Doruğun göreve
başladığı yıllarda: Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz
kahraman Mustafa Kemal Atatürk’ün; ilke ve inkılâplarıyla vücut bulan, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin; fabrika ayarlarıyla oynanmamış ve çivisi çıkmamıştı…
Türk milleti
Muhasır medeniyete giden yolda, düşe kalka, kendi çizdiği yolda emin adımlarla,
sapmadan yürüyordu.
Devlet kadrolarına
alınan personel, Anayasa, yasa, tüzük ve
yönetmelik çerçevesinde: kurum ve kuruluşlarının, kendi personel kanunlarına
bağlı kalınarak; liyakat esası gözetilerek seçilir ve istihdam edilirdi.
Devletin her
kurumu, kendi ihtiyacını karşılayacak bütçe imkânına da sahipti.
Yakacak, kırtasiye,
demirbaş vs ihtiyaçları, dairelere aktarılır, daire amirleri bu bütçe
imkânlarıyla, kendi yağında kavrulur
giderdi.
Atamalarla
birlikte, Doruk kendi dairesinin bütçesini sarf etme, kullanma yetki ve mecburiyetiyle
yüz yüze geldi
İlçe Jandarmaya
Atanan personel Siirt Sason’dan atanmıştı.
Gelişi Eylül’ ayını
bulacaktı.
Bu yüzden, kışlık yakacak
vaktinde alınacak, ödenek sarf edilecek,
evrakları da saymanlığa ulaşacaktı.
Şimdiye kadar böyle
bir evrak hazırlamamıştı Doruk! Tecrübe eksikliği
gözünde büyüdükçe büyütüyordu.
Her gün daha önce
neler yapılmış, nereden ne alınmış, hangi işlemler yapılmış evrakları didikleyip
dururken, Orman İşletme Müdürü Oktay bey telefonla aradı. Önce rutin bir hal hatır muhabbeti ve
arkasından birlikte çay içme daveti ilaç gibi geldi.
Hiç vakit
kaybetmedi.
Şapkasını aldı,
santrale not bıraktı, Orman İşletme Müdürünün davetine icabet etti.
İşletme Müdürü, kırk, kırk beş yaşlarında, 170/175- boyunda, beyaz tenli, 90/95 kilo ağırlığında; hafif
göbekli, güler yüzlü, Orman Yüksek Mühendisi kariyerine sahip, mütevazı bir
kamu görevlisiydi.
Mesai saatleri dışında,
diğer kamu görevlileri gibi, şehir kulübüne takılan usta bir briç oyuncusuydu. İçeri
girer girmez o babacan haliyle ayağa kalktı, hoş geldin komutan diye elini
sıktı, yer gösterdi…
Selahattin Bey gitti yalnız kaldın, işin zor
olmalı. Sıkıldığın zaman her zaman beklerim, çekinme diye lafa girdi.
Muhabbet devam
ederken tavşankanı çaylar geldi. Ve çaylar yudumlanırken, komutan sana bir iyi
bir kötü haberim var, diye gözlerinin içi gülerek başladı söze.
Doruk, Müdürüm önce
iyi olanı isterim, kötü sonraya kalsın.
Mesleğimiz gereği hep acı ve kötü haber bizim davetsiz konuğumuz, diye espri yaptı.
Oktay Bey gülümseyerek
olur tabi önce iyi haberden başlayım, biliyorsun, bölgemizde kesim başladı. Arkadaşlarla,
Jandarmaya kışlık odunu ücretsiz vermeyi kararlaştırdık.
Bu iyi haber!
Yalnız tahsis
edilen yerden odunu kendiniz toplayacaksınız; bu da sizin için kötü haber dedi gözlerinin
içi gülerek.
Doruk, her kötü
haber odun toplamak gibi olsun müdürüm. Bizim için sıkıntı olmaz, seve seve toplarız
ve yakacak ödeneği ile de Mefruşat alırız deyiverdi.
Dudaklarında dökülen
cümle sanki önceden provası yapılmış gibi dökülmüştü dudaklarından. Ağzından
çıkan söze kendi de şaşırdı.
Oktay Bey!
O zaman hayırlı olsun.
İstersen hiç vakit kaybetme.
Bölge şefimiz
yüksel beyi gör.
Yüksel Bey size
yardımcı olacak diye muhabbete noktayı koydu.
Uçmuştu doruk!
Oktay Beye teşekkür
edip ayrıldı.
Bölüğe geldi, İl
Jandarma Alay komutanını aradı. Müdürle aralarında geçen konuşmayı aktarıp,
odunu kendi imkânı ile toplayacağını, kışlık yakacak ödeneği ile bölük komutanlığındaki
eski mefruşatı yenilemek için harcayacağını coşku ve heyecanla anlattı.
Alay Komutan’ının ilk
tepkisi, sen bunları yapabilir-misin
sorusu oldu. Cevap hazırdı, siz asker
göndermeme izin verirseniz, yaparım.
Aldığı cevap, Öztoprak Albay’ın hoşuna
gitmişti.
Yüzü görünmese de
ses tonundan, gülümsediği fark ediliyordu.
Tamam,
toplayabilirsin yalnız askeri başıboş bırakma! Yakından ilgilen, bir ihtiyacın
olursa çekinmeden beni ara dedi ve hattan ayrıldı.
İnsan uçar mı?
Doruk uçuyordu hem
de kanatsız.
…/…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder