Nasıl da çabuk geçiyor günler? Yaz mevsimi tasını
tarağını topladı, göçünü yükledi, veda etmek için; sarılıp koklamaya el
sıkmaya, veda edip, yerini kara kışa
bırakmaya, hem gönüllü hem de dünden hazır!
Erzurum’da dört mevsim yaşanmazmış!
Öyle söylüyor Doğu Anadolu'nun kara yağız, baktı kara
yoksul insanları…
Kar, Ekim sonu Kasım başı düşer, Mayıs sonun, Haziran
başı canı isterse kalkarmış!
Aras Nehri donar, üstünden atlı araba geçer, buz yine
kırılmazmış.
Anlatılanları duyunca Doruk, gözü korktu.
Kış gelmeden kok kömürü siparişi verdi.
Haa, bir de Söylemez çok soğuk olur – 40 dereceyi
görürmüş.
Söylemesi ayıp, tükürük yere düşmeden donar, bıyıkları
olanın bıyığına kırağı düşermiş.
Kışla ilgi anlatılanlar aslında bunlarla da sınırlı
değil.
Öyle şeyler anlatılar ki, geri kalanı yaşayıp görmek,
tadına varmak için anlatmak yerine kendine sakladı Doruk!
Bu gün özel bir gün!
Şimdiye kadar kamu görevlilerinin hiç yaşamadığı bir ilk
gerçekleşecek. Sağlık Memuru Yılmaz, Sağlık Ocağı sekreteri Gıyasettin, Doruk,
birkaç hafta önce okudukları gazete reklamlarında bir balık ağı görmüş ve
ortaklaşa sipariş vermişlerdi.
Nihayet, serpme ağ geldi.
PTT memuru Reis size bir müjdem var, köpüklü bir kahve
söylerseniz söylerim diye tutturduktan sonra, Türk kahvesini içtikten sonra
ağınız geldi diye duyurdu ve ağı teslim etti.
Serpme geldi, gelmesine de, sipariş verenlerin hiç birisi, serpme nasıl
atılır bilmiyordu. Ne yapacağız nasıl öğreneceğiz derken, akıllarına Bestami
öğretmen geldi.
Okullar açılmış, İlkokulun iki öğretmeni de Bucağa teşrif
etmişlerdi. Doruk, bahçeden kapı önünde duran karakol nöbetçisine seslendi!
Bana bir Asker gönder canavar! Canavar Doruğun eğitim birliğinde erler için
kullandığı bir deyimdi. Askerler canavar diye çağrılmasından hoşlanıyordu.
Asker gelir gelmez, Canavar, koşarak ilkokula kadar
git. Hocalara karakol bahçesinde
beklediğimizi söyle. Soru sorarlarsa sizi çay içmeye davet ediyorlar dersin diye gönderdi.
Asker okula doğru gittiğinde, Transistorlu Radyoda, Gönül
Akkor Vardı. Nasılda geçti o güzellm yılları yorumluyordu sanatçı. Sanki kamu
personelinin niyetini okumuş, hızla geçen günlerle ilgili bir istek almış gibi
bir parça seçmişti.
Kısa süre sonra, Hüseyin ve Bestami öğretmen, bahçeye
damladı. Günlerden Pazar olduğu için bir geç kalkmışlardı.
Bahçede, Söylemez Nahiyesi, kamu personel kadrosu, tam
takım hazır!
Yalnız ebemiz eksik!
O da zaten bu tür etkinliklere katılmıyor.
Bazen örf adet, bazen gelenek görenek, özellikle de Din
adına, İnsanları öyle form-atlamışız ki, sanki Mustafa Kemal Atatürk “Kadınlar
içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve
destekçisi olacaklardır.” Dememiş…
Neyse lafı çok uzatmayalım.
Bestami Hoca gelir gelmez, Çaylar tazelenirken, serpme kolisinden
çıkartıldı, kavak ağacının dalına Sağlıkçı Yılmaz tarafından asılıverdi.
Hem Hüseyin hem de Bestami hoca, ağı görünce yerinden
kurşun gibi kalktı. Önce ağlara sonra eteğindeki kurşunlara dokundular.
Dokunmuyor, sanki okşuyorlardı.
Gözlerinin içi gülmüştü.
Çaylar içilene kadar muhabbetin konusu serpme ağ oldu.
Sonra toplu halde, Aras Irmağına yürüyüş başladı.
Zaten Irmakla Karakol arasındaki mesafe 70/80 metre kadar
bir şeydi.
İlk önce ağ nasıl atılır talimi yapıldı.
Sonra su birikintisi ve derin yer arandı. Ve balık
tutmaya fiilen geçildi. Serpme ağla balık tutmak, olta ile balık tutmaya hiç
benzemiyor.
Sermeyi atmadan önce balıkları görüyorsun, sonra Bolu
Bey’inin, Köroğlu’nu yakalamak için üstüne attığı ağ gibi ağı atıyor ondan
sonra çekiyorsun.
Her atığında onlarca sazan ağın içinde. Avcı abartısı
değil anlatılanlar. İki saat ya oldu ya da olmadı. Koca bir su tenekesi sazan
yakalandı.
Bu arada içinde bir de
Yayın Balığı vardı. Hem de
kocaman. Doruk ve arkadaşları, yayın
balığını aralarında paylaştılar.
Bir Teneke sazan balığını da köy halkına dağıttılar.
Aras nehri Söylemez’in içinden akarken, köy halkının
balıkçılıkla hiç ilgilenmemesinin yorumunu değerli okuyanlara bırakmak
zannedersem doğru seçim olacak.
O akşam Doruk ve arkadaşları yayın balığının lezzetiyle
tanıştılar. Bir hafta boyu da balık muhabbeti yaptılar.
Kar yağana kadar serme atıp sazan tutular. Birazcık
olsun, renk kattı serpme kamu personelin durağan yaşamına…
…/…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder