aynur, biri kız biri oğlan 10/12 yaşında İki çocuğu ve yaşlı annesiyle motele yerleşti. Gözlerinin içi gülüyordu. Çocuklar sevinçten uçacaktı.

Yaşlı Hanımın ise minnettarlığı yüzünde okunuyordu. Doruk Aynur Âliyi eşiyle de tanıştırdı. Kontrol için ne zaman kampı uğrasa; mutlaka bu aileyi ziyaret etti. Hatırlarını sordu.  Bir ihtiyaçları olup olmadığını öğrendi. İhtiyaçları olduğunda mutlaka çözüm üretti. Yaklaşık üş ay sonra, bu ailelerin tamamı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Topraklarına, yani ana yurtlarına döndüler.


                                                                                 …/…