28 Kasım 2019 Perşembe

İNSAN



Önce çok okumalı çok düşünmeli insan
Yalnız insanda akıl gerçek olursa insan
Hakkı konuşmalı bilmeli helali haramı
Hak yememeli yalan söylememeli insan

Nereden geldiğini nereye gittiğini sormalı
Kendini yaratanla tanışmalı halvet olmalı
Kulaktan dolma değil araştırıp öğrenmeli
Kandırılıp ayakta uyutulduğunu fark etmeli

Kâinattan önce yaratmış insanı yaratan
Yaratandır İnsana Kalem ile ilmi öğreten
Niçin aşağıların aşağısına düştü Âlimken
Düşünmeli soruya cevap bulmalı insan

Deniz’im yine küreksiz yelken aç engine
Dalgaların sığmaz birçoklarının hayaline
Ağlayarak geldik üç günlük yalan dünyaya
Her gelen akıp gidecek birkaç arşın bezle




Hayal Denizi
28.11.2019/ Manisa


27 Kasım 2019 Çarşamba

J. Not Defteri/Dağlar Kızı Reyhan

https://youtu.be/96z1KueGMmI




Doruk ve kursiyerler için, öğrencilik yeniden başlamıştı. 8 Astsubay 5 teğmen toplam 13 rütbeli personel kursa katıldı.
Bir yıl sonra yeniden öğrenci psikolojisi ile tanışmak nasıl bir şey yaşanıp görülecek. Daha ilk günden, koğuş sabah erkenden kalk borusu sesine uyandı.
İlk önce J. Komando Eğitim Alay Komutanlığı önündeki, eğitim alanında içtima olundu, ardından tekmil alındı.  
Tüfek çatıldı,  teçhizat çıkartıldı, üst giysiler soyunuldu, bere en üste konuldu, sabah sporu başladı.
Koşu parkuru olarak, Top Dağının eteklerindeki patika yol seçilmişti.
Yaklaşık 5 km her sabah bu koşu tekrarlanacak, mukavemet / dayanıklılık kazanılacaktı. Doruk hem koşuyor he de hayal kuruyordu.
İmroz'daki bağ bahçe arasındaki sabah sporu canlandı gözleri önünde. Yeni Mahalle sokaklarında koşusu, bölüğün önüne çıkan yılan ve Marya aklına geldi,  gülümsedi kendi kendine.
O hayalleriyle gezinirken koşu parkuru bitmiş, tim ordu evi önündeki, plaja iskele önüne gelivermişti.
 Sabah sporundan hemen sonra toplu halde denize balıklama dalındı, 5 km koşunun teri deniz tuzuyla buluştu;  sonra duş ve sabah kahvaltısı.
İlk ders yakın boğuşma, düşme teknikleri, kendini koruma, hasmın hamlesinden kurtulma vs. eğitimi, sonra;   alçak sürünme, yüksek sürünme, sırtüstü sürünme derken iflahı kesildi kursiyerlerin.
Alçak sürünme de omuz başları, sırtüstü sürünme de omuz arkası kan revan içinde kalmıştı. Eğitim alanı özellikle sürünme esnasında, kursiyerin canını yakmak için özellikle küçük ısıran keskin dişli çiğillerle kaplanmıştı.
Doruk ve Kursa katılan diğer kursiyerlerin ilk günden acımazsızca başlayan ağır eğitime rağmen, keyfi yerindeydi. Eğitim aralarında verilen istirahat aralarında gülüyor, şakalaşıyor şikâyet etmiyorlardı.
Ve bu eğitim her geçen gün, daha da ağırlaşarak 90 gün devam edeceğinin bilincindeydi hepsi. Ve kurs bittiğinde iyi bir komando olarak yetişmek tek hedefti. Zira komando olarak alacakları görevde, başarılı olmanın sırı iyi eğitimden geçiyordu.   Onun için atalarımız “Barışta ter dökmeyen savaşta kan döker.” Demişti.
İlk hafta, aynı spor ve eğitimlerin tekrarıyla geçti.
Mekik, sınav çekmekten helak oldular.
Pazılar ve göğüste şekillenmeler başladı. Vücut ölçüleri kısmen fark edilir hale geldi. Erkek güzellik yarışmasına katılsam esprileri sıradan hale geldi.
Gün dediğin ne ki?
 İlk hafta bitmiş Cuma gelmişti.
Cuma akşamları gece eğitimi vardı!  Ve bu eğitim, timler halinde Top dağında daha önceden belirlenen, hedeflerin pusula ve harita kullanılarak bulunması üzerine planlanmıştı.
Hedefi erken bulan birliğe dönecek, bulamayan bulmadan geri dönmeyecekti. Gözü korkmuştu kursiyerlerin.
Eğitim biter bitmez,  tüfek teçhizatı koğuşa bıraktı, toz toprakla buluşan ellerini yüzlerini yıkadı, akşam yemeği için sahildeki gazinoda buluştular.
Kendileri için tabldot çıkıyordu. Önlerine ne geldiyse yediler. Gece eğitimi için enerji toplamaları gerektiğini söylemişlerdi hocaları.
Akşam yemeğinden sonra, birer ikişer kalkıp hem sahilde yürüdüler, hem de kendilerine tavsiye edilen tatlıcının yolunu tuttular. Önce deniz kıyısında bir çay bahçesine takılıp hem çay içtiler, hem deniz havası soludular. Sonra gece eğitimine hazırlık olsun diye revanisiyle meşhur bir baklavacıya girip, revani ve yoğurdu bir arada kaşıkladılar.
Ne garip saat koşuyor sanki biraz önce gündüz eğitimi bitmişti. Geçe eğitim saati de gelivermiş. Gecikmemek için hızlı adımlarla yürüdüler, tüfek ve teçhizatlarını aldılar, eğitim alanında buluştular.
Akşam saat 21 00 sıralarıydı. Hava karadım kararacağım der gibiydi. Kurs hocaları oluşturdukları timlerin eline, birer pusula, birer harita tutuşturdu. Harita üzerinde işaretli hedefleri bulmalarını bulmadan geri dönmeleri talimatın verdi ve iyi vazifeler dileyip yolunuz açık olsun diyerek eğitimi başlattı.
8 kişilik Astsubay kursiyer, iki ayrı time bölünmüş,  5 kişilik teğmen bir tim kabul edilip,  üç timlik ekip dağa tırmanmaya başladılar.
Daha ilkokullarda öğretmişlerdi, Akdeniz’in bitki örtüsü maki olduğunu. Gece eğitimi için hedef aramaya başladıklarında yakından tanıdılar makileri.
O tepe senin bu ışık benim derken gecenin nasıl bittiğini, anlayamadan şafak sökmüş, güneş gülümsemeye başlamıştı ufukta.
Hepsi kan ter içindeydi. Lakin hedefleri bulmuş olmanın mutluluğu yüzlerine yansımıştı. Bu demekti ki pusula ve harita kullanmayı biliyorlar.
Makilerden kurtulup kışlaya dönmeleri sabah saat 09 00’U buldu. Önce bireysel temizlik, sonra kahvaltı ve haftanın son günü silah bakımı…
Akılları İzmir’de kalmıştı. Biran önce öyle olsun, silah bakımı da bitsin, İzmir’e kaçamak yapsınlar istiyorlardı.
Saatin yelkovanın zembereği boşalmıştı. Terinde duramayan çim pistte koşacak kula bir tay gibi yerinde duramıyor habire dörtnala koşuyordu.
Silah bakımı bitti, silahlar yerine konuldu, İzmir hazırlığı başladı. Kursiyerlerin çoğunluğu aynı dönem mezunu okul arkadaşıydı. 
Kim kiminle arkadaşlık edecek, belli gibiydi.  Hazırlanalım çıkalım derken saat öyleden sonra 14 00’ü bulmuştu. Doruk’la Erşan birlikte çıktı.
Önce Foça otogar, sonra ver elini İzmir. Alsancak, Konak, Kordon derken Fuar’da Akşam oldu. Fuar gazinolarında birbirinden değerli sanatçılar sahne almıştı. Doruk ve Erşan; Neşe Karaböceğin Ast solist olarak sahne aldığı, gazinoya gitmek için bilet aldı.
Programın başlama saatine kadar, Fuarı gezdiler ve nihayet gazino girişi,  Gazino yazlık sinema gibi kocaman bir alandaydı. Yan yana dizilmiş numaralı sandalyeler ve yer gösteren gencecik görevliler.
Program başladı, önce ast solistin altında sahne alan sanatçılar çıktılar sanatlarını icra ettiler,  sıra ast soliste gelince alkıştan yer gök inledi. İzmir Körfezi, Neşe Kara böcek’in sesinden “Dağlar kızı Reyhan Reyhan Reyhan
Analar kuzusu Reyhan Reyhan Âlem sana hayran hayran hayran Ne güzelsin ay gız bir çiçeksin ay gız
Bir tanesin ay gız dürdanesin ay gız” Türküsünü dinledi.  Doruk ve Erşan Neşe Karaböceğin sesiyle mest olmuşlardı. Program bitince, bütün izleyenler gibi onlarda sanatçıyı ayakta alkışladılar. Ve Dağlar Kızı Reyhan’ı Neşe Karaböceğin ses ve yorumuyla sevdiler.                                                          

                                                                           …/…

24 Kasım 2019 Pazar

Bugün 24 Kasım



Hatırlıyor musun Basri öğretmenim, ilkokula kayıt için geldiğim ilk günü?
Ben hiç unutmadım.
Ağustos ayı bitmiş, eylül ayının ilk haftasıydı.
Bizim oralarda harman kalkmış, ağaçların yaprakları sararmaya başlamıştı.
Koçlar tutulmuş, koyun keçi sütten kesilmişti.
Rahmetli babama, ben okula gitmek istiyorum dediğimde, gözlerinin içi gülmüş, git kaydını yaptır demişti.
Günlerden neydi hatırlamıyorum.
Bir sabah kuşluk vakti, koşa koşa okula geldiğimde, sen okul kapısı önünde; dimdik ayakta, güneşi seyrediyordun…
Üzerinde kahverengi takım elbisesi, beyaz gömlek ve boynunda kravat, ayağında iskarpin vardı.
Seni görünce ne diyeceğimi, nasıl hitap edeceğimi bilemedim.
Benim şaşkınlığımı görünce, ilk sen konuştun.
Kayıt yaptırmaya mı geldin, dedin ilk önce, ben he deyince; kimin kimsen yok mu niye yalnız geldin diye sordun sonra.
O zaman çözüldü dilimin bağı, olmaz mı var dedim, anam babam sağ, 2 ablam, 4 de agam diye sıralayıverdim.
He demek- evet, agam demek ağabey, bacı da abla ya da kız kardeş demekti bizim çocukluğumuzda.
Yedi kardeşin en küçüğü de bendim laf aramızda.
Kimin oğlusun diye sordun sonra,.
Ben de yalvaçlı oğlu Halil’in oğluyum dedim.
Gel kaydını yapalım dedin, sen önden ben ardından ilk defa girdim bir okulun kapısından içeriye.
Beş sınıfın bir arada okuduğu geniş bir derslik vardı.
Sıralar arka arkaya dizilmiş, ön tarafta da öğretmen masası.
Duvarda kara tahta asılı, önünde tebeşir konulacak çıkıntıları…
Yer tahta döşeme, duvar kireç badanaydı.
Okul kütüğünü açtın, sayfaları çevirdin, boş bir sayfaya açıp kayıt yaptın. Sonra bir resim getir diye sıkı sıkı tembih ettin.
Nereden nereye geldik be öğretmenim!
İlk iki yıl sen okuttun, sonra tayinin çıktı ağlayarak gittin. Sonra Musa Eder ve son senede Kazım Karatoprak, beş yıl ve üç öğretmen. Sonra ortaokul macerası, nasılda arıyorum o güzelim yılları. Tıpkı şairin “Nasıl geçti habersiz, O güzelim yıllarım, Bazen gözyaşı oldu, Bazen içli bir şarkı” mısralarıyla anlattığı gibi…
Ne hayaller kurmuştum tahta sıraların üstünde! Bazen pilot olup uçtum gökyüzünde, bazen kaptan olup açıldım, dalgalı denizlere.
İşte öğretmenim, hayalle gerçek arasında, günler su gibi aktı; dünya bir topaç gibi yerinde döndü durdu. Kuşlar uçtu, ağaçlar bazen çiçek açtı, bazen sararan yapraklarını döktü. Dalarda öten, Ağustos böceklerinin sesi hala kulaklarımızda.
Karıncalar mı?
Onlar eskisi gibi yaz boyunca rızkını toplamak için durmadan çalışıp didinmeye devam ediyor.
Sevgili öğretmenim!
Bu gün, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği”ni kabul ettiği;” 24 Kasım öğretmenler günü…
Başta, Baş Öğretmenimiz, Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, benim eğitimimde emeği geçen tüm öğretmenlerimin ve Türk Milletinin, çağdaş ülkeler seviyesine çıkmasına önderlik eden, çocuklarımızın ufkunu açan, bilim ve ilim yolunda; muhasır medeniyete giden yola, mum yakan; bütün öğretmen ve emekli öğretmenlerimizin, öğretmenler gününü canı yürekten kutlarım.




23 Kasım 2019 Cumartesi

Hava Su/Börtü Böcek




Gelin biraz, biraz düşünelim,  sohbet edelim a dostlar
Ağaçların altına, çimlerin üstüne dizilsin taşlar postlar

Başlasın, havadan sudan, börtü böcekten konuşmalar
Herkesin söz hakkı olacak, darılmasın sonraya kalanlar

Kâinat yok iken, yıldız güneş yaratılmamışken o var idi
Düşündük mü, hiçbir şey yok iken, yaratan neredeydi

Din’le yatıp, mal mülkle kalkan, nasıl cevap verecek
O’nu Allah bilir deyip, cehaletinin üstünümü örtecek

Bağdaş kurup otursak, taşın üstüne, sorsak Elest ne
Kaç doğru dürüst cevap gelir, kaç kişi geçerli not alır

İnsan, yaşarken uykudadır demiş, Hz. Muhammed
Ölmeden önce ölmekmiş tasavvufa göre keramet

Aklımız fikrimiz, cehennem korkusu, cennetin tapusu
Aramızda kaç kişi hatırlıyor, gelip giderken ki yolculuğu

Hatırlamalıyız, ilk öğretmenimizin bize, öğrettiklerini
Çıkmalıyız, düştüğümüz derin çukurdan, yukarıya geri

Kamil mertebesine yükselmeli, mana dünyası halifesi
Harabeleri kaldırmalı, güzel eser inşa edip, yükseltmeli

Aşk denilen şey, tenin tene hasreti, özlemi, olmamalı
Sevda, Dicle, Fırat, Sakarya, Gediz olup, denize akmalı…




Hayal Deniz’i
23.11.2019 /Manisa


20 Kasım 2019 Çarşamba

SANAL SÖYLEŞİ



Bugün keyifli bir söyleşiyle huzurlarınızdayım. Nasıl heyecanlı olduğumu anlatamam. Konuya nasıl gireceğimi de bilmiyorum. Daha işin başında sürçülisan edersem affola diye söze başlamak istiyorum.
 İlimizin Aynaali isminde bir mekânı var.
Nezih bir yer!
Kahvesi, çayı, sultan çayı ile ünlü.
Nargile ile arası iyi olanlar da buraya olta atar.
Tavla sevenler,  doktoru, emeklisi, emeklinin biti kanlısı, hali vakti yerinde esnaf; hoşsohbet-muhabbet etmek isteyen soluğu bu mekânda alır.
Burada zaman öldürür ya da zaman onu…
Şeytan beni de dürttü. 
Avare avere dolaşıp durma, git biraz kulağının pası silinsin, hem Türk sanat müziği dinle, hem tavla seyret diye aklımı çeldi.
İtiraz etmedim, olur dedim gittim.
İyi ki de gitmişim.
Kapıdan girer girmez,  eskiden KRT’ TV de “Sorguluyorum” programını yapan,  şimdi Zanka medya’nın kurucusu Ferit Atay’da orada değil mi?
Gözlerime inanamadım.
Hem de bir koltukta tek başına oturuyor.
Yanında kimse yok!
Elinde bir bardak tavşankanı çay! Kendi kendime, bu fırsat kaçmaz dedim ve rotayı Atay’a çevirdim.
-Ferit Bey, hoş geldin!
-Hoş bulduk!
-Tanışıyor muyuz?
-Siz beni tanımazsınız, ben sizi tanıyorum. Ayrıca Facebook arkadaşıyız.
  Gülümsedi.
-Buyurun oturun, diyerek karışında yer gösterdi.
 Oturdum.
  İzmir’de işi varmış, geçerken Manisa’yı da görmek istemiş. Onun için buradaymış.
-İyi ki buradasınız dedim!
- Niçin diye sordu, ben sizi gökte ararken yerde buldum. Uzun zamandır yaptığınız programları hayranlıkla izliyorum. 
Sorguladığınız, Emekli Amiral, Türker Ertürk’, Gazeteciler, Selçuk Geçer ve Çetin Ünsalan ve Oğul Aktuna gibi daha birçok kariyerinde uzmanlaşş kişileri, sizin sorguluyorum programlarınızda tanıdım.  
Tarafsız yayıncılık anlayışınızla, karanlığa yaktığınız mumun ışığında, önümüzü görmeye başladık.  Meşalenizle aydınlattığınız yolda,  yolunu kaybedenlerin pusulası oldunuz.
 Doğrusunu isterseniz bazen sizi kıskanıyorum. Bazen de benim gibi sıradan bir vatandaşı sorgulamadığınız için kızdığım da oluyor dedim.
-Gülümsedi ve haklısınız dedi. Sonra,  takdir edersiniz ki uzun soluklu programlar yapmak, reyting toplamak çok kolay değil. Biz program yaparken, önce ne kadar dinleyiciye ulaşacağımızın hesabını yaparız. Onun için donanımlı uzmanlara ihtiyaç duyar ve ekrana onlara çıkartmayı tercih ederiz.
 Birde RTÜK denen Demokles'in kılıcı sallanır durur başımızda. Konuşma arasında yanlış kullanılan bir kelime yayıncı kuruluşa, ceza olarak geri döner.
Deyince, bu sefer haklısınız demek düştü bana ve fırsatı gole çevirdim.
Madem siz benim gibi sıradan vatandaşı programa çıkartıp ağırlayamıyorsunuz, izin verin şuracıkta ben size birkaç soru sorayım.
-         Hiç beklemiyordu ki ne soracaksın deyiverdi.
-         Planladığım, hazırladığım bir şey yok, doğaçlama konuşuruz dedim.
-         Türkiye’nin gündemindeki birkaç konuyu değerlendirmenizi isteyeceğim.
-         Peki, konuşalım dedi.
-         Çayları tazelemesi için görevliye işaret ettim, koltuğa biraz daha yaslandım ve yılların sorgulayan yayıncısını sorgulamak için ilk sorumu sordum.
-         Ferit Bey! 
-         Sorularım Türkiye gündemiyle ilgili olacak. Cevap vermek için uzmanlık ister mi onu bilemiyorum.
-         Takdir edersiniz ki Türkiye’nin gündemi çok yoğun ve değişken bazen bir vatandaş olarak takip etmeye yetişemiyoruz.
-         Ben aklımdan geçen soruları size kısa kısa sorayım siz de istediğiniz gibi cevaplayın dedim olur anlamında başını salladı.
HD.-Türkiye’nin en çok konuştuğu konulardan biri de İktidarın başının ABD’ye yapılan ziyaret! Sizin bu konudaki düşüncenizi alabilir-miyim?
FA- Bu Sorunun cevabını, Türk Satan Müziğinin güzide sanatçıları yıllar önce “Ellerim böyle boş Boş mu kalacaktı, Gözümde hep böyle yaş, Yaş mı olacaktı, Aramızda sıra dağlar, Dağlar mı olacaktı” diye vermişti. Bu kadar açık cevap varken başka söz söylemek yersiz ve gereksiz olmaz mı?
HD- Sizce Suriye Meselesi nedir?
FA- Küresel sermayenin tıkır tıkır işleyen projesidir. Ve hedefine UFO hızıyla son sürat yürüyor.
HD- ABD başkanı Donald Trump,  iktidarın başını yaptırım ve Mal Varlığı ile tehdit ediyor. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
FA- Mal varlığı sır değil. Bunu Mısır’daki sağır Sultan bile biliyor.  Ona sorsanız daha detaylı bilgi verir. Yaptırım tehditleriyse, yazılan bir senaryonun sahne almasıdır.
HD-  Birkaç gün önce, kırbasındaki suyu tüketen adam; "Suriyelileri göndermeyeceğiz" Biz mültecilere 40 milyar doları aşan destek verdik” diye bir cümle kurdu.
Bu ne anlama geliyor?
FA- Bunu anlamayacak ne var?  
Yedi günü 24 saat konuşmaktan aklı karıştı, bir gün önce ne demişti, şimdi ne diyeceğini unuttu.  Bir şey söylemesi gerekiyordu,  Suriyeli mültecilere tutundu. İstemeden gündemi de değişirdi. Şimdi iktidar muhalefet mültecileri konuşuyor.
HD- Kendi Emeklimize verecek paramız yok. Erken Emeklilikte yaşa takılanın hakkını vermezken, Suriyeliye 40 milyar dolar vermekle övünen bir iktidar var.
Sahi iktidar ne yapmak istiyor.
FA- Ne yapmak istediklerini onlar da bilmiyor. Kaptan yorgun, tayfa uzun yolculuk yorgunu, sağlıklı düşünme melekesi bitmiş.
HD-  Ferit Bey, çok vaktinizi aldım.  Söyleşiyi ardışık 2 soruyla bitirmek isterim.
1 Türkiye nereye gidiyor
2- İktidar niçin çuvalladı.
FA-1 İktidar elindeki pusulayı kaybetti. Nereye gittiklerini bilmedikleri gibi hangi yöne gittiklerinden de habersiz sığınacak liman arıyor.
      2 Çuvallamanın sebebi ise çok açık. Anadolu’da Harman vakti hasat edilen ürün, kuyulara gömülür, varsa depoda biriktirilir; artanda çuvallanır.
Çuvallamaktaki yorumu Türk milleti ve seçmeni değerlendirse daha doğru ve sağduyulu bir değerlendirme olur.
HD- Ferit Bey!
Bu anı hiç unutmayacağım, anılarımda başşede olacak.  Bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
FA-
Asıl ben teşekkür ederim. Manisa’daki kısa ziyaretimi renklendirdiniz. Evlat, bize iki Türk Kahvesi, sade ve kırk yıl hatırı olandan olsun...
Küçük Not:
Söyleşi Tamamen Hayal Ürünüdür.