Kasım ayının ilk
haftasına yeni girdik daha! İmroz’da
hava gittikçe sertleşmeye baladı. Adanın coğrafi konumu nedeniyle rüzgâra açık!
Genelde poyraz ve lodos sert esiyor.
İç Anadolu’da bile kış başlamadı hava soğumadı. Buğulu
camlara yazılan gönül hikâyeleri yeşermeye başlamasa; sert esen poyraz, Doruk
ve meslektaşlarının; kanını donduracak.
Neyse ki, pınarın başında renk renk açan, kasımpatı çiçekleri, hem lodosa hem de poyraza
meydan okurcasına canlı ve çok renkli.
Bu gün Cuma akşamı!
Doruk bayram ediyor.
Önünde koca iki gün tatil var.
Her halde bahçeye kazan kuracak. Çeşmeden kova kova su taşıyacak, kirli
çamaşırlarını kaynatacak.
Yalnız çamaşırlar mı kaynayacak?
Yoksa çeşme başında filizlenen kasımpatılarla sohbet mi
koyulaşacak? Elbette sabahı bekleyip
görecek.
Görsün bakalım,
Mevla neyler neylerse güzel eyler.
İçi içine sığmıyor Doruğun. Akşam yemeği için, gazinoya
gitti, tabldotta ne varsa söyledi; yanına bir şişe kırmızı buzbağı şarabı açtırdı.
Masaya yalnız
oturmuştu, sonra aynı odayı paylaştığı arkadaşı İsa geldi, hayrola Doruk
efkârlanmışsın şarabı susuz içiyorsun diye takıldı ve oturdu.
Servise bakan görevli, sormadan bir kadeh daha getirdi,
kırmızı şaraptan servis etti. Muhabbet
koyulaşmıştı. Şişenin bittiğinin farkına varamadılar. Arkasından bir şişe daha,
bir daha derken, saat gecenin yarısı oluvermiş. Doruk hesabı istedi, ödedi.
Ayağa kalktı, dünya
dönüyordu.
Geri oturdu.
İsa koluna girmek istedi,
kabadayılık parayla değildi ya, ben sarhoş-muyum diye ret etti. Sandalyeye
tutunarak kalktı.
Merdivenleri korkuluklarından tutarak indi. Yeni Mahalleyle
Gazino arası yaklaşık 700/800 metre kadar vardı.
Bazen kaldırımdan bazen yol ortasından yürüyerek mahalleye vardılar.
Kosta’nın müşterileri dağılmış, kendi kahveyi kapatma hazırlığı içindeydi.
Sallanarak kapıdan içeri girdiler.
Kosta vaziyeti çakmıştı.
Yer gösterdi, ocağın altını yaktı; okkalı iki kahve hazırladı.
Kosta vaziyeti çakmıştı.
Yer gösterdi, ocağın altını yaktı; okkalı iki kahve hazırladı.
Kendisi de gelip masaya oturdu. Kahveleri yavaş yavaş
yudumladılar. Oradan buradan konuştular. Kahve bitince kalkıp eve gittiler.
Kostan’ın kahvesi iyi gelmişti.
Mafelden kalktıklarına göre vaziyet daha iyiydi. Doruk pijamalarını
giydi, elini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı, yatağına uzandı.
Başını yastığa koyunca uykuya dalacak, sabaha kadar deliksiz
uyuyacağın düşünüyordu. Elbette düşündüğü gibi gelişmedi. Bilinçaltı yine
makarayı geçmişe sarmıştı. Ortaokul son sınıf ve lise birde yaşadığı anıları, film
oldu oynamaya başladı.
Kayseri Pınarbaşı'ndan dayısını ziyaret gelen Emine'nin süt
şişesinin ağzına tapa yapıp verdiği pusula canlandı gözlerinin önünde.
Süt şişesini verirken, ellerine dokunuşunu, gözlerinin
içine bakarken gözlerinde gördüğü enerji yeniden hissetti. Dudaklarında belli
belirsiz bir gülümseme belirdi, sanki
zaman makinesine girmiş o güne geri dönmüştü.
Lojmanın arka penceresine gel diyordu Emine… Elinde file filenin içinde boş
süt şişesi lojmanın arkasına doğru yürürken uyuya kalmıştı Doruk…
…/…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder