31 Mayıs 2020 Pazar

Buz Çözülmüş Kar Erimiş


                             
Atalarımız “Tilkinin dönüp dolaşıp, geleceği yer, kürkçü dükkânı” demiş. Doruk’ta İzini bitene kadar, Karadeniz’in güzel İl ve ilçesinde gezdi, tozdu, iyi vakit geçirdi. Birçok  değişik  ekonomik ve sosyal durumu farklı meslekten insanlarla yüz yüze geldi tanıştı.Bakır işletmelerine ait kulüpte, oynanan iddialı satranç oyunları izledi.  Kıbrısçık’ta Briç oynamasını öğrenmişti, Murgul’da da oyun kültürüne satrancı dâhil etti.
 Sonra döndü dolaştı, kürkçü dükkânına geri döndü.
İzne ayrıldığında,  her yer kar ve buz kaplıydı, dönüşü de ise çiçekler açmış, Haziran ayında bahar!
 Buz çözülmüş,  kar erimiş, toprak canlı, ot yeşermiş, kır çiçekleri tomurcuklanmış; çekirge zıplıyor,  karınca katarları ise sessiz yürüyüşte...
Aras Nehri de buzu atmış üstünden, su seviyesi yükselmiş, debi artmış;  varacağı yere geç kalanların telaşı içinde,  doludizgin koşuyor Hazar Denizine…
Kıyısına yakınlaşıp, kendine bakana, laf atana hiç yüz vermiyor.  
Hatta tebessümle bile bakmıyor,  kaşları çatık, bakışları donuk ve bulanık.
Doruk, Aras’ın suratsız bakışına hiç aldırmadı!  
İçinden, kolay değil elbette kış boyu donmak, buz tutmak;  çağlayarak akmamak dedi.
Belli ki şikâyetleri vardı.
Hatırını sorsa, nasılsın dese, bir derdin mi var diye cümle kursa nasıl bir cevap alırdı?
Bu sorular aklında geçince,  dudaklarında şimşek gibi belli belirsiz bir gülümse yandı söndü. Ne demesini bekliyorsun?
Hareketsizlikten omuzlarım tutuldu!
Yanım belim ağrıdı.
Kaslarım hamur gibi güçsüz demez herhalde diye geçirdi aklından.
 Belli ki uzun süren kış yorulmuştu Arası…
O somurtmasın da kim somurt-sun dedi ve nehrin kıyısından sessizce ayrıldı.
Karadeniz Bakır işletmelerinde geçen bir aylık tatil iyi gelmişti Doruğa. Kış mevsiminin miskinliğini atmıştı üzerinden.
Kendine üst üste görev yazdı. Arabayla gidilen, yolu olan yerlere pikapla, yolu olmayan köylere de yaya olarak gitti.
Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar otlaklara çıkmış,  çoluk çocuk, canlı cansız ne varsa baharı yaşıyordu.
Köylü halkı, tandır başından kurtulmuş, günlük güneşlik havanın tadını çıkartıyordu.
Kız ve erkek çocukları, deyim yerindeyse, ayağa yalın, başıkabak sokaklardaydı. 
Yine ilk mektepler kapanmış, öğretmenler okuldan ayrılmış, yaz tatili başlamıştı.
Meraya dökülen, hayvanların da yüzü gülüyordu. Kuru saman yemekten kurtulmuş, Anadolu'nun mümbit topraklarından enva çeşit otlarla besleniyor, uzun geçen bir kışın miskinliğini üzerinden atmaya çalışıyordu.
Haziranın ilk yarısı geçmiş, havalar bir hayli ısınmıştı.
Bir sabah Sarıtaş köyü muhtarı erkenden karakolun kapısını çaldı.
Kapıdan içeri girdiğinde kötü bir haber vereceği besbelliydi.
 -Doruk!
Hayrola Muhtar?
Muhtar!
Hiç hayır değil komutanım…
Bir sıkıntı mı var?
Yaylada bizim sığır çobanını vurmuşlar.
Çoban ölmüş.
Doruk zile bastı, karakol nöbetçisine, daktiloyu al da gel dedi.  Daktilo gelince, Doruk sordu, muhtar anlattı.
Yine incir çekirdeğini doldurmayacak bir sebepten, cinayet işlenmişti.
Aldığı ifadeden kısaca bir ön rapor hazırladı.
Raporu Karayazı İlçe J. Bölük Komutanlığına Telefonla yazdırdı, Sonra İlçe Jandarma Bölük komutanına da şifaen arz etti.
Sonra,  boylu poslu askerlerden yanına iki er aldı, Çullu köyüne kadar, resmi araçla; Çullu köyünde ise köy muhtarının karakola gelirken köyde hazır edip, çulluda bıraktığı atlarla Sarıtaş köyüne, oradan da olay yerine intikal etti.
Köy Muhtarı Karayazı’dan gelecek, C. Savcısı ve Adli Tabibi karşılamak üzere Çullu köyünde kaldı.
Olay yeri yem yeşil ot ve kır çiçekleriyle kaplı bakmaya kıyılamayacak kadar güzel ve bakir bir dağ sırtı. Ceset koca bir kayanın altında üstünde bir kepenek örtülü, alnında ben garip bir köylü  L yazıyor.
Cinayet sanığı kaçmış.
Yalnız kendi değil yakın akrabaları da köyü terk etmiş. Yörede gelenekmiş, biri cinayet işlerse, tüm aile, köyü terk eder, bir daha da dönmezmiş.
Dönerse aşiret yasası devreye girer,  kan davası kuralları uygulanırmış.  
Doruk olay yerini inceledi, olay yerine ait bir kroki çizdi, bir de tutanak tanzim edip, C.Savışının gelmesini bekledi.
Otopsi heyetinin gelişi çok gecikmedi. Olay yerinde otopsi, maktulün aileye teslimi, ilk ifadelerin alınışı ve diğer rutin işlemler ikindi okunmadan bitti.
İlçe C. Savcısı, Karakol Komutanına, bundan sonraki işler senin sanığı en kısa zamanda isterim diyerek geldikleri gibi geri döndü.
Doruk önce köye indi, sanığın nereye gideceği, nerede saklanacağı konusunda ön araştırma yaptı. Akşam olunca karakola döndü. 
Döner dönmez oturdu daha kapsamlı bir vukuat raporu hazırladı ve sabah Bölük komutanlığına gidecek evraklarla göndermek üzere hazır betti.
Sabah kalkıp koltuğuna oturduğunda, masasının üzerinde Erzurum İl J. Alay Komutanlığı İmzalı bir mesaj! Sanık yakalanmadan Karakol Komutanı karakola dönmeyecek diyordu.
Doruk!
Emri okudu, siz yazmasanız sanki Doruk yan gelip yatacaktı dedi. Yine kendi kendine hizmet kâğıdı hazırladı, Yanına iki Jandarma Eri aldı ve önce Sarıtaş köyüne gitti. Köyde 4 At hazırlattı, İhtiyar heyeti üyelerinden bir de yanına aza aldı.
Üç gün boyunca o köy senin bu köy benim at sırtından inmedi.  Üç günün sonun da sanığın Hasankale İlçesi Köprüköy bucağı mıntıkasında bir köyde saklandığını tespit etti.
Sanığın yerini tespit ettiği akşam karakola döndü,  akşamdan hazırlık yaptı,  sabah erkenden resmi araçla köyü bastı ve sanığı yakaladı.
Emeğinin karşılığını alınca Doruk, bütün yorgunluğunu unuttu.   Görevini başarmış olmanın huzur ve mutluluğu vardı yüzünde.
Bundan sonrası bağımsız (!)yargının göreviydi.
Kim haklı kim haksız, ne kadar ceza alır hiç düşünmedi. Sanık hazırlık evrakıyla bitlikte Akşam olmadan Karayazı İlçe J.Bl. Komutanlığına Teslim edildi.


                                                                                                         …/…









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder