Bir kış önceki
görev yeri Erzurum ve çevresinde, Kasım ayından Mayıs’a kadar dağ bayır; pamuk
tarlası gibi bembeyaz kar altındaydı.
Arsuz’a gelince iklim, mevsim değişti, Ocak- Şubat aylarında bile yere
kar düşmedi.
Limon
Portakal
Mandalina
Bindiği dalı
kırıyor.
Sebze bahçeleri,
mevsim yağmurları altında, çimekten
usanmadı. Her gün duş alıp, makyaj
tazeliyor…
Mevsim kış
olmasına rağmen, küçük çocukları olan aileleri saymazsanız, kimsenin bacasından
yükselen duman göremezsiniz. Tandır yok, silindir biçiminde yükselen tezek
galakları yok!
Odun kömür
masrafı yok.
Arsuz sakinleri odun ve kömür gibi yakıtların, yanarken çıkardıkları,
insan sağlığına zararlı duman solumak zorunda değil.
Aldığı her
nefes, mis gibi deniz kokuyor deniz...
Yine bir hafta sonu!
Gün öğle vakti.
Doruk, rutinleştirdiği, Karakol bahçesindeki
motelin önüne sandalyesini atmış, Akdeniz’in güzellikleriyle baş başa…
Plajın kumsalı bom
boş!
Koy’un sakin
dalgaları, suya atılan taşın, sessiz ve dinginliyle halka halka kıyıya vuruşunu
seyrederken; dalgaların halkaları içinde
sıkışan, sesiz-ligine öylesine derin dalmıştı ki daldığı derin hayallerinden,
bir motosiklet egzozundan çıkan kirli ses, onu
kendine getirdi.
Karakol nöbetçisi koşarak geldi ve Kocaoğlu
sizinle görüşmek istiyor diye haber verdi.
Daldığı derin
hayallerinden uyanan Doruk, düşüncelerini kumsalda bıraktı, hızlı adımlarla ön
bahçeye yürüdü.
Kocaoğlu motoru
istop etmemiş, üstünden inmemiş telaşlı, Soluk soluğa bekliyordu.
-Acele et
komutan!
-Malı
kaçırıyorlar.
-Sen benimle
gel…
-Asker
hazırlanmasını beklemeyelim, yoksa yetişemeyiz diye sözlerini ardı ardına
sıralayıverdi.
Kim ne kaçırıyor
demeye bile vakit olmadığı belliydi. Lakin Doruk ihbarcının ne dediğini
anlamıştı.
Karakol
Nöbetçisinin omzundaki, G-3 piyade tüfeğini aldı, yanına iki de yedek şarjör
ekledi. Motosikletin arkasına bindi.
Bunları
yaparken, Nöbetçiye 10 kişilik bir devriye
hazırla ve araçla acilen, gözcüler köyü yoluna gönder diye emir verdi.
Karakoldan
ihbarcının motoru arkasında yıldırım gibi çıktılar! Gözcüler köyü yolunda hızla
ilerlerken, daha köye varmadan, karşı istikametten bir kamyon göründü.
Kamyon Şoförü
Motosiklet ve üzerindekileri görünce, sert bir firen yaptı, yolun ortasında
Kamyonu durdurdu, şoför direksiyonun başından, kendini limon bahçelerinin arasına
attı.
Doruk, şoförün
arabayı terk edip kaçtığını görünce, bir
süre arkasından koştu, Dur kaçma, teslim ol gibi, birkaç beylik zabıta lafı
etti, lakin sanık hiç oralı değildi.
Arkasından atlı kovalıyormuş gibi ayakları yere değmeden koşuyordu.
Sanığı hem
ihbarcı biliyordu hem doruk görünce tanımıştı. İstese silah kullanır, olduğu
yere mıhlardı. O ihtar ateşi bile açmadı.
Suç unsuru,
kamyon ve içindeki mal ele geçmişti. Sanığı yakalamak onun için çocuk
oyuncağıydı.
Sanık
kaçadursun, Doruk motoru çalışan kamyonun kasasına çıkıp baktı! Ağzına kadar çuval doluydu.
İhbarcı
Kocaoğlu, Komutanım kimse gelmeden bana verdiğin sözü tut. Şuradan iki çuval
mal alıp ben kaybolayım dedi.
Haklıydı.
Daha önce Doruk
vereceği her ihbarda, ele geçen kaçak mal her neyse 2 çuval veririm diye söz
vermişti.
Hiç tereddüt
etmedi ve devletin (yasanın) mahkeme sonunda ihbarcıya vaat ettiği ikramiyeyi
peşin olarak kendi inisiyatifini kullanarak oracıkta verdi.
İhbarcı Motorun
arkasına attığı el feneri ve oyun kâğıdından oluşan iki çuvalla, kayboldu.
Bunlar olup biterken Karakoldan devriye de gelmişti.
Askerler
gelince, Askeri Araç Şoförü, kamyonun direksiyonuna geçti, görevli Askerler
kamyon kasasına bindi, Doruk Askeri araçla, kamyonu arkadan takip ederek Takım Komutanlığına
intikal sağlandı.
Karakola intikal
edince, öncelikli olarak kamyondaki çuvallar sayılarak, boşaltıldı ve tutanakla
tespit edildi. Çuvallar cinslerine göre kilere istif edildi.
Daha sonra,
bürokrasinin rutin işlemleri başladı. Önce telefonla sözlü, sonra yazılı olarak
silsile yoluyla rapor mercilerine ulaştı.
Karakol’da
bunlar olup biterken, İskenderun İlçe J. Bölük Komutanı ve Hatay İl Jandarma
Alay Komutanı akşam olmadan, birlikte çıkageldi.
Her ikisinin de
yüzü gülüyordu. Her iki Komutan birlikte gelince, Doruk olayla ilgili kısaca
bilgi arz etti. İhbarcıya iki çuval kaçak mal verdiğini de söylemeyi unutmadı.
Hem Bölük Komutanı, hem de İl J. Alay Komutanı şaşırmıştı.
Ne yaptın ne?
İhbarcıya 2
çuval mal verdim. Mahkeme sonunda devlet, İhbarcıya ve yakalayana ödeme yapmayı
vaat etmiyor mu?
İhbarcı adı
gizli kalsın istedi.
Bende çözümü
kendim bu şekilde buldum dedi. Yapılanın hukukuz olduğunu Doruk zaten
biliyordu, buna rağmen ifade etmekten çekinmedi.
İl Jandarma Alay
Komutanı, önce olmaz öyle şey, adamı bul verdiğin şeyleri geri al dediyse de,
Doruk ben söz verdim.
Sözümde
durmazsam, bölgemde bana kimse güvenmez, deyince akan sular durdu.
Sonra Güpe
gündüz bu mal nasıl çıkmış, yolda devriyen yok mu? Sorusuna muhatap oldu.
Elbette Yol arama devriyesi vardı.
Her gün Konacık-
Işıklı istikametine 1 Onbaşı komutasında yol arama devriyesi mevcut. Bu devriye
yoldayken bu kamyon oradan nasıl geçti bilmiyorum. Bu (?) işareti cevaplanacak
diye cevap verdi.
Araç gönderilip Devriye
görev yerinden alındı. Görevli Onbaşı ve yanındaki iki J. Eri sorgulanmak üzere
nezaret altına alındı. Aynı gün gece vakte kadar soruşturma devam etti.
Kaçak kamyonu
kullanan, şoförün yakınlarından birisi Orman işletme müdürlüğünde yazı işleri
müdürüydü. Onun aracılığıyla sanık aynı gece teslim alındı.
Hazırlık evrakı
ikmal edildi, ertesi gün sanık, Kocaoğlu, yol arama için görevlendirilen
devriye ve ele geçen bir kamyon dolusu gümrüksüz yurda kaçak sokulan, emtia;
Mevcutlu olarak Mahkemeye sevk edilmek üzere İlçe J. Bölük. Komutanlığına
teslim edildi.
İlk Duruşmada,
sanık ve yol aramasında görevlendirilen 3. Jandarma tutuklandı. Bucak J. Takım
komutan yardımcısı da mesajla harcırahsız bir başka ilçeye atandı.
Mahkeme çok
uzamadı. Birkaç duruşma sonunda sonun da,
karara bağlandı. Kamyonu kullanan
Kocaoğlu 4 yıl altı ay ağır hapis cezasına mahkûm olurken, Yol aramasında görevli devriye ise, kaçak
kamyonun görevli oldukları güzergâhtan geçmediği anlaşılınca, suçsuz bulunarak berat
etti.
…/…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder