1 Ocak 2019 Salı

ADA'YA YOLCULUK-4


Uyumak için insanın başını yastığa koyması yeter mi? Yetmediğini hepimiz iyi biliriz. .İnsan zihni  ne zaman istirahate çekilse,  düşünceler akıncı beyi Kara Murat, Malkoçoğlu misali, kılıcın çeker, akın akın gelir. Zihniniz savaşmadan  işgal eder!
Doruk başını yastığa koyar koymaz, daha gözlerini kapatmadan bilinç altı,  gözlerini  çocukluk günlerine açtı! 
Siyah beyaz  Yeşil Çam filmi gibiydi izledikleri. 
0 taşları toprağından daha çok, bir Anadolu köyünde; ekinler işlenirken  dünyaya gelmişti! Çocukluğu, ayağı yalın başı kabak; elindeki deyneğe at yerine binerek , çelik çomak oynayarak geçti.
Geçti demek doğru olur mu bilinmez. 
O daha beş altı yaşına gelmeden omuzlarına iş yüklenmişti.  Yaz  sıcağında, bostan beklemek onun ücretsiz ilk işiydi. Daha güneş doğmadan kalkar, boynuna azığını asar  bostan tarlasının yolunu tutardı. 
Ala kargalardan karpuzları korumak, sığıra sıpaya tefekleri yedirmemek  onun göreviydi. 
Bostan tarlasında ki,tek arkadaşı bostan korkuluğu, bir de öğle vakti karpuz yemeye gelen kargalardı. Şaka yapmıyor doruk! Kargalarla arkadaş gibiydi. bazen onlarla konuşur, karpuzlar izinsiz delmeyin benden isteyin vereyim diye takılırdı onlara. Hele bostana eşek ya da inek girmişse; vay haline. Kuyruğuna teneke bağlar, onların dört nala kaçışını keyifle seyrederdi.
Köyün geçim kaynağı ağırlıklı olarak hayvancılıktı. Hayvancılığın yanında taşlı tarlalara;buğday arpa, mercimek, burçak ekilir, yaz gelince orakla yolunurdu.
Çileli bir işti köyde yaşamak. 
Hem yetişkin olan için hem de çoluk çocuk için zordu, köy hayatı ve yaşantısı Bostan tarlasındaki kara karpuzlar, mis gibi kokan kavunlar, gücünün yetmediği büyüklükteki kabaklar içtima etti gözünün  önünde birbiri arkasına. 
Ağustos  sıcağında, altına girip güneşten korunacağı bir haymada vardı tarlanın orta yerinde. Her vakit içinde gece bostanda yatan için bir kat yün yatak dururdu.
Bazen beklenmedik yaz yağmuru yağar, seller akardı dereden. Bir keresinde gelen sel baştan sona tarlayı basmış,  yetişen kavun karpuz kabak ne varsa toplayıp götürmüştü.
Yalnız bostan tarlası mı? 
Koyun, keşi, sığır sıpa; oğlak kuzu daha neler neler. Derken koyunlar kuzusuyla  emiştirilirken, Doruk uya kalmıştı.
Uyandığında otel penceresinden güneş ışığının girdiğini gördü. kolundaki saate baktı,  09 00 geliyordu. aynı odayı paylaştı İshak'ta hala uyuyordu. sessizce kalktı, perdeleri çekti, pencerenin bir kanadını açtı; Çanakkale'nin mis havasını derin derin içine çekti, soludu. Sonra lavobanın yolunu tuttu....

                                                                   ..../...

1 yorum: