3 Ocak 2019 Perşembe
ADA'YA YOLCULUK-5
Doruk ve genç meslektaşları, kısa sürede toparlandılar. Giyinip valizleri ellerinde otel lobisine indiler. Görevliye valizleri emanet edip kahvaltı için dışarı çıktılar.Çanakkale Boğaz’ına bakan bir çay bahçesine oturdular ve sıkı bir kahvaltı sipariş verdiler.
Menüde:
Klasik Ezine peyniri,
yeşil ve siyah zeytin,
haşlanmış yumurta;
dövme tere yağı , simit ve çay vardı! Aç kurt gibi mideye indirdiler.
Boğaz, Marmara’dan Ege’ye akan, debisi yüksek koca bir nehir misali akıyor akıyordu..
Su dalgalı, üstünde Martılar, tek tük geçen küçük balıkçı tekneleri dalgalar üzerinde, aşağı yukarı, kimi havada kimi suda dans ediyor.
Akşamdan beri Boğaz’dan daha hiç büyük tonajlı gemi seyrine şahit olmadılar.
Kıyı hem esintili hem de serin!
Yumuşak bir rüzgar, Doruk ve yol arkadaşlarının kısa saçlarını, müşfik bir annenin çocuğunun başını okşadığı gibi okşuyor!
Uçan Martıların, küçük balıkçı teknelerin, eşliğinde güle oynaya yapılan kahvaltı bittiğinde vakit bayağı ilerlemişti.
Yerel saat, gemi azıya almış doru bir tay gibi, dörtnala, dolu dizgin koşuyor koşuyordu...
Kahvaltı bitmiş, boğazın akıntısına kapılan duygular, ege denizine doğru akıp giderken; saatte bir hayli ilerlemişti.
Hep birlikte kalktılar, tek tek kasaya gidip, kasiyere hesabı ödediler. İş yeri sahibine Ali Dağlı’nın motoru nereden kalkar diye sordular ve Ada’ya yolculuğun ilk adımını attılar.
Kahvaltı yapılan sahil lokantası ile Motorların demir attığı yer arasında çok mesafe yokmuş.
Üç beş dakika sonra balıkçı teknesine benzer, sandaldan biraz büyükçe motorun yanına varıldı.
Motora domates, biber, patlıcan , türü sebze kasaları ve patates çuvalı yerleştiriliyordu. Doruk ve arkadaşları çalışanlara selam verip, Ada’ya gideceklerini, bir günce Vapuru kaçırdıklarını; kısaca özetleyip, kendilerini alıp alamayacaklarını, alırlarsa saat kaçta.ne zaman orada olmaları gerektiğini sordular.
İçlerinden Karadeniz şivesiyle konuşan 40-45 yaşlarında biri Hayrola uşaklar ne işiniz var Ada da diye takıldıktan sonra; gülümseyerek, şaka şaka Tb. gittiğinizi biliyorum Saat 4’de burada olun gidelim dedi.
Rahatlamışlardı, gidecekleri saat belli olmuş, yolculuk edecekleri tekneyi de görmüşlerdi. Ne yapalım der gibi bir birlerinin yüzüne baktılar, hadi gidip şehri biraz dolaşalım, sonra geliriz diyerek sahilden ayrıldılar.
Bir süre boğazın kıyısında uzanan, kaldırımda yürüyerek; köpüklü suların sesini dinlemenin keyfini çıkarttılar, sonra gözlerine ilişen çay bahçesine oturup; boğaza karşı tavşan kanı çay yudumladılar.
Sonra kalkıp meraklı gözlerle, Çanakkale çarşısında gezdiler ve akşam kaldıkları otele geri döndüler.
Bir süre otel lobisinde takıldıktan sonra, saatin ilerlediğini görüp gitme vaktinin geldiğini fark ettiler ve valizlerini ellerine alıp yavaş yavaş Motorun demirlediği kıyıya yürüdüler.
Reis saat 16’da burada olun demişti. Onlar 1540’da motorun yanındaydılar.
Valizleri Motora koydular, sabırsızlıkla harekat saatini beklemeye başladılar.
Doruk’ daha önce, İzmir'e gitmiş Deniz görmüştü. Sonra, Kumburgaz’da okulun eğitim kampına katıldı. Deniz kıyısında eğitim aldı. Fakat hiç ada görmemişti.
İmroz'a atandığı günden beri, bilincinde bir Ada ve renkli ada resmi çizdi.
O’na göre Ada; dümdüz bir ova gibi yerdi. Enva-i türden ağaçlarla kaplıydı. Taşsız, kaya’sız, dağsız, tepesiz, cennet bahçesi gibi bir yerdi.
Yollar mutlaka asfalt kaplamalı, yol boyunca gökyüzüne uzanan kocaman ağaçlar yola ve yolcuya eşlik etmeliydi.
Ağaç dallarından, gökyüzünden başka bir yer görünmemeli, dallar arasından sızan güneş ışıkları yola vurmalı, yolda ışıklar gölgeleriyle böcek sesleri eşliğinde vals yapmalıydı.
Tıpkı peri masallarında anlatılan şehirler gibi bir yer ve ülke düşlemişti Doruk!
Beklerken bu hayali yine gözlerinin önüne geldi ve daldı gitti hayalindeki yeşil adanın içine...
.../...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder