Atalarımız “Tilkinin dönüp dolaşıp,
geleceği yer, kürkçü dükkânı” demiş. Doruk’ta İzini bitene kadar, Karadeniz’in
güzel İl ve ilçesinde gezdi, tozdu, iyi vakit geçirdi. Birçok değişik ekonomik ve sosyal durumu farklı meslekten
insanlarla yüz yüze geldi tanıştı.Bakır işletmelerine ait kulüpte,
oynanan iddialı satranç oyunları izledi.
Kıbrısçık’ta Briç oynamasını öğrenmişti, Murgul’da da oyun kültürüne
satrancı dâhil etti.
Sonra döndü dolaştı, kürkçü dükkânına geri
döndü.
İzne ayrıldığında, her yer kar ve buz kaplıydı, dönüşü de ise çiçekler
açmış, Haziran ayında bahar!
Buz çözülmüş,
kar erimiş, toprak canlı, ot yeşermiş, kır çiçekleri tomurcuklanmış;
çekirge zıplıyor, karınca katarları ise
sessiz yürüyüşte...
Aras Nehri de buzu atmış üstünden, su seviyesi
yükselmiş, debi artmış; varacağı yere
geç kalanların telaşı içinde, doludizgin koşuyor Hazar Denizine…
Kıyısına yakınlaşıp, kendine bakana,
laf atana hiç yüz vermiyor.
Hatta
tebessümle bile bakmıyor, kaşları çatık,
bakışları donuk ve bulanık.
Doruk, Aras’ın suratsız bakışına hiç
aldırmadı!
İçinden, kolay değil elbette kış boyu donmak, buz tutmak; çağlayarak akmamak dedi.
Belli ki şikâyetleri vardı.
Hatırını sorsa, nasılsın dese, bir derdin
mi var diye cümle kursa nasıl bir cevap alırdı?
Bu sorular aklında geçince, dudaklarında şimşek gibi belli belirsiz bir
gülümse yandı söndü. Ne demesini bekliyorsun?
Hareketsizlikten omuzlarım tutuldu!
Yanım belim ağrıdı.
Kaslarım hamur gibi güçsüz demez herhalde
diye geçirdi aklından.
Belli ki uzun süren kış yorulmuştu Arası…
O somurtmasın da kim somurt-sun dedi ve nehrin kıyısından sessizce ayrıldı.
Karadeniz Bakır işletmelerinde geçen
bir aylık tatil iyi gelmişti Doruğa. Kış mevsiminin miskinliğini atmıştı
üzerinden.
Kendine üst üste görev yazdı. Arabayla
gidilen, yolu olan yerlere pikapla, yolu olmayan köylere de yaya olarak gitti.
Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar otlaklara
çıkmış, çoluk çocuk, canlı cansız ne varsa
baharı yaşıyordu.
Köylü halkı, tandır başından
kurtulmuş, günlük güneşlik havanın tadını çıkartıyordu.
Kız ve erkek çocukları, deyim
yerindeyse, ayağa yalın, başıkabak sokaklardaydı.
Yine ilk mektepler kapanmış,
öğretmenler okuldan ayrılmış, yaz tatili başlamıştı.
Meraya dökülen, hayvanların da yüzü
gülüyordu. Kuru saman yemekten kurtulmuş, Anadolu'nun mümbit topraklarından enva çeşit otlarla besleniyor, uzun geçen bir kışın miskinliğini üzerinden
atmaya çalışıyordu.
Haziranın ilk yarısı geçmiş, havalar
bir hayli ısınmıştı.
Bir sabah Sarıtaş köyü muhtarı
erkenden karakolun kapısını çaldı.
Kapıdan içeri girdiğinde kötü bir
haber vereceği besbelliydi.
-Doruk!
Hayrola Muhtar?
Muhtar!
Hiç hayır değil komutanım…
Bir sıkıntı mı var?
Yaylada bizim sığır çobanını
vurmuşlar.
Çoban ölmüş.
Doruk zile bastı, karakol nöbetçisine,
daktiloyu al da gel dedi. Daktilo
gelince, Doruk sordu, muhtar anlattı.
Yine incir çekirdeğini doldurmayacak
bir sebepten, cinayet işlenmişti.
Aldığı ifadeden kısaca bir ön rapor
hazırladı.
Raporu Karayazı İlçe J. Bölük
Komutanlığına Telefonla yazdırdı, Sonra İlçe Jandarma Bölük komutanına da
şifaen arz etti.
Sonra,
boylu poslu askerlerden yanına iki er aldı, Çullu köyüne kadar, resmi
araçla; Çullu köyünde ise köy muhtarının karakola gelirken köyde hazır edip,
çulluda bıraktığı atlarla Sarıtaş köyüne, oradan da olay yerine intikal etti.
Köy Muhtarı Karayazı’dan gelecek, C.
Savcısı ve Adli Tabibi karşılamak üzere Çullu köyünde kaldı.
Olay yeri yem yeşil ot ve kır
çiçekleriyle kaplı bakmaya kıyılamayacak kadar güzel ve bakir bir dağ sırtı.
Ceset koca bir kayanın altında üstünde bir kepenek örtülü, alnında ben garip
bir köylü L yazıyor.
Cinayet sanığı kaçmış.
Yalnız kendi değil yakın akrabaları da
köyü terk etmiş. Yörede gelenekmiş, biri cinayet işlerse, tüm aile, köyü terk
eder, bir daha da dönmezmiş.
Dönerse aşiret yasası devreye
girer, kan davası kuralları uygulanırmış.
Doruk olay yerini inceledi, olay
yerine ait bir kroki çizdi, bir de tutanak tanzim edip, C.Savışının gelmesini
bekledi.
Otopsi heyetinin gelişi çok gecikmedi.
Olay yerinde otopsi, maktulün aileye teslimi, ilk ifadelerin alınışı ve diğer rutin
işlemler ikindi okunmadan bitti.
İlçe C. Savcısı, Karakol Komutanına,
bundan sonraki işler senin sanığı en kısa zamanda isterim diyerek geldikleri
gibi geri döndü.
Doruk önce köye indi, sanığın nereye
gideceği, nerede saklanacağı konusunda ön araştırma yaptı. Akşam olunca karakola
döndü.
Döner dönmez oturdu daha kapsamlı bir
vukuat raporu hazırladı ve sabah Bölük komutanlığına gidecek evraklarla
göndermek üzere hazır betti.
Sabah kalkıp koltuğuna oturduğunda,
masasının üzerinde Erzurum İl J. Alay Komutanlığı İmzalı bir mesaj! Sanık
yakalanmadan Karakol Komutanı karakola dönmeyecek diyordu.
Doruk!
Emri okudu, siz yazmasanız sanki Doruk
yan gelip yatacaktı dedi. Yine kendi kendine hizmet kâğıdı hazırladı, Yanına
iki Jandarma Eri aldı ve önce Sarıtaş köyüne gitti. Köyde 4 At hazırlattı,
İhtiyar heyeti üyelerinden bir de yanına aza aldı.
Üç gün boyunca o köy senin bu köy benim
at sırtından inmedi. Üç günün sonun da sanığın
Hasankale İlçesi Köprüköy bucağı mıntıkasında bir köyde saklandığını tespit
etti.
Sanığın yerini tespit ettiği akşam
karakola döndü, akşamdan hazırlık
yaptı, sabah erkenden resmi araçla köyü
bastı ve sanığı yakaladı.
Emeğinin karşılığını alınca Doruk, bütün
yorgunluğunu unuttu. Görevini başarmış olmanın huzur ve mutluluğu
vardı yüzünde.
Bundan sonrası bağımsız (!)yargının göreviydi.
Kim haklı kim haksız, ne kadar ceza
alır hiç düşünmedi. Sanık hazırlık evrakıyla bitlikte Akşam olmadan Karayazı
İlçe J.Bl. Komutanlığına Teslim edildi.
…/…