18 Ocak 2019 Cuma

ADA'DA GELENEK!





Günler ne çabukta geçiyor?  Doruk ve meslektaşları Yeni Mahalleye taşınalı 10 günden daha çok olmuştu.
Gençler yeni mahalle ve mahalleliyle; çabuk kaynaştı, ısındı ve sevdi!
 Mahallenin hemen girişinde ,Kova'nın işlettiği  bir kahvehane  vardı. Kosta bol köpüklü Türk kahvesi yapmayı iyi biliyordu.
Akşam yemeğini gazinoda yiyen, Kosta’nın elinden kahve içmek için;  mahalleye koşar adım gidiyor, günün yorgunluğunu bol köpüklü kahveyle unutmaya çalışıyorlardı.
Kısa sure de herkes kahve tiryakisi olup çıktı.
Kahveler içildikten sonra mahalle sokaklarında kısa yürüş Yapmak gelenek haline gelmişti. Mahalle, küçük bir buruna etekten tepeye doğru yerleşmişti.
En yüksek yerde kilise vardı.
Mahalle sakinleri, her pazar kadın erkek, çoluk çocuk bayrama gider gibi giyinip süsleniyor, güle oynaya, Kiliseye ailece güle oynaya gidiyorlardı.
Papaz,  Cumartesi günü kiliseye gelip mahalle halkı ile yakından ilgileniyor,  pazar günü de ayini yönetiyordu.
Doruk ve arkadaşları, her akşam Kosta'nın kahvesinde otururken, Rumların gelenekleriyle ilgili, yeni yeni şeyler de öğrenmeye de başladılar.
Bazen kahvede oyun oynayan Rumların masalarına yancı olarak takılıp konuşmalara ortak oluyorlardı.
İmroz’da Türk örf ve adetlerine taban tabana zıt bir gelenek yaşarmış meğer!
Türklerde evlenmek isteyen erkek, kız babasına başlık parası verirken, İmrozlu Rum kızları evlenecekleri erkeklere drahoma adı altında mal mülk para vererek evlenirlermiş. Hatta evlenen Rum erkekler, çeyizini valize koyar evlendiği kızın evine aşınırmış. Elbette düğün geleneği bizdeki gibi onlarda var! Hatta sirtakiler-i bizim oyunlara da bire bir benzermiş. Rumlar sirtaki için meyhane kültürünün bir parçası diyorlar.  Zaman içinde gördük ki sirtaki bizim kasap havasının bir kopyası meğer!
Sirtaki muhabbetini burada bırakalım, biz yeni öğrendiğimiz geleneğe geri dönelim. Rum evlilik geleneklerini öğrenen bizim gençler, hem yadırgadılar, hem de anlatanları ağızları kulaklarında dinlediler.
Allah var ya,  dinleyen arkadaşların keşke bizde de adet böyle olsa diye düşündüklerini, bir kısmının da bir Rum kızı bulup evlensem diye aklından geçirdiğini bilmek için kâhin olmak gerekmiyordu.
Ada halkı genelde tarımla uğraşır, hayvancılıkla geçinirmiş. Geçinirmiş diyorum; çünkü Ada'da Tarım üretme çiftliği, açık tarım cezaevi ve Askeri birlik gelip yerleşince verimli araziler de istimlâk edilmiş.
Şimdi Deniz'e açılıp süngercilik yapanlar, balık tutanlar var. Tarım ve hayvancılık bitmemiş ama halkı geçindirmekten uzak!
Hayvancılığın yapılış biçimi de Anadolu'dan farklı!
Küçükbaş hayvanlar kış yaz arazide başıboş yayılıyormuş.  Hayvanlara kimse zarar vermez, vahşi hayvan olmadığı içinde kurt kuş koyun kuzuyu yemezmiş.
Anadolu da olsaydı bu örf ve adet,çobansız arazide başıboş otlayan, arazideki koyun  keçi ve de yavruları tek tek toplanır, ertesi gün kasapta açardı gözlerini düşünmeden  edemedi doruk!

                                                                         .../...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder