Mütevazi olmanın
sırası mı? Birileri cumhuriyeti idam sehpasına çıkartmış, boynuna yağlı urganı takmış; kadim millete ayağının
altındaki iskemleye sen tekmeyi vur diyor!
Vur ki; Mustafa
Kemal’in tırnaklarıyla temelini kazdığı, kurucu meclisle omuz omuza inşa ettiği ve İlelebet payidar kalacak dediği
: çağdaş, laik cumhuriyet yıkılsın!
Bu gün cumhuriyete yapılan
bu kötülüğü, dini eğri gavur bile yapmaz! Milletten bunu isteyen Müslüman da olmaz. Olsa olsa yedi düvelden
geriye kalanlar diye tanımlanabilir.
Makaleye başlarken
mütevazi olmanın sırası mı diye başlamıştım söze!
Neden biliyor musunuz,?
Cumhuriyet yaşasın, ilelebet payidar olsun diye; kampanya yürüten vatanseverler: ağız birliği
etmiş, biz Tayyip'e karşı değiliz diyor da ondan!
Hadi ordan, diyeceğim
de; iktidar tabanında ki cumhuriyete sahip çıkacak, aklı selim seçmeni
incitmekten endişe ettim..
Elbette mütevazi
olanların kaygılarını da anlıyorum.
Lakin bazıları, mütevaziliği korkaklık, teslimiyetçilik olarak da
algılayabiliyor, kendilerine pay çıkartıyorlar.
Halbuki güneş gibidir gerçek. Ortaya
çıktığı anda, gökyüzündeki yıldız silinir; karanlık yok olmaya mahkumdur.
16 Nisan’da milletin önüne bir sandık konacak. Ve gel kendi istikbalini kendin belirle
denecek!
İsteyen laik demokratik bir Türkiye diyecek, istemeyen de Teokratik bir rejimi karpuz seçer gibi
seçip alacak!
İyi güzel de: 18 maddelik
değişikliği kabul edersek, başımıza firavun olmak isteyen Ademin siciline hiç
göz attık mı?
İşte üzerinde durulması
gereken esas mesele ve konu bu!
İsterseniz gelin
çocukluğumuza geri dönelim. Topaç
oynadığımız yılları hatırlayalım.
Çocukken oynadığınız topacı
kamçıla çevirdiğiniz gibi dünyayı kamçılayalım, geriye döndürelim veya saralım.
Ya da zamanı, zaman
makinesine yükleyip, filmi geriye sararak bir kere daha izleyelim.
Hep birlikte göreceğiz ki, izlediğiniz
film de artılardan çok eksi, iyiden çok kötü resim düşecek beyaz perdeye!
Nasıl mı?
İktidarın 15 yılık icraatına,
küçük çocuklar hariç yetişkin olan herkes yakından şahit. Beyni yıkanmayan,
körü körüne biat etmeyen herkes biliyor ki; akçalı yatırımlar dışında siyasi
iktidar hem iç politikada, hem dış politikada kelimenin gerçek anlamıyla
çuvallamıştır.
Başarılı göründüğü bayındırlık
hizmetleriyse tamamen ranta dönüktür.
Hem bal tutmuşlar hem de bal
tutan parmaklarını yalamamış, adeta parmaklarıyla birlikte yutmuş; üstüne
üstlük ulu orta milletin gözlerinin içine bakarak da bu milletin xxxna
koyacağız diyecek kadar küstahlaştılar.
Herkesin yakından bildiği
senaristi olmadan doğaçlama oynan bir tiyatro ile ilgili Gazeteci yazar Saygı
Öztürk 31 Mart 2017 tarihin de bir makaleye kaleme aldı.
Öztürk; özetle diyor ki “ 2012/
120663 tarih ve sayısı kamuoyunun “17
Aralık” olarak bildiği rüşvet,
yolsuzluk, kar para suçlamalarının yer aldığı, üç bakanın, çocuklarının içinde bulunduğu
soruşturma dosyasının numarasıdır”
Ve bu soruşturma dosyası,
“Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Celal Kara’dan alındıktan sonra
2014/69582 sayıyla, sanıklar hakkında “kovuşturmaya yer olmadığı-na” ilişkin karar verildi”
Birkaç gün önce; Amerika
Birleşik Devletlerinde Tutuklanan, Halk Bank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet
Hakan Atilla, Hakkında takipsizlik
kararı verilen dosyanın 25. Şüphelisinden biriydi.”
Saygı Öztürk’ün makalesini, Nasrettin
Hoca misali gagasını bacaklarını kestim, bir kuşa benzeterek; özetledim.
Makalenin tamamını merak edip
okumayı arzu eden, Öztürk’ün köşesini
ziyaret edebilir.
İçinde yaşadığımız tarihin her birimiz ayrı
ayrı canlı şahidiyiz. Sıradan tanıkların dışında, birde araştırıp belge toplayarak,
tarihe not düşmek isteyen tarihçi ve köşe yazarlarımız da var.
Öztürk’ün makalesini okurken, Soner Yalçın'ın “Kayıp Sicil” Erdoğan'ın Çalınan
Dosyası” kitabı geldi aklıma.
Yalçın'ın Kayıp sicil kitabını okuduğumda, kendi kendime
Türkiye kimlerin eline kalmış demekten kendimi alamamıştım.
Soner Yalçın'ın “Kayıp Sicil” kitabında çok çarpıcı mahkeme
dosyalarından: dosya tarih ve hazırlık sayılarını vererek adli tarihe küçük
notlar düşmüş.
Yalçın'ın “kayıp
sicil” kitabında yazılan yolsuzluk dosyaları, dosyanın kime ait olduğunu, hangi
dosyanın hazırlık soruşturmasın hangi C. Savcısı yaptı dava açtı mı takipsizlik
mi verdi sorularına cevap vermemi beklemeyeceğinizi biliyorum.
Dava Açılan dosyalara bakan mahkeme ve hâkimleride sormazsınız.
Yalçın
olayları öyle incelemiş ki; hazırlık soruşturması yapan, takipsizlik kararı
veren, duruşmaya çıkan berat kararı
veren kamu görevlileri, uçmuş! Kimi kariyerinin
zirvesi ile ödüllenmiş, kimileri de kadim millete vekil bile olmuş.
Onun için diyorum ki, mütevazı olmaya gerek yok.
Türkiyeyi kime teslim ettiğimizi bilmek
zorundayız. Seksen milyon Türk millet
için: Türkiye’den başka Türkiye Yok!
Atatürk yaklaşık 80 yıl önce ; “Baylar sırası
gelmişken, saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki; bağrında yetiştirerek başının
üstüne değin çıkaracağı adamların kanındaki, bulucundaki “vicdanındaki” öz
mayayı çok iyi incelemeye ilgi göstermekten biran geri kalmasın!” bizi uyarmış.
(Kaynak Nutuk S.404)
Günler su
gibi akıp gidiyor; 16 Nisan'ın ucu göründü bile, Atatürk’ün lafı üzerine söz söylemek kimin ne
haddine?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder