Eylül ayının ilk
hatası, bir Pazartesi sabahıydı. Doruk, mesai saati başlarken; ikametgahından aşağı indi, odasına geçmeden önce,
her zaman yaptığı rutin kontrolleri için
Koğuştan başlayarak, bütün odaları tek tek inceledi. Gözüne takılan ufak tefek
aksaklıkları yerinde düzeltirdi.
Bu alışkanlığı
ile karakolu; her zaman, haberli ve
habersiz denetlenmeye hazır tutuyordu. Kimsenin afrasın, tafrasını, çekmemenin
en iyi ve ideal yolunun bu olduğunu öğrenmişti.
En son mutfağı da
kontrol etti!
O gün pişecek
yemeğin tabldotunu da akşam yapmış aşçıya vermişti. Ona da bir göz attı her şey yerli yerindeydi.
Odasına geçerken
kapı önüne baktığında, kadınlı erkekli bekleyenler olduğunu gördü! İçlerinde
Çullu Köy muhtarı da vardı.
Karakol nöbetçisine
işaret etti ve Çullu köyü muhtarını içeri almasını istedi.
Sonra gelenleri
geliş sırasına göre, Karakol Komutan yrd.
Remzi’ye götür. Vatandaşları bekletmeyelim diye talimat verdi.
Odasına girdi. Göz ucuyla oda temizliğinin iyi
yapılıp yapılmadığını denetlerken, muhtar açık kapıyı çalarak içeri girdi.
-Doruk!
-Hayrola Muhtar?
-Seni hiç böyle
erkenden karakol kapısında görmemiştim.
-Muhtar
gülümseyerek, haklısın komutanım! Daha önce tandır bacasından girip peynir
çalan hırsızımız yoktu dedi.
-Doruk, ne peynir
mi çalmışlar?
-Muhtar
-Evet, hem de
yaşlı dul bir kadının evine bacadan girmiş iki tuluk peyniri alıp gitmişler.
-Şikâyetçi kadını
da getirdim.
-İstersen bir de
sen dinle.
Muhtar sen
bilirsin, Çullu köyünde bu tür hırsızlık yapacak kimse var mı? Bizim köyde
şimdiye kadar böyle bir şey olmadı. Olsa bile evine girilen kadın hem yaşlı,
hem kimsesiz. Köyümüzden kimse bu kadının evine girmez ve hırsızlık etmez.
Bizim karakola
bağlı olmayan, Karayazı merkez karakoluna bağlı komşu bir köy var! Şikâyetçi kadınla bana gelince, kim
yapabilir, şüphelendiğin kimse var mı diye sordum.
O köyden bir isim
verdi. Günahı vebali kendi boynuna diye de manevi sorumluluğu peyniri çalınan yaşlı
kadının boynuna yükledi.
Daha müştekiyi
dinlemeden, küçük bir ipucu yakalamıştı Doruk! Nöbetçiye seslendi, kadını içeri
almasını istedi.
Kadın içeri girince yer gösterdi, tam
karşısına oturttu. Kadın Türkçe bilmiyordu. Önce Kadına bir çay söyledi, sonra
Takımda Kürtçe konuşan, J. Eri Mehmet’i çağırdı. Bu arada muhtarı da odadan
çıkartı ki ifadede alırken araya girmesin.
Tercüman
aracılığı ile şikâyetçi çayını yudumlarken,
sımsıcak bir diyalog gelişti.
Şikâyetçi kadın rahatlamıştı.
Resmi dairede, jandarma karakolunda olma psikolojisini atmış, tercüman
aracılığıyla da olsu; evladım, oğlum havasına girmişti.
İfade çok uzun
sürmedi.
Peynir tuluklarını
kimin çaldığını, görmemişti. Kimsenin günahını almakta istemezdi. Komşu “Payveren”
köyünde bir hırsızın varlığını, Çullu köyü kadını ve erkeği herkes bilir. Bende
ondan kuşkulanıyorum dedi ve ifadesini imza yerine sol elinin başparmağını
basarak imzaladı.
Doruk, Hemen bir
devriye hazırladı. Başına yardımcısı Ahmet’i verdi. Şüpheliyi yakalayıp
getirmeleri için motorize olarak gönderdi.
Köy İlçe merkez
J. Karakoluna bağlı olmasına rağmen, Söylemeze de yakındı. Adamı alıp gelmek çok uzun sürmedi.
Getirilen
şüpheli, pala bıyıklı, orta boylu, kılık kıyafeti düzgün, düzgünde Türkçe
konuşan biriydi. Doruk adamı odasına aldı, hakkında peynir tuluğu çaldığı
iddiasıyla şikâyet olduğunu, kendilerini yormadan çalınan peynirleri
çıkartırsa, kendisi hakkında sadece
yasal işlem yapılacağını, çıkartmazsa, çıkartıncaya kadar nezarette kalacağını
güzelce anlattı.
Adam Nuh diyor
peygamber demiyordu. Doruk, Yardımcısı Ahmet’i çağırdı, bu adam iyilikten
anlamıyor, canı nezarette yatmak istemiş. Giriş işlemini yapalım. Nezarette
koyalım başına da bir nöbetçi bırak. Ne zaman peynirin yerini söylerse o zaman
haber versin. Yiyecek içecek de verilmesin diye şüphelinin yanında talimat
verdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder